- Kategori
- İlişkiler
Kadınlar ve mutfak pencereleri

alıntıdır
Paylaşmaya hasret kadınlar. Sığınakları olmuş mutfağın ara sokaklara bakan pencereleri.
Ellerinde bir tencere, sıkıldıkça içine katarlar dertlerini, hüzünlerini. Bazen yaş olur damlar gözlerinden “soğan doğradım” derler, mevzu bile etmezler.
Ömürlerinin çoğu o pencere önünde geçer. Mutfak penceresi sığınaktır ruh yalnızı kadınlara…
Bin bir ümitle yuva kurarlar. Ailelerinde yaşamak istemedikleri ne varsa, yaşatmayacaklardır kendi çocuklarına.
Ama hesaplar çarşıya uymadığında, bir özlem olur kalır baba evi kursaklarında.
Belki bir kaçış görürler evliliği, belki bir umut. Ne yazık ki, her umut bir bir söner zaman içerisinde.
Her erkeği, her evliliği genellemek yanlıştır. Ama çoğu kadın evliliğin sorumluluğunu omuzlarında tek başına taşıyandır.
Paylaşmak isterler bazen, anlatmak, bir demlik çayda içlerini boşaltmak.
Anlattıkları dinlenmez, dinlense de önemsenmez. Sonra bir hayat kurarlar bu yalnızlığın üzerine.
Kendi başlarına bir şeyler yaparlar paylaşımsız hayatlarına inat. Resimleri hep çocuklarıyladır onların.
Ailecek fotoğrafların yerini çocuk anne kareleri donatır.
Çocuk hep anneyle paylaşmaya alışır.
Giydiği görünmez, saç değiştirir fark edilmez. Kadın bir süre sonra sadece “evlatları için” yaşamayı öğrenir.
Sağ duylu, sorumluluk sahibi bir anne ise, yaptıklarında daha çok çocuğu odaklı kararlar verir.
Gün geçer bir şekilde. Ama hüzün çıkagelir gecenin peşinde.
El ayak çekilip sessizlik başladığında, yalnızlığı en derin sancısıyla hisseder omuzlarında.
Kimse bilmez ne yaşadığını, ne hissettiğini. Serde gurur var ya hani, anlatamaz kimseye derdini, bitmez yalnızlık senfonisini.
Bir kendi tanıktır bu ruh yalnızlığına, bir de mutfak penceresi bilir ne yaşadığını, saklar göz yaşlarını pervazlarında.
Bu nedenledir ki, çoğu kadının dert ortağı olmuştur artık o, mutfak pencereleri.
O küçük pencereli mutfaklar, evin en sık kullanılan yerleri.