- Kategori
- Futbol
Kalite farkı

30.Saniye’deki Giovanni’nin pozisyonundan sonra oyunda hakimiyet Fenerbahçe’nin eline geçti ve 75.dakikadaki gole kadar da her an Fenerbahçe’nin golü bekleniyordu. Golden sonra ise Fenerbahçe’nin gol yemesinin imkansız , 2.golü atmasının ise çok çok zor olacağını ve maçın artık kesin olarak 0-1 neticesi ile sonuçlanacağını herkes anlamıştı.
Maçtan sonra yorumcular söz birliği etmişcesine suçluları bulmuş , Rijkaard ve Leo Franco’yu idam sehpasına yatırmışlardı. Rijkaard elindeki en iyi oyuncuları sahaya sürmüş, Leo Franco ise bir çok pozisyonda gole geçit vermemişti. Selçuk’un yerden seken ve uzaktan deli fişek gibi gelen şutunda ise zeminin de kaygan olduğu düşünüldüğünde aslında çok fazla da yapabileceği bir şey yoktu.
Aslında her iki takımın kadroları incelendiğinde Fenerbahçe lehine ciddi bir kalite farkı olduğu ortadadır. Özellikle günümüz futbolunun mantalitesi açısından defans ve orta saha bloğu ile Galatasaray’dan çok daha kaliteli oyuncuları bünyesinde barındırdığı bir gerçektir. Dün akşam Emre ve Cristian gibi çok önemli iki oyuncusunun eksiğine rağmen çok da zorlanmadan ve oldukça üstün oynayarak maçı kazanması zaten aradaki kalite farkının bir göstergesidir.
Galatasaray’a baktığımızda Lucas Neill dışında göze çarpan kaliteli bir isim olmadığı görülüyor. Neill, vatandaşı Kewell ile birlikte Galatasaray takımında olup Fenerbahçe kadro kalitesinde olan iki oyuncudan birisi olarak gösterilebilir. Ancak başta Keita olmak üzere Giovanni ve Baros da çok iyi oyuncular aslında ama futbol oyuncusu olarak değil tiyatro veya sinema oyuncusu olarak. Bu arkadaşlar Yeşilçam’daki yönetmenlerin gözüne nasıl giremiyorlar hayret doğrusu..
Hakem Cüneyt Çakır son dakikada vermediği penaltı ve Guiza’nın kaleci ile karşı karşıya kalacağı pozisyonu el gerekçesi ile durdurması dışında pek fazla hata yapmadı ama her iki yardımcısı 2 facia ofsayt kararına imza attı. Bir tanesi Fenerbahçe’nin bir golüne mal olurken, diğeri ise nerdeyse Galatasaray’a haketmediği bir gol kazandıracaktı.
Sahaya adam atılmasını para cezası ile geçiştiren Federasyon, Alex’in sırtına dolu su şişe atılmasına sanırım uyarı cezasından fazlasını vermez. Sonuçta o da münferit bir olay öyle değil mi?
Dün akşam sahanın en iyisi Bilica’ydı. Futbol cahilleri tarafından geçtiğimiz haftalarda acımasızca eleştirilen bu cengaver adam dün akşam nasıl bir defans oyuncusu olunması gerektiği konusunda resmen ders verdi. Lugano ile birlikte ikili oldukları son 5 maçta rakiplere toplam 3 pozisyon ve 0 gol imkanı verilmiş olması zaten her şeyi anlatıyor.
Ayrıca Santos, Gökhan Gönül, Mehmet Topuz, Alex ve Lugano dün akşamın diğer yıldızlarıydı. Yaklaşık 40 metreden maçın tek golünü atmasına rağmen Selçuk dün akşamın en kötüsüydü ve Fenerbahçe’de sırıtan tek isimdi. Ayağına aldığı topların neredeyse tamamını rakibe kaptırıp golün erken bulunmasını ve farkın oluşmasını engelleyen isimdi aslında.
Galatasaray’da ise Neill ve uzaktan yediği gole rağmen biraz da kaleci Franco’yu beğendim. Sonradan oyuna giren Arda baştan oynamış olsaydı Fenerbahçe skor üstünlüğünü çok daha erken elde edebilirdi. Ayağına aldığı tüm topları kaptırarak nasıl bir yıldız olduğunu bir kez daha herkese gösterdi.
İki hafta önceki yazımda, Bursa’nın 6, Galatasaray’ın 4 puan gerisinde iken Fenerbahçe’nin fikstür avantajı ve kadro kalitesi ile halen şampiyonluğun en güçlü adayı olduğunu söylediğimde gülenler şimdi ne diyecekler acaba.. Kalan 7 haftada 1 deplasman ve 1 bedava 3 puanı cebinde olması, Emre ve Cristian’ın da önümüzdeki haftadan itibaren oynamaya başlayacak olmaları, elde edilen moral ve oluşacak müthiş taraftar desteği ile birlikte Bağdat Caddesi eğlencelerinin başlaması artık yakındır.
Saygılarımla,
Muhittin KAYAKIRAN