- Kategori
- Aşk - Evlilik
Kaçır beni yiğidim!

Yabancı filmlerde izliyoruz. Kız ve erkek bir yerlerde tanışıyorlar hoşlanıyorlar birbirlerinden sonra erkek kıza evlenme teklif ediyor, kızımız gözyaşları içersinde evet diyor hemen nöbetçi bir evlendirme yeri buluyorlar olmadı onlarda kim yapıyorsa bu işi (uykudan uyandırp, yalan yapıldak) geçiyorlar karşısına yörenin nikah kıyan görevlisinin karşısına, hemen oradan kızın başına emanet bir duvak takılıyor, eline bir küçük buket yapma çiçek yüzükleri bile yoksa, emanet bir yüzükle evleniveriyorlar. Sonra hangisinin evi uygunsa diğeri valizini alıp geçiyor mutlu mesut yaşıyorlar.
Bizde de çok zaman buna benzer evlilikler hep oluyor. Bizimkiler zorunluluktan. Bizde ne çok adet var içine düşmeye gör. Şimdi diyeceksiniz ki; "aaaa çok hoşşş şeyler, olmalı yaşamalı geleneklerimiz di miii" tamam yaşasın a dostlar ama abartmamak da gerek değil mi?
Hani derler ya içine girde gör.
En güzeli bizim köylerimiz de oluyor. Anasını babasını gönderiyor genç istetiyor sevdiği kızı. Öyle şıppadanak kız vermek varmı? Tamam diyor kız babası düşünüp taşınacağız ve hatta biraz da kaşınacağız. Bizim kızı ne toprak ağaları ne başçobanlar ne muhtarlar ne rençberler istedi de vermedik durun hele kız evi naz evi" der baba kestirir atar. Kızcağız elinde gayfe tepsisi kapı aralığından dinlemektedir, gözünden iki damla yaş düşer (Cengiz Kurtoğlu devreye girer hemen"Önce bir kaç damla yas gözlerimden süzüldü, İnanmadım yıkıldım seninmiydi bu düğün")
Oğlanın oğlanın babası mest lastiklerini annesi şipidik terliklerini zor giyer, çıkarlar oğlan evinden.
Arkadan tüm heybeti ile kız babası Erol Taş gülüşü ile bakmaktadır, anne süklüm püklüm oturur ağacın gölgesine, kız tül perde gerisinden akan gözyaşını silmededir güzelim perdeye.
Buluşurlar bir ıssız da "kaçır beni yiğidim der kız sevdiğine" delikanlı gözlerini uzaklara diker bir eli ile de kızı omuzundan kendine doğru çeker koklar saçlarını kızın. Mis gibi zeytinyağlı sabun kokmakdadır sevdiceğinin saçları.
İstenen başlık parasını düşünür delikanlı, alması gereken eşyaları(şimdi köylerde de kızlar gözünü açtı vallahi onlarda tam tekmil dört başı mamur eşya istemekde bunun nişanı, kınası, düğünü derneği var, hangi babayiğidin harcıdır. Sen bir garip keloğlansın ve hatta yok eşşeğin bir palanı !!!(replikler karıştı suflorümüz uyuyor mu?)
Tamam güzelim kaçıracağım seni yarın sabah kuşluk vakti topla yükte hafif pahada ağır neyi varsa ananın babanın(eee devir hesap devri bir bohçadaki iki çamaşır ve tülbentle olmuyor gayrı bu işler devir değişti anacım) gideriz artık asker arkadaşımın evine, ne tesadüfdür ki her kaçan delikanlının mutlak kasabada yaşayan bir askerlik arkadaşı ve onun cadaloz bir eşi vardır.
Sabah alacasında hiç kimse kahvaltısını yapmadan koşar gelir delikanlı. Hiç uyumamıştır kızımız, kolay mı ilk kaçışı bu evden. Bir kuş öter uzaklardan, açar pencereyi sabahın o hoş serinliği tazeliği dolar odaya...Bakar gelmiştir yavuklusu, alır valizini eline atar dışarı, keklik gibi seğirir çiğe belenmiş otların üzerine.
Ötesi...e artık bundan sonrası onların bileceği iştir değil mi ama....) Bizden ve onlardan...Hangisi güzel acep? Vallahi bizim ki pek bir heyecanlı, işte bizi biz yapan gelenekler ve onların kurbanları. Evlilik zor zanaat evlenmek daha bir zor. Herhalde caydırıcı olsun diye bunca adeti koymuş atalarımız... Sevgi ile kalın efendim.
Bizde de çok zaman buna benzer evlilikler hep oluyor. Bizimkiler zorunluluktan. Bizde ne çok adet var içine düşmeye gör. Şimdi diyeceksiniz ki; "aaaa çok hoşşş şeyler, olmalı yaşamalı geleneklerimiz di miii" tamam yaşasın a dostlar ama abartmamak da gerek değil mi?
Hani derler ya içine girde gör.
En güzeli bizim köylerimiz de oluyor. Anasını babasını gönderiyor genç istetiyor sevdiği kızı. Öyle şıppadanak kız vermek varmı? Tamam diyor kız babası düşünüp taşınacağız ve hatta biraz da kaşınacağız. Bizim kızı ne toprak ağaları ne başçobanlar ne muhtarlar ne rençberler istedi de vermedik durun hele kız evi naz evi" der baba kestirir atar. Kızcağız elinde gayfe tepsisi kapı aralığından dinlemektedir, gözünden iki damla yaş düşer (Cengiz Kurtoğlu devreye girer hemen"Önce bir kaç damla yas gözlerimden süzüldü, İnanmadım yıkıldım seninmiydi bu düğün")
Oğlanın oğlanın babası mest lastiklerini annesi şipidik terliklerini zor giyer, çıkarlar oğlan evinden.
Arkadan tüm heybeti ile kız babası Erol Taş gülüşü ile bakmaktadır, anne süklüm püklüm oturur ağacın gölgesine, kız tül perde gerisinden akan gözyaşını silmededir güzelim perdeye.
Buluşurlar bir ıssız da "kaçır beni yiğidim der kız sevdiğine" delikanlı gözlerini uzaklara diker bir eli ile de kızı omuzundan kendine doğru çeker koklar saçlarını kızın. Mis gibi zeytinyağlı sabun kokmakdadır sevdiceğinin saçları.
İstenen başlık parasını düşünür delikanlı, alması gereken eşyaları(şimdi köylerde de kızlar gözünü açtı vallahi onlarda tam tekmil dört başı mamur eşya istemekde bunun nişanı, kınası, düğünü derneği var, hangi babayiğidin harcıdır. Sen bir garip keloğlansın ve hatta yok eşşeğin bir palanı !!!(replikler karıştı suflorümüz uyuyor mu?)
Tamam güzelim kaçıracağım seni yarın sabah kuşluk vakti topla yükte hafif pahada ağır neyi varsa ananın babanın(eee devir hesap devri bir bohçadaki iki çamaşır ve tülbentle olmuyor gayrı bu işler devir değişti anacım) gideriz artık asker arkadaşımın evine, ne tesadüfdür ki her kaçan delikanlının mutlak kasabada yaşayan bir askerlik arkadaşı ve onun cadaloz bir eşi vardır.
Sabah alacasında hiç kimse kahvaltısını yapmadan koşar gelir delikanlı. Hiç uyumamıştır kızımız, kolay mı ilk kaçışı bu evden. Bir kuş öter uzaklardan, açar pencereyi sabahın o hoş serinliği tazeliği dolar odaya...Bakar gelmiştir yavuklusu, alır valizini eline atar dışarı, keklik gibi seğirir çiğe belenmiş otların üzerine.
Ötesi...e artık bundan sonrası onların bileceği iştir değil mi ama....) Bizden ve onlardan...Hangisi güzel acep? Vallahi bizim ki pek bir heyecanlı, işte bizi biz yapan gelenekler ve onların kurbanları. Evlilik zor zanaat evlenmek daha bir zor. Herhalde caydırıcı olsun diye bunca adeti koymuş atalarımız... Sevgi ile kalın efendim.