Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '17

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Kalp Atışı Farklı Bir Proje Ama...

Kalp Atışı Farklı Bir Proje Ama...
 

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, Kalp Atışı, Kore yapımı Doctors dizisinden uyarlama falan değil. Birebir kopya. Peki birinci bölüm nasıldı?


Öncelikle şunu belirtmeliyim ki; Kalp Atışı, Kore yapımı Doctors dizisinden uyarlama bir proje değil.

Her ne kadar yapım şirketi öyle olduğunu iddia etse de, tüm tanıtımları bu şekilde yapsa da, üzgünüm ama bu doğru bir bilgi değil.

Çünkü uyarlama olması için, projeyi almanız ve sonra da kendi ülke koşullarınıza, kültürünüze alışkanlıklarınıza göre yeniden yazmanız gerekir.

Oysa Kalp Atışı, Doctors'ın bire bir kopyası.

Öyle ki; Doctors dizisindeki ana erkek karakterin sadece bazı sahneleri atılmış, sonra da iki bölümden bir bölüm çıkarılarak, olmuş size Kalp Atışı.

Merak edenleriniz orjinal projeyi internetten seyredebilir.

Bu noktada en merak ettiğim şey; neredeyse çevirmenlikten ileri gitmeyen bir senaryonun yazımında, neden beş senaristin çalıştığı.

Yusuf Pirhasan gibi bir yönetmenin, çekimlerde kendinden neden bir şey katmadığı.

Zira senaryo kadar, planlar da Doctors dizisiyle bire bir aynı.

Tabi siz bu noktada bize ne bundan, kopyaladılarsa kopyaladılar diyebilirsiniz.

Haklısınız da.

Lakin; konu güzel, oyunculuklar güzel  ama sanki bir problem var gibi dedirten,  tempo mu düşük acaba hissiyatı uyandıran,  insanı sevsem mi sevmesem mi diye arada derede bırakan, ne var acaba derken, diziden kopmalara neden olan şey,  tamamen bu kopyala yapıştır durumundan kaynaklanıyor.

show tv

Kore dizileri biraz abartıyı sever.

Neden sonuç ilişkileri bizden biraz daha zayıftır.

Oyunculuklar ise daha büyüktür.

Sözün özü; hikaye bulmada başarılı ama o hikayeyi işlemede sıkıntılı olduklarını söyleyebiliriz.

Gelelim Kalp Atışı'na...

Dizinin ilk dakikalarından itibaren, bölüm boyunca Öykü Karayel'in canlandırdığı Eylül karakteri bol bol dövüştü.

Zaten bir kadın karakterin, pek de inandırıcı olamayan bu durumu üzerinden yürümenin yanı sıra, birde senaristler Kore dizilerinin abartısını birebir alınca, Eylül karakteri maça beş sıfır yenik başladı.

Bir  kadın, adam dövebilir mi?

Dövüş yeteneği varsa, antrenmanlıysa evet belki dövebilir.

Ama bir, hadi zorladık iki adamı dövebilir.

Peki yedi tane mafya kılıklı adamı dövebilir mi?

Bu arada bırakın adam sayısını, kadına bir tane bile yumruk gelmedi.

Hadi yumruk denk gelmedi, koskoca beş yıldızlı hastanenin güvenliği de acil kapısına gelemedi. :)

Hasta bakıcılar, hasta yakınları, diğer doktorlar da kenardan öylece izlediler.

Ellerinde bir çekirdek eksikti.

Şöyle düşünün; her gün bir kadın cinayetine uyanan, otobüste minibüste sırf şort giydi diye, tanımadığı bir erkeğin şiddetine uğrayan kadınların haberlerin yapıldığı bir ülkede, bir kadın profili çiziyorsunuz ve ona yedi tane mafya kılıklı adamı dövdürüyorsunuz.

Sonra aynı kadın, başkaları ile de dövüşüyor ve yine bir şey olmuyor.

Sonuç olarak da, aslında oldukça başarılı olacak bir kadın karaktere, sırf bu mübalağanın zirvelerinde dolaşan Kore sahneleriyle zarar vermiş oluyorsunuz.

show tv

Bu beş dakikalık hastane sahnesinden sonra, bir flashback'le 2006 yılına gidildi.

Burada Öykü Karayel ile ilgili fikrimi söylemeden edemeyeceğim.

Genelde bana ekranda biraz soğuk ve zaman zaman da itici gelen bir oyuncudur ama Eylül karakteri için çok doğru bir tercih olmuş.

En sevdiğim şeydir, ağlarken çirkinleşebilen oyuncu.

Kendini role bırakmış demektir.

Öykü Karayel, Eylül'ün ağladığı, kızdığı, kırıldığı ve nefret ettiği her hali oldukça başarılı bir şekilde hayata geçirmiş.

show tv

Biz yine dönelim kopyala yapıştır mevzusuna...

Eylül karakterinin kafası bölüm boyunca karışıktı.

Evet yaşadığı hayattan dolayı bir öfkesi var.

Bu öfkede de haklı görünüyor.

Bu halini de "ben kötü biri değilim, sadece iyiliği bilmiyorum" diyerek anlatıyor.

Ama...

Hırsızlık da yapıyor.

İleride arkadaşı olacak bir kızı kurtardığı için, "hizmetimin bedeli" diyerek, izin almadan cüzdanından bir miktar parasını da alıyor.

Hayata ve herkese öfke duymak, sorun çıkarmak, savunmayı farklı bir dille yapmak başka şey, çalmak başka bir şey.

Kore dizilerinde şöyle bakılır; bu karakter sorunlu olacak, o zaman dövüşsün, hırsızlık yapsın.

Şimdi de kötü karakter iyi biri olsun, o zaman da hamile bir kadın fenalaşsın, o da olaya tanık olsun.

Sonra o sırada baygın olduğu için aslında Eylül'ün ne yaptığını bilmeyen kadın, kurtarılmasında aslında hiç bir dahli yokken, manasızca çocuğuna onun adını versin.

Eylül'de bunu öğrenince, iyi insan olmayı seçsin.

Evet, hikayelerde karakterler değişime uğrar, uğramalıdır da lakin doğru dönüm noktaları, doğru olay örgüleri, doğru manevralarla.

show tv

Bu arada hamile kadının bayılma sahnesinde, Gökhan Alkan'ın canlandırdığı karakter aslında doktor olduğu için kadına müdahale etmeye çalıştı.

Bu sırada ambulans geldi.

Bizim öğretmen de ambulansa bindi ve yolda hastaya müdahale etti.

Yüzü kızaran ifadesi

Benden senaristlere ufak bir bilgi...

Türkiye'de doktorsuz ambulans devri 2014 yılında başladı.

Yani 2014 yılına kadar her ambulanslarda bir doktor olurdu.

Dizide olay 2006 yılında geçiyor.

Zaten ambulansın doktoru varken, "ben doktorum" dedi diye birini ambulansa alıp onun hastaya müdahale etmesine müsaade edilmez.

Mümkün değil, yapamazsınız.

Kore'de olabilir ama Türkiye'de olmaz.

Sonra mesela Eylül okula gitmek istemeyince, babaanne onu yıldırmak için  "o zaman bana yardım edecek ve çalışacaksın" dedi.

Tamam, mantıklı...

Ama Eylül gibi hırçın bir kıza, pazara giderken şalvar giydirebilir misiniz?

Mümkün mü?

Ayrıca pazara giderken neden şalvar giymek zorunda?

Tarla sürmeye gitmiyor ki.

show tv

Müdürler yeni öğrenciyi bir sınıfa vereceği zaman, öğretmene bu çocuğu sen al diye sormazlar.

Öğretmenler "ben bu öğrenciyi istemiyorum" diyemezler.

Okul saatleri dışında, akşam diskoya gidip kavgaya karıştılar diye, okulda disiplin cezası verilmez.

Çıkan yangın nedeniyle tutuklanan biri, kolu yanmış halde karakola götürülmez.

Önce hastaneye gidilir, polis gözetiminde tedavisi yapılır ve sonra karakola götürülür.

Yani öğretmenin Eylül'ün yanığına merhem sürmesine gerek kalmaz.

18 yaşından küçük biri tutuklandığında, karakola gidip "ben öğretmeniyim" diyerek elinizi kolunuzu sallayarak onu göremezsiniz.

show tv

Bu arada babaannenin sahibi  olduğu pansiyonumsu yerde, neden sadece öğretmen, Eylül ve babaanne var, başka kalan kimse yok, onu da bilmiyoruz.

Ayrıca babaannenin kanser olduğunu öğrendiği bir sahne var ki, eyvah diyorum.

Doktorun diyaloglara dikkat!

"Daha açık anlatayım o zaman, başka türlü anlamıyorsunuz çünkü, mide kanserisiniz, ilerlemiş baya. Geç kalmışsınız. Ameliyatla düzelecekmiş gibi görünüyor ama."

Pardon!

Mide kanseri, geç kalma, ameliyatla düzelecek gibi...

Peki...

Sonra da aynı doktor babaanneyi ameliyata aldı.

O esnada telefonu çaldı. Arayan babası diye, açtı. Konuştu. O sırada da babaannenin aterini kesti.

"Hadi hadi hadi" diyerek, tıp literatürüne yeni bir soluk getirerek, kanamayı durdurmaya  çalıştı.

Ama babaanne öldü.

show tv

Ve bölümün sonunda 2006 yılından, tekrar 2017 yılına geldik.

Bu sahne, tanıtımlarda kullanıldı.

İlk izlediğimde de itirazım vardı ama bölümü izleyip, emin olduktan sonra yazmak istedim.

Eylül'ün yanına asistanı gelir ve "Hocam acil bir hasta var. Helikopterle çatıya geliyor. Karşılamamız lazım" der.

Eylül, asistanı ve hasta bakıcılar çatıya çıkarlar.

Hasta indirilir.

Bizim Eylül; 10 metre geride durmuş, hastanın indirilişini, ekibinin koşturmasını izler.

O sırada öğretmen helikopterden iner.

Eylül'ün gözü öğretmene takılır.

Şaşkın tabi.

Ekip hastayı alıp götürür.

Eylül hala olduğu yerde.

Yahu hasta acil, ölüm tehlikesi var. Çatıya ondan çıktınız ya, niye olduğun yerde duruyorsun?

Tıbbın babası Hipokrat'ın sanırım yattığı yerde kemikleri sızlamıştır.

Öğretmen gelir ve Eylül ile flörtleşir. Sonra da Eylül'ün yanından ayrılır.

Hala Eylül olduğu yerde.

Hasta ne durumda?

Bilen yok.

Son olarak Gökhan Alkan ile ilgili bir şeyler de söylemezsem olmaz.

Kendisini pek sevmem.

Aslında bunda en büyük etken, "Babamın Ailesi" dizisinin set arkasındaki hallerdir.

Herkesi pek bir zorlamıştı, ilişkisi, saçı ve kaprisleriyle.

Sanırım bu yüzden, oyunculuğuna da bir türlü ısınamadım.

Lakin kafamdaki o imajına rağmen, Kalp Atışı'ndaki performansını beğendim.

Ya o rolünü sevmiş ya da karakter onu sevmiş.

Bilemedim.

Sonuç olarak Kalp Atışı çok mu kötü bir dizi?

Bence değil.

Neler gördü, nasıl diziler izledi bu gözler?

Dolayısıyla haksızlık etmemek gerek.

Benim açımdan Kalp Atışı'nın bir iki bölümlük daha ömrü var.

Belki buram buram Kore esintisinden kurtulur.

Belki olay örgüsünün temposu dengeli bir hale getirilir.

Kim bilir, belki o zaman da seyirlik hale gelir.

Bakalım o manevralar yapılabilecek mi?

Bekleyip göreceğiz.

**********************************************************

Televizyon, sinema, yaşam, patiler, ilişkiler ve sokaktaki hayat üzerine diğer yazılarımı okumak istiyorsanız, http://www.bibaksana.com.tr adresli bloguma uğramayı unutmayın. :)

**********************************************************

Bana ulaşabileceğiniz linkler:

Bibaksana: http://www.bibaksana.com.tr/

Bibaksana facebook sayfası: https://www.facebook.com/bibaksanablog

Bibaksana instagram sayfası: https://www.instagram.com/bibaksanablog/

Bibaksana Twitter sayfası: https://twitter.com/bibaksanablog

Bibaksana Google+ sayfası: https://plus.google.com/+BibaksanaTrblog

Bibaksana pinterest sayfası: https://tr.pinterest.com/bibaksanablog/

Bibaksana linkedln sayfası: https://www.linkedin.com/in/bibaksanablog/

Bibaksana tumblr sayfası: https://www.tumblr.com/blog/bibaksana

 
Toplam blog
: 172
: 1971
Kayıt tarihi
: 08.06.06
 
 

Okur, gezer, izler ve yazar...                 ..