Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

30 Temmuz '13

 
Kategori
Deneme
 

Kâbustan cehenneme uyanmak

İnsanı  aşık eden akıl değil, duygudur. Mutsuz evliliklerin baş sorumlusu  ise akıldır. Hangi akla hizmet ettiğini bilmediğimiz bir akıl! Akıl gönül vermediğimiz kişinin servetini, makamını ya da şöhretini bize sevdirir. Kendisini sevdirmez. Aklımız zenginliği ve ünü kucaklarken, aşkımız günahın hasretini çeker. Ulaşılması yasak olanı kucaklamak ister.

Akıl , güç ve karizmanın meydanında mutlulukla  ‘körebe’ oynarken, aşk yasaklar âleminde duygularla kumar oynar. Aklın gündüz bizden gizlediği gerçeği hayal, aşka gece gösterir.

Sevmediği kişiyle evlenen kadının çeyizinde mutsuzluk ve gözyaşı vardır. Bir insanı parası ya da şöhreti için sevmek, bir ölüyü sevmek gibidir. Bu bahtsızlarca söylenen  bir şarkı vardır: ‘Ben seni benim olasın diye sevmedim’ Bu, akıl evliliği yapanların trajedisidir. Akıl hükmettiği bedenin  bir yaşayan  ölü olduğunu anladığında, önce gerçeğin bilincine varır. Sonra da hâline uygun şarkıyı söyler: ‘Ben seni ruhumu öldüresin diye sevmedim’.

Aşka hasret çeken, zamanla  kendi kaderine ‘yuh’ çeker. Aslında kaderini yaratan  kendisidir. Kendi egosudur. Kader maskesi altında kendisine ‘yuh’ çeker.

Bir  atasözü ‘Zorla güzellik olmaz’ der. Güç ve servet, aklın başını döndürünce, bu da olur. Güzelliğin zorla olduğu yerde, zaman mutsuzluğa davetiye çıkarır. Duyguların dünyasında aklı kendine yar olmayan, gerçekler dünyasında var olmak ister. Ama olamaz. Onun söylediği türkü tam kendine göredir: ‘Kendim ettim, kendim buldum.’

Ama bu türkü onu çok dertlendirir ve sonunda türküsünü değiştirir. Yeni türküsü eskisine göre  daha az dertlidir: ‘ Bu da gelir, bu da geçer, ağlama!’ Hiç olmazsa bu türkünün içinde biraz ümit vardır. Önceki türkü ümit kapısını kapamıştır, ‘gül gibi sararıp solma’larla  ‘ahlar’la, ‘vahlar’la, ‘eyvah’larla doludur. Oysa bunda  ‘Sıkma canını, dertler gelip geçicidir.’ mesajı vardır.

Mantık evliliği yapan 'akıllı'larımızı, akşam olunca efkâr basar. Gündüz kaderine ‘yuh’ çekenler, gece  dağlara çıkıp kurtuluşa ermek için ‘of ‘ çeker.  Dağdan herhangi bir ses gelmeyince de, dertlerini paylaşacak dost, ‘efkâr’ını dağıtacak meyhane ararlar. Müziğin eşliğinde alkol akla hükmeder  ve geceler  akşamcılara ‘yar’ olur.

Kadehler tokuştukça dünyası yıkılmışların koyulaşan muhabbetinde yeni dünyalar kurulur. Sarılmalar artar, hasretler çoğalır. Akıl evliliğinin yarattığı hasret, alkolün hayal perdesinde filme dönüşür. Hasret hayallerin perdesinde filmleşince de, mazi kalplerde yara olur.

Artık senaryoyu yazan da onlardır, filme çeken de. Filmde oynayanlar da onlardır, filmi seyredenler de. Çaresizlik alkol duvarını aşınca,  akıllar da terelelli olur. Ayağa kalkacak dermanı olmayanlar, asırlık sorunlara çare ararlar.

Gecenin koyu karanlığı arttıkça  ‘En kötü günümüz böyle olsun!’ dilekleri arasında sohbet koyulaşır, muhabbet derinleşir. Şafağın alacakaranlığı yaklaştıkça da, ümidin sevinci düşer hasretin çilesi üstüne.

Şafak söker, meyhane kapanır. Efkâr dağıtmak gibi masum bir niyetle meyhanenin yolunu tutanlar, dünyayı kurtaracak düşünceleri içki masasında yaratmış olmanın sevinciyle  evlerine dönerler. Ama evdeki  gerçekleri hayatın gerçekleridir, meyhaneninkine uymaz.

Hayatın alkolle bastırılmış gerçekleri uykuda pembe düşlere çevrilir. Düşlerde renk yoksa, uykuda görülenler kâbusa döner.

Duygularda sevgi, düşlerde ümit yoksa, uykulardan hayata değil, kâbustan cehenneme  uyanılır.

 
Toplam blog
: 18
: 650
Kayıt tarihi
: 06.11.10
 
 

1961 yılında Ankara'da doğdum. Klâsik filoloji okudum...

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara