- Kategori
- Eğitim
Kadın Yüzyılı Geliyor!
“Bahçeşehir Üniversitesi’nin patronu kimdir?” diye sorsam… “Yani sahibi? Yani kurucusu?”
“- Nerden bilelim kardeşim! Memlekette o kadar çok özel üniversite var ki… Hepsinin patronunu bilmek zorunda mıyız?” derseniz, haklısınız. Bilmiyorsunuz diye, kınayacak değilim ya sizi.
Ben de bilmiyordum; yakın zamana kadar.
İki nedeni var, öğrenmiş olmamın.
Birincisi, torunum Erim Erkan, Bahçeşehir Üniversitesi’nde okuyor. Dolayısıyla, basında bu okul ve patronuyla ilgili haberler, daha bir çekiyor dikkatimi.
İkincisi, tam 39 yıl oldu; öğretmenlikten istifa edeli. Okuldan ve öğrencilerden uzaklaştım ama eğitimden kopamadım bir türlü. Ben mi onun, o mu benim yakamı bırakmıyor, bilemiyorum. Bu yüzden olsa gerek, eğitimle ilgili gördüğüm her haberi, her yazıyı dikkatle okumadan geçemiyorum.
Üstelik röportaj başlığının üzerinde tırnak içinde, “Eski köye yeni âdet getirmezsek kalkınamayız.” diye not düşülmüş bir yazıyı, mutlaka okumam gerekiyordu.
Sözcü gazetesinde 24 Ocak 2020 günü “Fabrikasyon Eğitimle işsiz yetiştiriyoruz.” başlıklı bir röportaj yayımlandı.
“Kimdir, bu önemli cümleyi söyleyen?” diye merak edip altındaki, okuyucunun dikkatini çekmek için, normalden büyük puntolarla yazılı satırları da okudum hemen:
“BM’deki ilk ve tek Türk eğitimci Enver Yücel, ‘Türkiye, fabrikasyon eğitimi terk etmez ve bu sistemle devam ederse, sadece üniversite mezunu işsizler yetiştiririz. Eski köye yeni âdet getirmeliyiz.’ diye uyardı.”
Sultan Uçar’ın yaptığı bu röportajdan ilginç bulduğum kimi bölümleri sizinle paylaşmak istedim:
“Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim Araştırma Enstitüsü Uluslararası Eğitim Merkezi Türkiye Başkanı ve Bahçeşehir Uğur Eğitim Kurumları (BAUK) Başkanı Enver Yücel, eğitimdeki 43 yıllık deneyimini SÖZCÜ’ye anlattı.
Washington DC’den, Londra, Berlin, Gürcistan, Kanada ve KKTC’ye kadar 6 ülke ve Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Antalya’ya 240 kampüsteki Bahçeşehir Uğur Eğitim Kurumları ile Bahçeşehir Üniversitesi’nin kurucu başkanı olan Yücel’in okullarında 250 bin öğrenci okuyor. 15 bin öğretmen, bin 650 akademisyen ve binlerce çalışan var.”
Böyle bir insanın kim ve neci olduğunu merak edersiniz mutlaka, değil mi? Bu röportajdan öğrendiklerimi özetleyeyim öyleyse:
Enver Yücel, Giresun’un Piraziz ilçesine bağlı Şeyhli köyünde doğar. Babası fındık tüccarı Kılıçarslan Hüseyin ile annesi Fadime hanımın 6 çocuğundan biridir. Liderlik yeteneğini annesinden aldığını söyleyen Yücel, “Beni ben yapan ailem ve ilk öğretmenim annemdir. Annem, bir toplum lideriydi. Köy Enstitüsü öğretmenim Ahmet Aydemir ise bize Atatürk’ün dehasını ve köy çocuklarının da başarılı olacağını öğretti.” diyor.
İyi, güzel de nerde, nasıl okudu? Bu duruma nasıl geldi?
Bu soruların da cevabı var röportajda:
“Elinde, okulun sobasında yakılacak bir odunla, çamurla yollarda 3-4 km yürüyerek ulaştığı Şeyhli Köyü İlkokulu’nu bitirmiş. Her köy çocuğu gibi ödevlerini gaz lambası ışığında yapmış.” Sonra:
“Haydarpaşa Lisesi’nde yatılı okumuş. M.Ü. Atatürk Eğitim Enstitüsü’nde 1976’da Matematik Bölümü’nü kazanmış. Lâleli’deki Uğur Dershanesi’nde matematik dersleri vererek cep harçlığını çıkarmış. Dershanenin bodrumunda yatıp barınma sorununu çözmüş.”
Bir elinde tutkal, öbüründe fırça, geceler boyu İstanbul’da direklere afişler yapıştırır. Reklam afişleridir bunlar. Tabii ücret karşılığı yapar bu işi. Sonra dershanede bekçi, temizlikçi, çaycı… derken, sahibi olur bu dershanenin.
Böyle bir insanın sözleri önemlidir. Kulak verelim lütfen:
“Türkiye’de kadın istihdam çok düşük… Yapay zekâ üretimiyle daha da düşecek. Kadınlar fen ve mühendislik alanlarına çekilmeli. Kadınlara istihdamda yer açılmazsa, Türkiye ekonomi ve demokraside arzu edilen yerde olamaz. Ne pahasına olursa olsun, kadınların önündeki engeller kaldırılmalı. Gelecek yüzyıl, kadın yüzyılı olacak.”
Boş sözler değil bunlar. Erkekler bozdu bu dünyayı; kadınlar düzeltecek!
Çok önemli bir şey daha söylüyor; Enver Yücel:
“Dünyada 15 yıldır bilim, teknoloji, mühendislik ve sanatı birleştiren STEM diye bir eğitim trendi var. Amerika, Avrupa derken, dünyaya yayıldı. Fen teknolojisiyle, sosyal bilimler interdisipliner olarak birleşiyor. Öğrenci bütünden gidiyor. Dünya bizden 80 yıl sonra keşfetti:
“STEM dedikleri Köy Enstitüleri’nden başka bir şey değil. STEM eğitimi zaten bizde vardı. Kaldırılmasaydı ne olurdu? Ben doğduğumda Güney Kore bizden fakirmiş. Şimdi 2-3 kat zengin… Bunu iyi eğitimle başardı.” Öğretmene, bilim insanına inanmayan, güvenmeyen toplum başarılı olamaz.”
Pek güzel söylediği gibi Enver Yücel’in, “Eski köye yeni âdet getirmediğimiz sürece” asla değiştiremeyiz; bu kötü kaderi.
KÖY ENSTİTÜLERİ FOTOĞRAF SERGİSİ
197O’de Keşan’da görevliydim. Hazirandaki bitirme sınavları sona erip de temmuz gelince, değerli dostlarım Şekip Işık ve Çetin Kutlu meslektaşlarımla birlikte Ege Denizi’nin Saros Körfezi’ndeki Erikli sahiline gittik.
Amacımız, beş – on gün denizden ve güneşten yararlanıp yılın yorgunluğunu atmak… Üçümüz de bekârız. Ve aynı kafa dengi… Çadırlarımızı kurduk. Oh be, dünya varmış.
Ertesi gün, bir de baktık, Türkiye Öğretmenler Sendikası Keşan Şubesi Başkanı Mehmet Özcan ile kardeşi öğretmen Vahit Özcan da geldiler eşleri ile. Mehmet Özcan öğretmeni iyi tanıyorduk da eşi Hava Hanım ile Vahit Bey’i ve eşi Öğretmen Melek Hanım’ı orada tanıyıp sevdik.
Ertesi gün, bir meslektaşımız daha katıldı aramıza. Öğretmen Recai Zambak ile eşi Öğretmen Âtiye Zambak…
Kepirtepe Köy Enstitüsü’nün ilk mezunlarındandı; değerli meslektaşlarımız. Feyzullah Aktan veMehmet Başaran’ın arkadaşlarından… Birkaç yıl önce kaybettik; Mehmet Özcan dostumuzu. Önceki yıl da Vahit Özcan çekip gitti; o bilinmez dünyaya.
Vahit Öğretmen, Köy Enstitüleri’ndeki eğitimin değerini çok iyi bilen bir aydındı. Enstitü mezunlarının ellerinde bulunan fotoğraflardan fotokopi yoluyla elde ettiği resimleri iki kez Keşan’da, bir kez de Malkara’da sergilemiş.
Çok iyi arkadaşı olan meslektaşı eğitimci yazar Hilmi Dinçer, Vahit Öğretmenin eşi Melek Özcan’nla birlikte Köy Enstitüleri âşığı dostumuzun derlediği fotoğrafları, “Köy Enstitüleri Fotoğraf Sergisi” adıyla kitaplaştırır.
Melek Özcan öğretmenimizin adıma imzaladığı bu kitap, değerli dostlarım Mehmet Emin Su ve eşi Nurten Su öğretmenler aracılığıyla ulaştı bana. Çok anlamlı bir vefa örneği… Neler neler söylüyor insana o fotoğraflar; bir görseniz!
Sayın Enver Yücel gibi o kurumların değerini bilenler de var ülkemizde ama yeniden hayata geçirecek bir İsmail Hakkı Tonguç, bir Hasan-Âli Yücel ile Onlar’ı destekleyen bir İsmet İnönü yok maalesef bugün.
Bu güzel eseri hazırlayan değerli meslektaşlarımı yürekten kutluyorum!
Cennette birlikte olduklarına inandığım Şekip Işık, Çetin Kutlu, Mehmet Özcan, Mehmet Başaran veVahit Özcan’ın güzel anılarını sevgi ve saygıyla yaşatıyorum hep yüreğimde.
O güzel insanları sevip sayanlara da sağlıklı uzun ömürler ve mutluluklar dilerim.
Hüseyin Erkan
huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr