Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mayıs '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Kabullenemeyeni Kabullenmek

Yine her zaman olduğu gibi Kabullenmek nedir? diye başlayacağım söze ve TDK sözlüğüne başvuracağım öncelikle.TDK diyor ki 1 -Kabul etmek."Çakır, yenilşi kabul etmiş görünüyordu."Tağrık Buğra; 2. Hakkı yokken veya istemeyerek kendine mal etmek. "Adamcağız bu baş belasını kabullendi." TDK bizi Kabul Etmek'in anlamına bakmaya yönlendirmiş. Bir de oraya bakalım 1-Bir şeye isteyerek ya da istemeyerek razı olmak."Kabul ettiler meclis dağıldı. Mahmut Şevket Esendal; 2- Yanına katına almak."...beni bahçesinde çınar ve dut ağaçlarının gölgesinde kabul etti."Ahmet Haşim; 3- bir armağanı almak.; 4-Onaylamak, kabul eylemek, kabul ettirmek.

Bu anlamlar içerisinde benim ilgilendiğim "Bir şeye isteyerek ya da istemeyerek razı olmak." Yapı itibarıyla kabullenemeyen insanlardanım.Kendi doğrularım var ve o doğrular zaman, zaman bana zarar veriyor dahi olsalar vazgeçemediğim doğrular.Bu yüzden metazori yeteneğim gelişmemiştir.Bir durum hakkında olumlu ya da olumsuz fikrimi beyan eder kararı karşımdakine bırakırım. Nihayetinde her koyun kendi bacağından asılır. Tıpkı benim de kendi vermiş olduğum kararlarda kendi bacağımdan asıldığım gibi.

Kabulenmenin kucağına pek çok kavramı sığdırabilmek mümkün.Hataları kabullenmek, bir insanı kabullenmek, gerçekleri kabullenmek, hayatı kabullenmek.

Kendimiz ve sevdiklerimiz hakkında söylenen hataları kabullenmek pek hoşumuza gitmez. Oysaki sevmediklerimiz hakkında yapılan olumsuz eleştirileri hemen kabullenip üzerine bin katarak konuşmakta üstümüze yoktur. Hangimiz sonradan pişman olacağımız hatalar işlemedik ki? Fakat öz eleştirimizi yaparken muhakkak kendimizi haklı çıkartcaka bir "ama" mız vardır. Kolay, kolay kabullenemeyiz hatalarımızı.

Birini seviyorsunuz. O'nu gerçekten o olduğu için seviyorsunuz.Her sevginin altında olduğu gibibiraz da kendinizden bir şeyler bulduğunuz için seviyorsunuz.Kimse bibiri ile tamamiyle örtüşemez.Bir yerlerde bazı eksiklikler ve olumsuzluklar yaşamaya başlayınca eleştiriler de başlar.Bu siz sadece fikrinizi söylüyor bile olsanız karşı taraf tarafından değiştirilmek isteniyor gibi algılanabilirsiniz ve size karşı çıkar. DUR! Ben buyum der. Ya da demez kavga edersiniz ve sonra içinizden şunu söylersiniz onun bu huyundan nefret ediyorum. Yine mutsuzsunuzdur ve düşünürsünüz ondan ayrılırsam ne yaparım? Yanlız kalmak istemiyorum, ona alıştım artık. Mutsuzluğunuzu yine unutur onu olduğu gibi kabullenirsiniz. Karşı taraf ta tıpkı sizin gibi kabullenmeyi reddeden biri ise kabullenemeyeni kabul etmek zorunda kalmak doğanızda bir çelişki yaşanmasına ve sizi rahatsız etmeye yol açmaz mı?DUR! diyebilen neden siz olamadınız diye sormazmısınız kendinize?

Doğduğunuz andan itibaren şahsınız ile ve hayatınızla ilgili hayaller de yer alır hayatınızda.Siz hayal kurabilme yaşına gelinceye kadar ebeveynleriniz temeli atarlar ve sizle ilgili hayaller kurmaya başlarlar, hayal kurma yaşınız geldiğinde temelleri atılmış hayaller üzerine bina etmeye devam edersiniz hayallerinizi.Peki ya içinizdeki çocuk?Ne aileniz farkındadır o çocuğun ne de siz farkınıza varmışsınızdır. Okumamış ev hanımı bir anne ve işçi bir baba.Eğitimsizler ama bilinçliler.IQ ları normal.Genetik olarak siz de normal seviyede bir IQ ya sahipsiniz.Yegane çocuklarısınız.Doğdukları andan itibaren hayal kurmaya başlarlar."Benim çocuğum okuyacak.Doktor ya da Hakim olacak.Büyüüüük adam olacak.Evlenecek. Mutlu bir yuvası olacak.Bir kız bir de erkek çocuk yeter.Evi olacak bizim gibi kirada sürünmeyecek. Arabası olacak bizi doktora neyin arabası ile götürecek."Temeline baktığınızda ne kadar standart ve sıradan bir hayal değil mi? Şimdilerde çocuklarının Futbolcu ya da manken olmasını isteyen yeni aileler türemekle beraber çoğunluğun hayali yine böyle.

Hiç kimse "Benim çocuğum astronot olacak, benim çocuğum piyanist olacak, benim çocuğum ressam olacak." gibi bir hayal peşinde değil.Neyse biz yine ev hanımı bir anne ve işçibir babanın gerçekleşebilme olasılığı daha yüksek olan hayline dönelim. Bu çocuğu bu aile Özel İsık kolejinde okutamayacak mecburen devlet okuluna gönderecek.Anne cahil baba akşama kadar bedenen çalışıyor tek yapabildiği yorgun argın evine gelip yemekten sonra TV karşısında uyukluyor. Ailenin Özel ders aldırma ya da çocuğu özel kursa gönderme gibi bir ekonomik alt yapısı da yok. Çocuk dersleri ile tek başına mücadele etmek zorunda.Velev ki akıllı ve hırslı bir çocuk başarılı bir şekilde okuyor. Şimdi sorarım size bu çocuğun Türkiye koşullarında Üniversiteyi kazanma, velev ki kazandı doktor ya da hakim olma, velev ki oldu devlet memuru maaşı ile ev ve araba alma, evlenme ve ikiçocuk sahibi olma şansı nedir? Hayeller güzel. Hayallerimizi çocuklarımıza ajite etmemiz kötü. O çocuklarım gerçekleri kabullenmesi ne derece kolay?

İçlerinde en zoru hayatı kabullenmek.Olmak istediği yere gelmiş, yaşamak istediği hayata kavuşmuş insanlara bir bakmak lazım.Bir adam düşünün.Ülkenin sayıllı liselerinden birinde okumuş, sayılı üniversitelerinden birini kazanmış, bir finans kuruluşunda müfettişlik yapıyor, harika bir karısı, dünya tatlısı bir çocuğu var.istanbulu'un sayılı güzel semtlerinden birinde oturuyor.Oldukça zeki ki böyle olmasa o okulların üstesinden gelemezdi, yakışıklı, karizmatik ve ayrıcalıklı.Peki sorarım size bu adam mutlu mu?

İş yerinden başlayalım, çalıştığı ortam her gün acaba bu gün ne olacak? diye gittiği bir ortam, aldığı ücret ancak kirasını ödeyebiliyor, katlandığı patron kendisinden çok daha alt kalitede ve kendisinin zekasını, kalitesini, alt yapısını ve karizmasını kıskanan bir patron.Bu yüzden de kendisine gizliden gizliya savaş açmış bir patron.Patron olduğuu ne kendisinin Ona tabi olduğunu her dakika hissettiren bir patron.patronu onu kabullenmiş gibigörünmekle beraber kabullenemeyen bir adam aslında.Bu adam da kabullenmeyen bir adam.Ama O kendsinikabullenemeyen patronunu kabullenmek zorunda ki evinin kirasını ödeyebilsin.Öngörüleri olan biri.Bu yüzden de bu koşulları kabullenmek zorunda kaldığı halde eninde sonunda işsiz kalacağının da öngörüsünü taşıyan biri. İşsiz kaldığında kabullenmek zorunda kalacaklarının da korumak zorunda olduğu hayat standartları ile yüz yüze gelince nasıl kabullenmemekten söz edebilecek ki? En zor olan hayatı kabullenmek.İşinizi ya da işsizliğinizi, hastalıklarınızı, ölümlerinizi, kayıplarınızı kabullenmek en zor olan. Çünkü bunlar karşısında çaresizsiniz.

Eğer insanlar bazı şeyleri değiştiremiyorlarsa, kabullenmeyi er geç öğreniyorlar... Veeee hayat öyle acımasız ki, hiç ama hiçbir şey insanın kendisini üzmesine değmiyor...

 
Toplam blog
: 167
: 1867
Kayıt tarihi
: 20.04.07
 
 

01/06/1967 Rize/fındıklı doğumlu olmama rağmen doğum yerimi hiç görmedim. Türkiye'nin hemen her ilin..