Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '09

 
Kategori
Ruh Sağlığı
 

Kahve molası

Kahve molası
 

Bazen birisi bu kümeden ayrılmak ister.


Ruhun “pert” hali…

Artık herkes kabul etsin. Bütün insanlar eşit doğmuyoruz, eşit ölmüyoruz. Hepimiz birbirimizden farklı şartların ürünüyüz. “Verilen” ile gelip, “kalan” veya “olan” ile dönüyoruz. Gerçekte pek az şey bizim “marifetimiz” ya da “kabahatimiz”.

Bazılarımız “verilen” ile gelip, “üzerine ekliyoruz”. Bazılarımız ise “verilen” ile gelsek de, onu cömertçe harcıyoruz. “Verilen” için ne biri diğerini kıskanmalı ne diğeri ona kızmalı. Kimse yargılamamalı.

Fakat…

“Verilen” bir yana, kişi kendisine sormalı, “üzerine ekledim mi” diye. Kişi kendisini yargılamalı “verilen” azaldıysa, neden “hayatını harcadı” diye. Elbette herkesin “verilenden” yaptığı “zorunlu harcamalar” var. Ama zorunlu olanın ötesi harcanmamalı, harcandıysa yeniden kazanılmalı, yeniden kazanılamıyorsa, hiç değilse geride kalan sorulmalı. Vicdan buna cevap verebilmeli.

Hiçbirimiz araba değiliz. Her insan hayatında birkaç kez yolda kalır, birkaç kez şarampole yuvarlanır. Hatta ışıkta beklerken gelip arkadan çarparlar. Arabada kaza masrafı yenisinin fiyatının %55’ini geçerse, araba hurdaya çıkar ve sigorta arabayı çekici ile götürürken, sahibine yeni bir tanesinin anahtarını verir. Çekicinin arkasında inleyerek sürüklenerek giden arabaya da “pert” denir.

Bu arabalar için geçerlidir, ama ruhlar için geçerli değildir. Siz “verileni” tüketirseniz, onu dağa, rampaya, kasise, tarlaya sürerseniz, çarparsanız, pert olursunuz. Aşırı sürat felakettir. Kontrolsüz güç, güç değildir. Pert olduğunuzda yanınıza beyazlar giymiş, kanatlı melekler inmez, sizin pert ruhunuzu alıp, size yenisini vermez.

Siz mecburen ruhunuzun pert hali ile yola devam edersiniz. Artık ruhunuzla rally yapamazsınız. Artık ruhunuzla piyasa da yapamazsınız. Hep sağdan gitmeniz gerekir, hep sağdan ve yavaşça…

Yine bazı ruhu pert olanlar bunu kabullenemez. Bunu ciple, kayakla, modayla, spa’yla, solaryum ve daha başkasıyla telafi etmeye çalışır. Halbuki cip, kayak, moda, spa, solaryum “verilen” ile ilgili değildir. Bunlar belki güzeldir, ama gidenin yerini tutmaz.

Böylesi önce tüketebileceği her şeyi tüketir, sonra kendisini tüketir, derken çevresini tüketir. En sonunda da fark eder ki, sadece tüketir ve her şeyi tüketir. Sonra “spiritüel mevzulara” girer. Pahalı yoga yastığı, klas bir meditasyon okulu ile pert bir ruhtan çıkıp “trendy” ve “tarz sahibi” olmaya çalışır. Tavuk budu gibi bacaklarını sosis parmakları ile kastırıp mantı hayali kurarak küşlemeye (veya enseye) atmaya çalışırken bilmez, yoga bir yoldur ve tarz değildir. Hatta tango öğrenir. Hâlbuki tango tutkulu ruhların dansıdır ve pert olanların tutkuyu öğrenmesi değildir.

Bunun devamında kendisine iki yoldan birisini seçer. Ya kendisini güçlü enerjisi olan birisine eklemler, onun yaşama sevincini, yaşam enerjisini vantuzlayarak yola devam eder ya da böyle birisini kendisine eklemlemeye çalışır.

Her iki halde de âşık veya çok iyi arkadaş olduklarını varsayar. Onu zehirler, onun yaşam gücünü elde etmeye çalışır. Dar auralarında sıkışan lağım, basık şuurlarından geçer ve tıkalı çakralarından dışarıya akmaya başlar; Artık mutludur!

Çünkü dönüştürdüğü kişi (ya sevgilisi ya da en yakın arkadaşı) artık onun gibidir. Hem artık kim ne diyebilir; O mutludur. Bir tek o değil ki, en yakınındakiler de onun gibidir.

Sona kümelenme başlar. Pertler birbirini bulur. Hep beraber mutluluk şarkıları söyler, topluca “Ally McBeal”, “Sex and the City”, “Desperate Houswifes” ve “Brigitte Jones’un Günlüğü” gibi “eğitici” ve “ideolojik” yapımları izlerler. Bunlar artık ayin gibidir. Buralarda olanları harici hayata tatbik etmek ritüel gibidir. Arada bir iman tazelemek gerekir: Erkeklere Bradd Pitt’e benzemediği için, Hollywood imalatı romantik komedilerdeki gibi olmadıkları için lanetler okunur.

Bazen birisi bu kümeden ayrılmak ister. Belki bunalmıştır, belki birisini beğenmiştir. Olamaz mı? Olamaz! Çünkü bu kümelerden çıkmak tarikattan ayrılmak kadar zordur. Her şeyden evvel “mahalle baskısı” vardır. Davadan döneni kimse sevmez. Sürü psikolojinin konforu varken, zaten bu yol pek yeğlenmez. Hem iki chat, bir facebook, ekstrasından günde şirin 100 sms (es-em-es) mesajı kime yetmez!

- Böyle boyalı hayatı kim sevmez?

- Hayatta emelsiz olan sever!

Dipnot: Kahve molası

 
Toplam blog
: 13
: 541
Kayıt tarihi
: 19.03.09
 
 

İstanbul' da yaşıyorum... İşletme 3.sınıf devam ediyorum...Bir kamu kuruluşunda Halkla İlişkilerde ..