- Kategori
- Öykü
K.MAHMUT'UN D. 1000. Y.Anısına: ESER-5

KAŞGARLI MAHMUT'UN, Divan-ı Lûgat-it Türk kitabındaki DÜNYA HARİTASI-alıntı
E S E R - 5
-Türk-İslâm Devletlerinin coğrafî adlarının yanı sıra, Beyrunî’nin eserlerinden yararlanarak, bir Dünya haritası da ekledim. Rum ülkesinden Maçin’e dek Türk illerinin hepsinin boyu beşbin, eni sekizbin fersah(onikibin adım-dört saatlik yol) eder. İyice bilinmek için bunların hepsi, yeryüzü biçiminde daire şeklinde gösterilmiştir.
Batıdaki bilgiler kısıtlı biraz, ama Doğu’dakileri yerinde inceleyerek doğru olarak işledim. Çin Seddi gibi yüksek dağlar ve derya, Yecüç – Mecüç(Çinliler) kavimleri ile Japonların dillerini incelememi engelledi.
En alttaki cildi çıkarıp, ek halinde yapıştırdığı renkli dairesel haritayı Melikşah’a yaklaştırdı. Melikşah işaret parmağını dağların kırmızı, denizlerin yeşil, ırmakların mavi, kumluk alanların sarı renkle gösterildiği harita üzerinde gezdirerek, İsfahan’ın olduğu yerde durup, gözleriyle huzurunda bulunanları hızla tarayarak, gururlu bir sesle mırıldandı.
-Devletimizin bağrında birçok âlimin bulunması, bizim için büyük bir onurdur. Dünyanın yuvarlak olduğunu gösteren harita çizilirken, Avrupa’da Dünya nasıl düşünülüyor Hayyam?
Ömer Hayyam iki işaret parmağını kafasının yanlarına dikip, başını salladı.
-Bir öküzün boynuzları üzerinde düz bir yer olarak düşünülüyor. Cebelitarık Boğazı’nı aşanlar ya boşluğa düşecek veya kap kara olacak!..
-Nasıl kararacakmış? Diyen Melikşah’ın sesinde şaşkınlık vardı.
-Bu inanç tâ Fenikeli gemicilere uzanır. O zamanlar Septe adıyla bilinen boğazı aşıp, Afrika’yı kıyı kıyı izleyerek cenuba(güney) yöneliyorlarmış. Değerli malları yüklenip, dönüşlerinde zebella gibi birkaç zengiyi(zenciyi) yanlarına alarak, uğradıkları limanlarda teşhir ediyorlarmış. “Bunlar bizi dinlemeyip, deryaya açılınca böyle karardılar!” diyerek, diğer milletlerin tüccarlarının gözünü korkuturlarmış…
Muzaffer İsfizari’de gülümseyerek konuşmaya katıldı.
-Günahlar artınca, öküzün kafasını salladığı, böylece zelzele ile insanları cezalandırdığı ileri sürülüyor!..
Kaşgarlı Mahmut iki heyet(astronomi) âliminin konuşmaları başka yöne bilerek kaydırdığını anladığından, kestirip attı.
-O görüş Mısırlılara aitti ve öküzün adı Apis’ti. Onlar öyle düşüne dursun, biz işimize dönelim. Sultanım, övünmekte haklısınız. Budunumuz Ön Asya’ya geldiğinden beri, ilimde ölümsüz eserler yazıldı. Bütün Asya’yı aydınlatan kandiller, ne mutlu size zamanınızda ışıldıyor... Sıra gökleri aydınlatacak eserlerde!
Bir süreden beri gözlerini kitaba dikmiş bulunan Ömer Hayyam, kendisine atılan taşı, hiç düşünmeden geri fırlattı.
-Ziyclerimiz(astronomi cetvelleri) bitmek üzere, meraklanma Mahmut Han! Ama bu haritada bir şey dikkatimi çekti. Haritayı çizmiş, güzelce boyamış ama kel bırakmışsın!
Herkes kahkahayı koyverdiği halde, Melikşah güçlükle kendini tuttu, ama ağzını açarsa çok sesli güleceğini bildiği için, gözlerini Kaşgarlı’ya dikti. Meclistekiler arasında komik duruma düşen yaşlı âlim, buz gibi bir sesle karşılık verdi.
-Herkes hazıra konmaya alışmış… Maddeler koyarak, alt kısımlarda da maddelerle memleket ve kavimler adını yazarak, yerleştirilmesini okuyucuya bıraktım.
-Hımm!.. Demek Halife Hazretleri dağarcığını bu eserle sınayacak… Diyen Hayyam’a, kaşlarını çatan Kaşgarlı kestirip attı.
-Herhalde şarabı yücelten rûbailerini okuyacak değildir…
Ömer Hayyam anında yerinden kalkıp, kapıda konuşmaları izleyen Sultanın dayısı Emir Ay Tekin’e yönelirken, alaycı bir sesle bir rûbai patlattı.
-Tanrı, cennette şarap içeceksin der;
Aynı Tanrı nasıl şarabı haram eder?
Hamza bir Arabın devesini öldürmüş;
Şarabı yalnız ona haram etmiş Peygamber!
Ardından buz gibi bir sesle tısladı.
-Madde başlıkları da Arapça gramere göre düzenlenmiş!..
Kapının eşiğinde kollarını açarak sevinç dolu bir sesle Emiri karşıladı.
-Hoş geldin Emirim, yoksul hanemize şeref verdin…
Ay Tekin’e bakan Kaşgarlı Mahmut, babası Sav Tekin’in gençliğine benzeyen ünlü komutanı başıyla selamlayıp, hemen Melikşah ile arasında bir boşluk bırakarak yana kaydı. Ay Tekin uzun kollarını ileri uzatarak;
-Rahatını bozma Mahmut Han! Ben şuraya ilişirim, deyip Şikâr-Nâme(Avcılığın Usûl ve Esasları) kitabını yazan Ebû Tahir Hatuni’nin yanına oturdu.
Ardından muzip bir ifadeyle Ömer Hayyam’a döndü.
-Yolda Abdürrezzak-üt Türkî ile karşılaştım!.. Bir an davet edip etmemeyi düşündüm… Reddedeceğini bildiğim için caydım. İyi mi ettim Hayyam?!
Ömer Hayam iki elini öne uzatıp, gözlerini devire devire cevap verdi.
-İyi etmişsin Emirim… Yoksa bu güzelim meclisi batırırdın.
Melikşah da dahil herkes kahkahalarını koyverirken, Kaşgarlı Mahmut şaşkın bakındı. Melikşah, kulağına eğilip fısıldadı.