- Kategori
- Şiir
Kadın...
Kadın...
Kadın...
Loş bir balıkçı meyhanesi...
duvarlarda küçük dörtlükler
etrafta balık ağları
masada koyu bir sohbet
rakı üzerine, dostluk üzerine.
Karşı masa...
tenha mekanın en dibinde
tek kişilik bir masada
yalnız bir kadın.
baştan çıkartıcı,
müzik olmadan dans edebilen,
kıvrak, işveli, fettan.
Masasında bir kadeh
dalgın gözlerle bakındı
duvarlara, kadehe, deniz kabuklarına
bir ara pencereye, kapıdan giren
çiçekçi kadına,
beyaz peynirinden bir çatal alırken
kendi kendisiyle konuştu biraz
-mırıldanarak-
“nerede o eski lakerdalar”
şöminedeki ateşi seyretti
ağladı bazen, bazen gülümsedi.
Hayatın kıvır kıvır saçlarından sarkarken
şöyle bir savurdu saçlarını,
eski aşklarını anımsarcasına
kadehinden bir yudum aldı
gözyaşlarını içine akıtıp.
Gözlerini kısarak,
bardakta kalan son yudumu çekti.
tekrar açtı gözlerini
hafifçe gülümseyerek,
bardağı ileriye iterken
kendisi geriye doğru yaslandı,
sonra bir şimşek çaktı
sıçradım yerimden,
bardaktan boşanırcasına bir yağmur
kadın irkilmeme gülümsedi
gülümsedim kadına.
İçim acıdı...
sustum...
belli etmedim!
“hesap?” dedi garsona,
lakerdaları geride bırakıp
hafifçe sendeleyerek çıktı...
belki günah çıkartmaya
belki de özür dilemeye.
Kadın mı?
hiç tanımadım...
yalnız,
yalnızlığa bir türlü alışamamış
bir çocuktan daha çocuk
bir sirk palyaçosu...
(Erol ASLAN)