Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Haziran '12

 
Kategori
Siyaset
 

Kadın cinayetleri gibi ülkemizin büyük sorunlarını daha hızlı nasıl çözebiliriz?

Kadın cinayetleri gibi ülkemizin büyük sorunlarını daha hızlı nasıl çözebiliriz?
 

Kadına karşı şiddettin önlenmesinde hızlı ve köklü çözüm ihtiyacı gün geçtikçe artıyor.


Son dönemde gittikçe artan kadın cinayetleri sonrasında bu artışa dermân olamayan ne yapmalı tartışmalarında çok şey söylense de, bu üzücü artışın önüne geçilememektedir. Bu çalışmamızda, ülkemizde kadın cinayetlerine kadar varan bu sorunu, artık ülkemizin büyük sorunları arasında sayan yeni bir bakışla ele almayı ve bu sorun örneğinden hareketle, ülkemizin diğer büyük sorunlarının çözümünde daha hızla sonuç alabilmemiz için Devlet’e farklı bir rol veren bir yöntem önermekteyiz.

Bu çerçevede öncelikle, ülkemizde artık kadın cinayetlerine varan bu sorunlar yumağının potika-üstü bir yaklaşımla, günlük çekişmelerin dışındaki bir sağduyu ile ele alınıp bir çözüme kavuşturulması gerekmektedir.

Zira, değil bir tane bile kadın cinayeti ya da kadına karşı şiddet vâkası, bir tek kadının hayata atılınca tacize uğramasından bile zarar gören sadece o kadınlarımız değil, aslında toplum sağlığımızdır, ortak geleceğimizdir.

Ancak diğer büyük sorunlarımız gibi, kadın cinayetleri/kadına karşı şiddet konusunda da gelinen noktada sorunun büyüklüğü ve gün geçtikçe artan vehâmeti karşısında, kamuoyunda ve yetkililerde çözüm için nereden başlanabileceği konusunda bir tedirginlik hissedilmektedir. Bu nedenle bu çalışmamızda, büyük sorunlarımızı nasıl ele alırsak çözüme daha hızlı ulaşabiliriz sorusuna ışık tutmaya çalışacağız.

Aslında bu konuda bizleri çözüme götürebilecek yolu aydınlatacak olan temel yöntem hakkında hepimiz bir fikir sahibiyiz. Ancak bunun için “işleve takılmak” da denen, çekerek götürdüğümüz valizimizin yorulduğumuzda bize tabure olabileceğini bir an için görememe sendromundan sıyrılmamız gerekmektedir. Çünkü aradığımız çözümler, işlevine takılmazsak, yani onları tek bir alana/işleve hapsetmezsek aslında yanıbaşımızda bile olabilir. Burada kadın cinayetlerine varan bu büyük sorunumuzun örneğinde diğer büyük sorunlarımızın çözümünde de kullanabileceğimiz temel yöntemi, siyaset ve diplomasi derslerinden bildiğimiz bir ilkeyi bu büyük sorunlarımızın çözümüne uyarlayarak bulabiliriz.

Bu çerçevede, tarihte büyük düşmanları yenmek için kullanılagelen bir yöntemi ülkemizin büyük sorunlarının çözümünde de kullanmanın ne denli sonuç alıcı olabileceğine dikkatlerinizi çekmek istiyoruz. Buna göre, büyük düşmanları yenebilmek için önerilen, fakat tarihte hep aleyhimize kullanılmış olması nedeniyle bize sürekli negatif çağrışımlar yapan “Böl ve Yönet Yöntemi”ni artık ülkemizin büyük sorunlarının çözümünde pozitif yönde kullanacak bir paradigma değişimini önermekteyiz.

Burada “Böl ve Yönet Yöntemi”ni büyük sorunlarımızın çözümünde bir yöntem olarak ele almak demek, artık vehâmet arzeden büyük sorunlarımız karşısında toplumda yerleşmiş olan çözümsüzlük algısını kırıp, isteyen her toplum kesiminin söz konusu büyük sorununun bir köşesinden tutmasına olanak verecek şekilde, o büyük sorunun Devlet tarafından parçalara bölünerek yönetilmesi esasına dayanmaktadır. Bu ise, büyük sorunlarımızın çözümünde sivil toplum dinamiklerini daha organize şekilde sürece katılabilmeleri için harekete geçirme amaçlıdır. Burada sorumluluk bilinciyle görev üstlenmek isteyenlere sivil toplum örgütleri bünyesinde kapasiteleri uyarınca çözümün parçası olma fırsatı verilebilmesi de oldukça önemlidir.

Lâkin bu, büyük sorunlarımızın çözümünü sivil topluma havale etmek değil, günümüzün büyük sorunlarının artan bu büyüklükleri karşısında özlenen Devlet-millet kaynaşmasının artık yeni platformunun sivil toplum örgütleri olduğuna dikkat çekmektir. Yoksa, kesinlikle Devlet’in büyük sorunlarımızın çözümündeki mevcut çalışmalarını durdurmasını istemek ve/veya geri plana atmak değildir. Daha çok, bugün geldiğimiz noktada, kadın cinayetleri örneğinde de gördüğümüz gibi, ülkemizin büyük sorunlarının çözümünde sivil toplum örgütlerinin katkısı olmaksızın sadece Devlet eliyle hızlı çözüm beklemenin artık gerçekçi olmadığına ve bunun çağın ruhuyla da bağdaşmadığına dikkat çekmektir.

Bu çerçevede, Devlet’in sivil toplum örgütlerine “Böl ve Yönet Yöntemi” çerçevesinde yaklaşarak, onlara özellikle büyük sorunlarımızın çözümünde eşgüdümle çalışması gereken paydaşları olarak yaklaşması özellikle önemli görülmektedir. Çünkü, “Böl ve Yönet Yöntemi”, büyük sorunlarımızın çözümünde mevcut insan kaynağımızı mevcut büyük sorunlarımız karşısında topyekün mücadele için kullanabilme arayışıdır.

Nitekim, artık arapsaçına dönmüş bir düğümü andıran ülkemizin herhangi bir büyük sorununu tek bir sivil toplum örgütünün veya bir bireyin çözmesini beklememiz olanaksızdır. Bu nedenle, konuyla ilgili fakat farklı alanlarda faaliyet gösteren sivil toplum örgütleri için Devlet’in büyük sorunları bölerek yönetmesi, her biri arapsaçına dönmüş bir düğümü andıran ülkemizin büyük sorunlarının çözümünde ülkemizin hemen hemen tüm potansiyelini çözüme dahil edilebilmeye yöneliktir.

Dolayısıyla Devlet’in büyük sorunları artık tek başına çözmeye çalışmak yerine bölüp yönetmesi, büyük sorunlarımızın çözümünde beklediğimiz hızlanmayı da sağlayabilecektir. Öyle ki, büyük sorunlarımızı “Böl ve Yönet Yöntemi” çerçevesinde ele aldığımızda, birçok toplum kesiminin sorunun çözümüne koordineli bir şekilde dahil edilmeleri sağlanarak, büyük sorunlarımıza sadece Devlet eliyle değil, çok noktadan müdahale olanaklarını arttırmakta, bu ise büyük sorunlarımızın çözümünde arzulanan hızlı çözümü topyekün seferberlik ile sorumluluğu tabana dağıtarak sağlanabilecektir.

Bu noktada, “Böl ve Yönet Yöntemi” çerçevesinde bir büyük sorunun nasıl ele alınabileceğini, kadın cinayetleri/kadına karşı şiddet konusundaki büyük sorun örneğinde somutlaştırmaya çalışalım.

Kuşkusuz kadın cinayetlerine kadar varan yanlışlar silsilesini ortadan kaldırabilmek için eğitim, ekonomi, sosyal, hukukî ve daha birçok alanda detaylı araştırmalar yapılması şarttır. Bu çerçevede yukarıdaki her bir alanda, büyük sorun karşısında yılgınlığa kapılmak yerine, bu büyük sorunu oluşturan alt sorunlar ortaya konularak, bu alt sorunlar bazında Devlet + uzman sivil toplum örgütleri eliyle çözüme yönelik eşzamanlı projeler ortaya konulmalıdır. Biz bu çalışmamızda, kadına karşı şiddet şeklindeki büyük sorunumuzu doğuran eğitim alanındaki alt sorunları ortaya koymaya çalışacağız.

Cumhuriyet tarihinde kız çocuklarımızın eğitimi konusunda alınan mesafe çok büyük olsa da, istenilen noktanın yakalandığını söyleyebilmek mümkün değildir. Bu nedenle, kız çocuklarımızın eğitim olanakları konusunu da Türkiye gerçeklerine daha uygun şekilde tartışabilmek ve sorunun büyüklüğü karşısında yılgınlığa düşülmesini engelleyebilmek için daha küçük parçalara ayırarak ele almak durumundayız. Buna göre, bu sorunu en temelde üç farklı bölümde ele almak ve bu farklı bölümler için hızla çözüme yönelik eşzamanlı projeler hayata geçirmemiz gerekmektedir. Söz konusu bu bölümler:

1- Eğitim Olanaklarına Ulaşamayan Kız Çocuklarımız: İlk ve ortaöğretim olanaklarına ulaşamayan kız çocuklarımızın neden eğitim dışı kaldıkları da kendi içinde ikiye ayrılmaktadır. İlk grup, ilköğretime hiç başlatamadığımız kız çocuklarımızken, ikinci grup ise ilköğretim 5. sınıf sonrasında ya da ilköğretim sonrasında ortaöğretime devamlarını sağlayamadığımız kız çocuklarımızdır. Dolayısıyla “neden bazı kız çocuklarımıza en temel insan haklarından biri olan eğitim olanağını ya tümden ya da 5. sınıf veya ilköğretim sonrasında sağlayamıyoruz?” sorusu karşısında ayrı ayrı çalışmalar yapılarak detaylı ve uygulanabilir çözüm önerileri getirilmesi oldukça önemli görülmektedir.

2- Eğitim olanaklarına kavuşan kız çocuklarımızı nasıl daha fazla geleceğe güvenle bakabilen özgüven sahibi bireyler olarak yetiştirilebileceğimiz sorusuna cevaplar bulmak durumundayız.

3- Yetişkin eğitimi çerçevesinde evhanımı veya çalışan kadın olarak hayata atışmış olan kadınlarımızın donanımlarını yükseltmek ve sorunlarını çözmeye yönelik hayat boyu eğitim ilkesi çerçevesinde neler yapabiliriz sorusuna yine cevaplar bulmak durumundayız.

***

Bu noktada gelebilecek bazı eleştirileri de yanıtlamaya çalışım. Buna göre, “Böl ve Yönet Yöntemi”, Devlet’in büyük sorunlarımızın çözümünde görev alacak sivil toplum örgütleri için hem bir koordinatör hem de bir kolaylaştırıcı rolü oynaması gerektiği şeklindeki görüşümüz karşısında, bazı sivil toplum örgütü yetkililerinin yaşadıkları birtakım olumsuz tecrübeler sonrasında “Devlet gölge etmesin yeter” şeklindeki görüşlerini de kuşkusuz saygıyla karşılıyoruuz. Yalnız onların bu tecrübeleri özellikle Devlet için de, sivil toplum örgütlerinin ve sorunların çözümünün tabana yayılması gerekliliğinin yeni yeni ortaya çıktığı bir geçiş döneminin ürünüdür. Dolayısıyla bugünlere gelinmesinde onların özverili çalışmalarının rolü büyüktür.

Yine gelebilecek bir diğer haklı eleştiri de, ülkemizde sivil toplum örgütleri arasında yurtdışı bağlantılarıyla endişe doğuranlarının da olduğu ve onlara karşı dikkatli olunması gerektiği şeklindedir. Çalışmamızda da bu endişe gözden uzak tutulmamaktadır.

***

Burada önerdiğiniz yöntem, büyük sorunlar karşısında toplumdaki mevcut yılgınlığı kırmak ve çözüme ulaşmak için doğrudan büyük sorunu değil, onu oluşturan alt sorunları ele almayı ve bunu yaparken de Devlet + (o alt sorunun uzmanı olan) sivil toplum örgütleri eliyle, mümkün olduğunca sorunu tabana yayarak Devlet’in büyük sorunları parçalara bölerek yönetmesi şeklindedir. Bu yöntemin, dış politikada Kıbrıs sorunu, yurtdışında yaşanan Türk vatandaşlarımızın sorunları, sözde Ermeni iddiaları…; ekonomide dış ticaret açığı ve enflasyonla mücadele gibi kadın cinayetleri/kadına karşı şiddet dışındaki diğer büyük sorunlarımızın çözümü için de kullanılabileceğine inanıyoruz.

***

Son olarak, bugünlerde bize büyük gelen sorunlarımız karşısında ezilirken, karamsarlığa düşersen -geçmişte yaşamamak kaydıyla- geride bıraktığın yola bak ilkesi uyarınca, biraz geriye giderek geçmişte çok daha büyük sorunların üstesinden geldiğimizi ve onları çözerken kullandığımız yöntemleri hatırlamakta büyük fayda vardır. Bu çerçevede, Kurtuluş Savaşı’mızda bize zaferi getiren Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır” şeklindeki taktiğini, sadece bir savaş taktiği olarak tarih kitaplarında bırakmak yerine, artık bir mücadele taktiği olarak kadına karşı şiddet dahil olmak üzere, 2000’li yıllarda ortak geleceğimize kasteden tüm büyük sorunlarımızın çözümüne ışık tutacak şekilde uyarlamak mümkündür. Buna göre, büyük sorunlarımızı sadece Devlet’in çözmesini beklememiz “hatt-ı müdafaa”yken, büyük sorunlarımızın çözümünde Devlet kadar sivil toplum örgütleri bünyesinde olabildiğince hepimizin çaba göstermesiyse “sath-ı müdafaadır” ve artık o satıh, bütün vatandaşlarımızdır.

Sosyolog Faruk Özcan

https://twitter.com/#!/farukkozcan

 
Toplam blog
: 16
: 583
Kayıt tarihi
: 11.06.12
 
 

1980, Bursa doğumlu. Balıkesir Lisesi'nin ardından Uludağ Üniversitesi Sosyoloji bölümünde lisans..