- Kategori
- İlişkiler
Kahve molası

Bir fincan kahvenin hala kırk yıl hatırı var mı sizce?
Denize baktım pencereden, cam gibiydi.K endimi dışarı atmak, evimin karşısındaki cafelerden birine gitmek, insanlarla iç içe olmak, eş dost görmek istedim ve çıktım evden.
Dobrowski'nin bir restaurantı var bizim mahallede Romano... (Dobrowski Kocaelisporlu eski futbolculardan). Romano güzel bir mekân, uzun zamandır gelmemiştim buraya. Özlemişim... Denizin kıyısına yakın bir masaya oturdum. Hemen yan masaya hoş bir hanımefendi geldi oturdu. Onun hoşluğuna dış görünüşüyle karar vermedim yanlış anlamayın, öyle içten bir selam verdi ki gönlümü kazandı işte. İnsanların selamlaşması sözle olmasa bile ifade ile ufacık bir selamı, birbirinden esirgememesi büyük incelik bana göre. Çevrem tanıdık tanımadık insanlarla doluydu. Başladım etrafımı gözlemlemeye.
Umursamazlıklarını, gamsızlıklarını, duyarsızlıklarını meziyet sanan insanlar vardı. Yani ben son günlerde kişileri değil de insanları bu hale getirenleri suçlamaya başladım. İnsanlar, insanları menfaatleri doğrultusunda kullanıyorlar.
Gamsızlar hele o gamsızlar olayların içine hiç girmiyor, dışarıdan seyrediyorlar. Olabilir tabi ama ya sorumluluk duygusu? Bir de adamsendeciler var tabi, benden sonra ne olursa olsun diyenler, bana kimse dokunmasın mantığıyla uyuşuk yaşayanlar, bana ne aman diyenler çoğaldı artık. Toplum bencilleşiyor, bencil olmak öğretiliyor.
Düşünüyorum da bütün bunlar bilgisizlikten, düzen bozukluğundan, ortamdan mı kaynaklanıyor acaba?
Megalomani ile beslenen bir duygu herhalde.
Ha bir de görgüsüzler var onlara ne demeli bilemiyorum.
Temeller sarsılıyor üzülüyorum. Şuraya geleli daha bir saat olmadı ama çeşit çeşit manzaralar gördüm.
Ufak tefek görgüsüzlüklere katlanmayı öğrendik, görgüsüzlük zaten cehaletin yavrusu ve ancak kişinin kendi arzusu ile düzelir de diğerlerini bilemiyorum.
Sözde dinlenmeye, kahvemi değişik bir ortamda yudumlamaya insanlarla iç içe olmaya ve güzellikleri görmeye ihtiyacım olduğundan geldim şu mekâna ama hayattan kareler üzdü beni.