Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ocak '08

 
Kategori
Güncel
 

Kafayı yemeden az önce

Kafayı yemeden az önce
 

Atatürk ve yaşlı adam


"O kendi yaratılışını unutarak bize bir misal getirdi ve: "Bu çürümüş kemiklere kim can verecek" dedi."(Yâsîn 78) Bu olay 1429 yıl önce olmuş. Aşağıdaki benzetme ise yeni.

" Onlar kendi yaptıklarını unuttu da, bize bir misal getirdi: 'başörtüsüne izin vermek, açıklar üzerinde baskı yaratır' dedi." Anlaşılıyor ki tarih, bazı şeyleri hiç değiştirememiş.

İdeolojik körlüğün insanı bu kadar duygusuz, bu kadar hissiz, bu kadar insafsız ve merhametsiz yapabileceğini düşünemezdim. Artık yaşadım ve gördüm, inandım ve iman ettim ki, ideolojik körlük; gerçek körlükten daha kötüdür. Çünkü insanın ruhunu karartır.

Kendilerini devlet yerine koyanlar, başını örterek okumak isteyenlere yıllardır yaptıkları baskıyı, verdikleri acıyı unuttular. Onları, insan yerine bile koymadıklarını hiç hatırlamadılar. Örtülülerin de idealleri, arzuları, emelleri, duyguları olduğunu hesaba katmadılar. Bu kızların kıyafetini, bir türlü yukarılara münasip göremediler. Hademe odalarında görmeye alıştıkları bu imajı, üniversite sıralarına yakıştıramadılar.

Çünkü onlar silen, süpüren, çay taşıyan, yemek pişiren, çamaşır yıkayanlardı. Bu işleri yapması gerekenler nasıl doktor, mühendis, öğretmen veya avukat olabilirlerdi? Nasıl bilinçlenip te, herşeyi bilen büyüklerinin karşısında haklarını savunabilirlerdi? Bu, "türlerin kökeni"ne tersti.

Bir kerecik saplantılarından arınıp acaba, "hak" deyince ne anlaşılmalıdır, diye kendilerine sormadılar. Bir kerecik örtünenlerin duygularını ve gözyaşlarını umursamadılar. Bir kerecik, sundukları seçeneksizliğin, ördükleri duvarın, genç kızların yüreğinde bir isyana, bir rejim karşıtlığına dönüşebileceğini düşünmediler.

Onları hüzünleriyle başbaşa bırakırken vicdanlarının sesini dinlemediler. Belki bir vicdana bile sahip değildiler.

Ama örtülülerin, başı açıkları etkileyeceğini, üzerlerinde baskı oluşturacağını, çatışma ve ayrımcılık yaratacağını, hatta ülkenin bölünebileceğini düşünebildiler. Laikliğin gidip, şeriatın geleceğini hesaplayabildiler.

Devletin laik yönünü hiç unutmadılar. Her fırsatta kitleleri bununla tehdit etmeyi sürdürdüler. İrtica adı altında dine ve dindarlara söylemediklerini bırakmadılar. Fakat devletin demokrat, sosyal ve hukuk tarafını da hiç hatırlamadılar. Hatırladıklarında ise hukuku, milletin gözünün içine baka baka eğip bükmekten çekinmediler.

Önceki sloganları, "demokrasi çoğunluk rejimidir" sözüydü . Karşılarına çoğunluk iktidarı geldiği zaman ise bu, "çoğunluğunuza güvenerek her şeyi yapamazsınız" olarak değişti. Bu iki yüzlülüğün, bu kendini nakzeden anlayışın sahipleri sıradan insanlar değillerdi. Bunlar hukukçu, bunlar akademisyen, bunlar yazar, çizerdi. Yani hepsi akil adamlardı!

Üniversitelerde türbanın serbest bırakılacağından duyulan kaygı rahatsızlığı artırdı. Korku dağları sardı. Karşıtların hepsine bir tedirginlik, bir panik havası hakim oldu.

Sanki Rusya, doğudan Kars'a; Yunanistan'la, Bulgaristan batıdan Edirne'ye; Suriye de güneyden Hatay'a girdi de ülke elden gidiyordu. Sanki Karamanlis Ankara'ya, resmi bir ziyaret için değil de işgal kuvvetlerinin öncüsü olarak gelmişti.

Bu havayla; demokrasiyi, hukuku, insan haklarını ayaklar altına alan ne kadar kavram, deyim, söz ve yorum varsa hepsini ortalığa boca ettiler. Bunların topuna birden de "hukukilik" elbisesi giydirdiler. Koydukları yasağın üzerine bir kez daha, "değişmezlik" mührünü vurdular. Burada aklıma mukayyet olup, kafayı yememeliyim. Çünkü bu kafa bana, ara sıra da olsa lazım oluyor.

Esasen bu ülkede bizim için düşünen, bizim için yorulan, bizim için karar veren, bizim için demokrasi, hukuk, ahlak, maneviyat ayarlaması yapan büyüklerimiz vardır. Düşünüp yorulmamıza, dini kitapların, milli yasaların ne dediğine bakmamıza hiç gerek yoktur. Böyle zor işler için, sadece büyüklerimize kulak vermemiz yeterlidir.

Çünkü özgürlük onların dediğidir. Hak onların verdiğidir. Hukuk onların anladığıdır. Her şeyi onlar bilir. Her şeyi onlar yapar. Kendini, onların emin ellerine bırakırsan, 84 yıldır olduğu gibi, bundan sonra da huzur ve refah içinde yaşarsın!

Bunu yaparken, içinde boğulduğun ekonomik çıkmazı, aldığın ücreti, yerlerde sürünen karizmanı, yoksulluğu, işsizliği düşünmeyeceksin. Laiklik yerinde duruyor mu, durmuyor mu ona bakacaksın. Duruyorsa işler yolunda demektir. Okey mi?

Artık tutun beni...

Resim: blog.mynet.com/.../92814

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..