Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Aralık '09

 
Kategori
Siyaset
 

Kahve bahane, kahveci bana ne.

Kahve bahane, kahveci bana ne.
 

http://www.resimsanati.com/ dan alınmıştır.


Çek bir iskemle otur.

Sana biraz buraları tanıtayım:

Bu kahvehanenin adı bahane…

Kahvecisinin adı bana ne…

Şu kolonun oradaki hani hafif eğri duran iskemle de oturmuş olan kır saçlı, eli ve yüzü, gözleri gibi siyahlaşmış olan var ya o Nedim! Şu yerin altından iş güvenliğinden yoksun, günde on iki saat çalışma ile iki ton kömür çıkaran, on beş senelik işçi, adına maden işçisi denenlerden. Ciğerleri tükenmiş ama umurunda olamayan, geçindireceği beş nüfusu tükenmemiş Nedim.

Onun masasında iskemleye dahi yaslanamayan eli yüzü biraz buruşuk olan Hüseyin amca, otuz sene adına devlet memurluğu denen vazifeyi yapmış. Şimdi emekli ve düşünceli… Üniversite de okuyan göz bebeği, her şeyi olan Saadetine yine eksik para göndere bilmiş. Ondan dalgınlığı… Adı emekli ama bulursa işte çalışacak, şimdilik iş bulmak için geziyor…

Elindeki gazeteyi okuyor sanma bir arka masa da oturan Niyazi beyi… Adım gibi eminim ev kirası, elektrik faturası, su faturası, bankadan çektiği kredinin borcu, yol parasının hesabını yapıyor. Nereden mi anladım? Okurken birden yine aklından ve içinden çıkamadığı hesap, kitap geldi kesinlikle aklına… Sanırım ondan takılı kaldı iki saattir aynı yazıya…

Duvar dibindeki üç genç, onlar hiçbir zaman seslerini duyamadığımız üniversiteli gençler. Oysa bir şeyleri anlatabilmek için hararetli bir şekilde konuştukları ağız, el ve kol hareketlerinden kesin anlaşılanlar… Sanırım üniversite harçlarını, üniversitelerin birilerine nasıl kazanç kapısına dönüştürüldüğünü, okul bittiğinde bu gidişle nasıl işsiz kalacaklarını konuşuyorlardır.

Bu sabah soğuğunda dışarıda bekleyenler mi onlar her gün bir arabanın gelerek işe götürmesini bekleyen isimsizleştirdiklerimiz. Zaten adlarına vasıfsız denen ve çalışsalar da kayıt dışı kalmış işsizler. Ekonomi öyle tıkanmış ki ne inşaat yapan var, ne de şu sıralar işçi arayan. Son iki yıldır sayıları artıyor, önceleri beş altı kişiydiler şimdi on üç oldular, bu gidişle kahveci bana ne, dışarıya ek masa koymak zorunda kalacak.

O sokakta yıkıp dökenler mi kim? Onlar bu memleketin çocukları idi şimdi bu memleket başkaymış diyorlar, bilmem demeyeceğim onları bu hale bilerek getirdik gibi geldiğinden…

Kahvecinin yanında, çay ocağının orada duranın adı Dursun ama çok durmaz kanımca, oysa üç sene önce esnaftı, şimdi yazar kasa atmak bir kenara yazar kasayı koyacağı dükkânı kapattı.

Başında kasketi olanın adı Mustafa iki sene önce köyden çiftçiliği bırakıp geldiğini söylediler. Bir ara konuşmuştuk ektiğine, diktiğine ettiği masraf ürünü sattıktan sonra aldığının bir buçuk katı olmuş. Çiftçi nüfusu azalacakmış birileri öyle emretmiş diyor, akşama kadar oturup gidiyor.

Burada bulunanların hepsinin umutları, gelecekten bir beklentileri, küçük de olsa hayalleri vardı.

İki sene önce bizi yönetsinler ama iyi yönetsinler diye oy isteyenlere oy vermişlerdi.

Tıpkı ondan beş sene önce verdikleri oy gibi…

Yedi koca yıl bahanelerle geçti oy… Oy ki oy diyorlar şimdi.

Hazır oturmuşken adettendir. Hani sormam lazım; bir şey içer misin?

Bana nenin, bahane kahvesinden…

 
Toplam blog
: 371
: 835
Kayıt tarihi
: 14.02.09
 
 

Adalet önce kendimizde başlamalı ve haksızlıklar sorgulanmalı  ve hataların, afetlere dönüşmeden ..