- Kategori
- Futbol
Kadınlar da futbol aşığı olabilir; mesela ben!

Futbol, dünyanın ortak duygu dili oldu artık… Fakat nedense hala erkek tekelinde algılanıyor… “Erkekler futbol oynar, erkekler futbol konuşur, erkekler futbol programı seyreder, erkekler futbolsuz yaşayamaz”!!! Böyle düşünenlere inat, futbolsuz yaşayamayan bir kadının (yani benim) ruh halini örnek olsun diye anlatmaya karar verdim…
Okula gidip okuma-yazma öğrenmeden önce topa nasıl vurulacağını ve pas atmayı öğrendim. O yaşlarda bizim mahalledeki kızlar arasında sıklıkla oynanan oyunun, dönemin meşhur şarkılarının (“aman petrol”, “yıldızların altında”, “chery chery baby”…) söylenerek yarışıldığı “şarkıcılık” oyunu olduğunu belirtmem, benim neden erkeklerle oynamayı tercih ettiğim konusunda sizleri de aydınlatacaktır.
Evet, erkeklerle oynamak daha zevkliydi, çünkü onların kaprisleri ya da “seni anneme şikayet ederim” gibi tehditleri yoktu. Daha nettiler yani. Birlikte çatapat patlatırken bile hiçbiri çığlık atmıyordu mesela! Ağaca çıkarken nasıl ineceklerini de biliyorlardı ayrıca… Her neyse…
Önce erkek arkadaşlarla mahallede futbol oynamaya başladım… Bizim mahalle takımın vazgeçilmez sağbeki olana kadar da bayağı emek harcadım! Neden mi çaba harcadım: Çünkü erkekler çocukken bile “o erkek dünyası”nın küçük neferleri olarak yetiştiriliyorlardı (hala da öyle?). Ve oynayacak biri eksikken bir kızın aralarına girmesine izin verirken, iş takım kurmaya geldiğinde size “süt çocuğu” muamelesi etmekte ortak bir davranış biçimine sahiplerdi.
Nasıl mı takıma girmeyi başardım: Bir duvarı karşıma alıp kendi kendime duvar pası çalışarak, kafada top sektirme alıştırmaları yaparak, top karnıma çarptığında hiçbir şey olmamış gibi oynamaya devam etmeyi öğrenerek, karşı takımdan bir çocuk ayağıma tekmeyi indirdiğinde gerekiyorsa onunla dalaşmayı göze alarak vs. Ve en önemlisi ilk meşin topu babama aldırarak!!! Çünkü annem bacaklarımın yamuk olmasından korkuyordu!
Maça ilk kez ilkokul birinci sınıfta gittim. Büyülenmiştim! Bu büyünün etkisinden bir daha hiç çıkmamak için de son üç yıl hariç (nedeni bizim takımın yeni başkan’ına olan antipatim) sürekli maçlara gider oldum. Lise yıllarına kadar erkek arkadaşlarımla aralıksız futbol oynamaya devam etim. Daha ortaokulda başlamıştım okul kırıp tuttuğum canım takımımın antrenmanlarına gitmeye… Polisten ilk copumu da yine tuttuğum takımın şahsına münhasır grubuyla, karşı takımın taraftarlarını kovalarken yedim… Tamam bunların hepsi hoş anılar olmayabilir… Ama gerçek işte!
Üniversite sondayken birine acayip aşık oldum, hala da aynı kişi var hayatımda… O da benim gibi bir fanatik fakat ayrı takımlar için atıyor kalbimiz. Sezon açıldığı andan itibaren bütün haftalık programımızı maçlara, televizyondaki futbol programlarına göre yapıyoruz; yemek saati, arkadaşlarla buluşma zamanları vs. Her yıl iki kere ayrılma tehlikesi yaşıyoruz: Takımlarımızın derbi maçlarının olduğu günlerde! Mümkünse birbirimizi hiç görmüyor, kazara beraber izlemek zorunda kaldığımızdaysa acayip hırlaşıyoruz…
Burada sevgili hemcinslerime bir ipucu vermek isterim:
Erkekler kesinlikle onlarla ortak dili konuşan kadınlardan hoşlanıyorlar… Erkeklerle ortak dili konuşmanın ilk aşaması da futboldan geçiyor. Tabi önce “ofsaytı biliyor musun sen?” den başlayan garip bir mantıkları var… Emin olun onların yüzde 75’i hala bilmiyor ofsaytı…
İnanın futbol gibi bir heyecanı sevgilinizle paylaşmak kadar heyecanlı şeylerin sayısı çok az… Mesela biz saatlerce futbol konuşuyor yine de sıkılmıyoruz…
Lütfen futbol muhabbeti yapanlara küçümseyici gözlerle bakmayın, çünkü inanın futbolun arkasında ciddi bir sosyoloji, psikoloji, ekonomi, yani koskoca bir endüstri, ama hepsinden önemlisi derin bir felsefe yatıyor… Tabi görmeyi ve yaşamayı bilene.
Çünkü gerçekten futbol fena halde hayata benzer… Hem erkeklerin hem kadınların hayatlarına… Öyleyse neden paylaşmıyoruz bu heyecanı? Galiba bu başka bir yazı konusu…