Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mart '07

 
Kategori
Dünya Kadınlar Günü
 

Kadınlar 8 Mart'ın Neresinde ?

Kadınlar 8 Mart'ın Neresinde ?
 

Adına “Dünya Kadınlar Günü” denilen 8 Mart tarihi, artık evrensel bir kutlamalar, aktiviteler halinde geçiliyor. Birileri yazılar yazıyor, birileri konferans veriyor, birileri nutuk atıyor, birileri de dinliyor. İşin bir de görünmeyen yüzleri var ki, asıl onlar bugün neler yapıyor. Bu 8 Mart furyasına fikirsel ve fiziksel olarak katılmayanlar yada böyle bir günün olduğundan bile haberi olmayan kadınlar.. Tarlasında, bahçesinde çalışan, çocuk doğuran, kent yaşamına ayak uyduramayan kadınlar, çalışan kadınlar, çalışmayan kadınlar, dilenen kadınlar, hayatını fuhuşla yaparak kazanmak zorunda kalan kadınlar, hapishanelerdeki kadınlar, zorla fuhuş yaptırılan kadınlar, emekçi sınıfının kadınları, emeği alınıp, karşılığı verilmeyen kadınlar, akşam olunca evde, seçim olunca sandıkta, ucuz iş olunca fabrikalarda ve hayatın her noktasında olan ama gözükmeyen kadınlar. Bir mızrak ucu kadar sivri ama sürtüne sürtüne keskinliği gitmiş kadınlar. Nazım’ın dediği gibi “Bizim Kadınlarımız”…

Bugün herkes, eğrisiyle doğrusuyla 8 Mart’ın öneminden bahsetti. Bir gün 365 günün içinde ne önem arz ediyorsa o kadar bahsettiler işte.. Kadın hakları, kadının hakları ? Hakkını alamayan ve aramayan kadınlar ? Kulaklarını tıkayan toplum, üç maymunu oynayan kocalar, patronlar, vekiller ve medya !...

1948 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde; örneğin, politik alanda, basında, sanat alanında, ifade özgürlüğü, cezaevlerindeki işkenceye, kötü muameleye karşı fiziksel bütünlük hakkı, politik örgütlenme vb, gibi hep kamu alanında yaşanan ihlallerden bahsediyor. Oysaki kadınların yaşadıkları hak ihlalleri ilk önce ailede başlıyor. Kızlar okula gönderilmiyor ve eğitimsiz kaldığı gibi iş güç sahibi olamıyor, yetişkin kadınlar politikaya atılamıyor, sanatçı olamıyor, çalışmasına izin verilmiyor, çalışmayan kadınlar, “ev kadınlığı” rolüne bürünüp, zamanının büyük bir kısmını ev içinde geçiriyor. Ülkemizde bugün bile hala namus cinayetine kurban giden genç kızlar, kadınlar var. Namus cinayetine kurban gitmekten korkan genç kızlar, evden dışarı çıkamıyor, karşı cinsten arkadaş edinemiyor,
çarşıya, pazara gidemiyor ve hatta telefonda bile konuşamıyor. Daha geçenlerde, güneydoğu’da ilköğretim öğrencisi bir kız telefonda arkadaşıyla konuştuğu için, aile içinde törelerin gereği alınan bir karar ile ailenin en küçük erkek bireyine katlettirildi. Daha düşük görülen suçlarda ise katledilmesi uygun olmayan genç kızlar ve kadınlar da şiddete maruz kalıyorlar, hatta ensest ilişkilere zorlanabiliyorlar. Bu durumda ne oluyor, birazda geleneklerimizin de tetiklemesi ile kadınlar aile içinde başlayan bu baskılardan dolayı da, toplum içinde varlıklarını göstermiyor ve kamu alanında var olamıyorlar.

Günümüz Türkiye’sinde bu örnekleri artırmak mümkün.. Çünkü insan hakları ihlalleri değişik alanlarda uzayıp gidiyor. Mesela, aile içi şiddet, namus cinayetleri,çok eşlilik, bekaret kontrolü, tecavüzler, bu kontroller ve tecavüzlerden dolayı meydana gelen intikar vakaları, kız yetiştirme yurtlarında, sokakta, iş yerlerinde
meydana gelen cinsel tacizler, başka ülkeleden getirilip, pazarlanmalar, resmi nikahsız yapılan evlilikler, evlilik sonrasında kapı dışarı atılıp, aç bıraklan, dilenmek hatta fuhuş yapak zorunda bırakılmak, vs… Netice itibari ile, “kadının insan hakları” konusunda “ insan haklarından” daha farklı bir kategoride değerlendirilmesi gerekiyor. Bu bir gereklilik hatta zorunluluktur. Bakınız bugün ülkemiz nüfusunun yaklaşık 52 milyonu kadın, bu genel popülasyonunun
yaklaşık % 65’ine denk geliyor demektir. Bu kadın nüfusunun 14 milyonu işsiz ( kadın nüfusunun % 27), yaklaşık 2,5-3 milyonu okuma yazma bilmiyor ( % 5), ve her üç kadında biri de bir şekilde şiddete maruz kalıyor. Bu da kadınların %30’una denk gelir demektir. Ve son bir istatistik, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kaç tane kadın milletvekili var ? Yanlış bilmiyorsam 24 kadın.. Bu meclis genelinin yaklaşık olarak % 4,5’uğuna gelir. Elliiki milyonluk kadın nüfusu içinden yalnızca 24 kadın meclis’te hemcinslerini temsil ediyor. Vahim tablonun farkında mısınız ? Buna “kadının adı yok” denilebilir mi acaba ?

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi Bildirgesi, kadın bakış açısını hesaba katmadan yazılmış olduğu için, insan hakları ile ilgili olarak yapılan tüm atıflar erkeklere ait olan kamusal hayattan alıyor olması, yalnız ülkemizde değil, dünya genelinde bir “erkek egemen bir toplum” örneği yaratılmasına da olanak sağlamıştır. Siyasi bir erkek tutuklunun hapishanede işkenceye mağdur tutulması, bugün bir çok insan hakları kuruşunu, sivil toplum örgütlerini (STK), bazı kuruluşları ayağa kaldırabilirken ve bu insan hakkı ihlali sayılabiliyorken, kadınların yüzlerce yıldır uğradıkları aile içi şiddet ve cinsel taciz, işkenceler, öldürülmeler, parayla satılmalar, sakat bırakılmalar, insan hakkı ihlali sayılmıyor. Kadının içinde bulunduğu fiili ve fiziksel eşitsizlik, beraberinde gelen hukuksal
eşitsizliklikle var olma süreci sekteye uğruyor.

Yirmi birinci yüzyıl senaryolarına çok şey katıldı. Ülkemizin, Avrupa Birliği ile globalleşme sürecinde kadın daha fazla öne çıkmalı. Kadınlar yalnızca 8 Mart’ta birilerin dürtüklemesi ile, yada STK’ların organizasyonu ile sokaklara dökülmekten ziyade, önce aile içinde, özel alanlarda, kamu alanlarında daha katılımcı olmalılar, biz erkeklere tanınan demokratik haklardan daha fazla yararlanmalılar, özellikle bizim toplumlarımızda görülen ataerkil yapıyı, anti-demokratik yapıyı sorgulamalılar, ve haklarını aramalılar, kamu alanlarında daha eşit insanlar olarak görev almalılar, meclise daha çok kadın gitmeli, daha çok patron kadın olmalı..

Toplumumuzun neredeyse yarısını oluşturan kadınlar, demokratik ve barışçıl bir toplum düzeninin kurulması sürecinde önemli bir katkıda bulunabilecekleri gibi, toplum içinde dengeleyici bir rol de üstlenebilirler. Hatta, toplumsal kalkınma sürecinin en temel taşlarından biri olabilir. Ama önce eğitimde, sonra hukuksal sistemde, geleneklerde, kadın hatırlanmalı. Kadının köleliğini ilan eden töre sisteminin beline balyoz indirilmeli. Böylelikle, hem aile içi, hem toplum içi ayrımcılık ve şiddet azalabilir, daha katılımcı, daha çok çalışan ve üreten bir kadın toplumu yaratılabilir. Seksen milyonluk Türkiye nüfusunda elli küsur milyonluk kadın popülasyonu hiç te azımsanmayacak bir çoğunluktur. Azınlık gibi algılanmamalıdır. Kadın bir toplumun en temel taşıdır. Şah gibi !..

Eğer bu gün siz kadınlar için öenliyse "kadınlar gününüz kutlu " olsun.

../..

 
Toplam blog
: 671
: 2572
Kayıt tarihi
: 26.06.06
 
 

Anadan doğma bir İzmirliyim ve bu şehirli olmaktan gurur duyuyorum.. Hem bu şehirde doğmuş, hem b..