- Kategori
- Futbol
Kan kustururuz, kan!

Bu yıl malum nedenlerden dolayı lig başlamadan şampiyonluk Galatasaray’a çok yakındı. Üç Temmuz bombası, Galatasaray’ın tüm rakiplerinin ve özellikle de Fenerbahçe’yi maddi ve manevi anlamda öyle bir baskı altına aldı ki şampiyonluk Galatasaray’a adeta tepsi içinde geldi.
“Yaptığı yanına kar kaldı” diye uluorta suçlanan Fenerbahçe, Avrupa kupalarına gönderilmedi, birisi hiç forma dahi giyemeden dört as futbolcusunu kaybetti, basında kümeler düşürüldü, puanları silindi ve bu cezalar demoklesin kılıcı gibi boynunun etrafına dolaştı durdu. Başkanı ve yöneticileri haklılığı hala sabitleşmemiş ithamlarla bir yıla yakın süredir tutuklu olarak yargılanıyor. Ha bu duruşmada, ha gelecek duruşmada derken, başkanın serbest bırakılacağı beklentisi defalarca hayal kırıklığına dönüştü camia örselendi sahadaki mücadeleye konsantre olamadı.
Sizin kulağınıza bunlar yaptığı yanına kar kaldı gibi geliyor mu? Yukarıda sayılanların dörtte biri bile bir kulübü darmadağın etmeye yeterdi.
Buna rağmen camia direndi, birbirine kenetlendi ve destansı bir performansla katıldığı her iki turnuvada da finali oynamaya hak kazandı. Bu direnmede “bana saldırılıyor, haksızca itham ve infaz ediliyorum” duygusunun oluşturduğu pozitif etkiyi kabul etmem gerekir.
Galatasaray kendi dışında gelişen bu elverişli ortamın hakkını normal lig sürecinde verdi ve yeni kadrosu, rüyalarındaki hocasıyla en yakın rakibi olan Fenerbahçe’ye dokuz puan fark attı. Bu iş bitti gözüyle bakılırken öldü sanılan Fenerbahçe tekrar dirildi, süper final maçlarında Galatasaray’daki hafif düşüş, Fenerbahçe’deki performans artışı finali son maça Şükrü Saracoğlu stadına taşıdı.
Finallerin sonucunu kestirmek kolay değildir, asıl olan oraya erişmektir. Finalde kazanmak kadar kaybetmek de saygıdeğerdir. Fenerbahçe’ye bir kez daha helal olsun. Ezeli rakibine şampiyonluğu haram etti (mecazi anlamda), kan kusturdu, bu güzelliği görmek lazım. Terminatör filimlerindeki cyborg gibi lime lime olması beklenirken rakibinin paçasını bırakmadı. FenerbahCHE adeta efsanevi Che gibi savaştı. Che de Küba’da devrim başarıldıktan sonra aynı mücadeleye Bolivya’da girişip orada öldürülmüştü. Bir farkla ki Fenerbahçe hala dimdik ayakta.
Çarşamba günü bir final daha oynayacak Fenerbahçe. O finale de çıkacak mücadele edecek. Kazansa da kaybetse de bu yıl taraftarının gönlündeki tahtı pekiştirdi Fenerbahçe, rekabetin hakkını verdi, teslim olmadı, düşmedi. Rakiplerinin de takdirini kazandı. Belki UEFA’nın bile.
Bu nedenle her zaman şunu diyorum, Galatasaraylılar, Fenerbahçe gibi bir rakibi olduğu için dua etsin, Trabzonspor da öyle, Beşiktaş da, Bursaspor da.
Diğer nedenler dışında bir de şu yönden baksınlar Fenerbahçe’yi neden bu kadar antipatik gördüklerine: kazandıkları ve kaybettikleri turnuvalarda daha çok kime karşı final oynamışlar, kimden kazanmış veya kime kaybetmişler. Bundan bir haz, bir tat çıkarabiliyorlarsa ne âlâ.
Hiçbirimizin düşmana ihtiyacı yok. Bu yazıyı okuyup da “sizin taraftarınız şöyle yapmıştı, filanca yöneticiniz bunu yapmıştı” demesin kimse bana, bunun sonu yok, ne de benim Fenerbahçeliyim diyen ve benim standartlarıma göre yanlış olan, belli bir nezaket ve kalitede olmayan her davranışı kabul edip savunmak gibi bir niyetim var.
Biz, rekabeti tadında yaşayan, centilmen çoğunluk olarak aramızda birbirimizi örselemeden takılarak yaşayabileceğimiz oranda bundan zevk alırız. Sonuçta bu bir oyun, biz de izleyicileriz, bunu unutmayalım.
Dünkü maça dönersek, benim kafamda bitiş düdüğü çalınmadan önceki ve sonraki güzellikler ile çirkinlikleri ayrı ayrı şekilleniyor.
Son düdükten önceki güzellikler içinde sonuç ne olursa olsun bu güzel heyecanı bize tattıran sahadaki tüm futbolcuları alnından öpüyorum. Tribünde Galatasaray taraftarı olmamasını ayıp, rakip yöneticilerin yan yana maçı izlemesini normal olmasına rağmen güzel kabul ediyorum. Elit hakemimiz Cüneyt Çakır’ın, rakip kalenin gol bölgesinde iken verdiği haksız kararına sinirlenen Dia’yı ikinci sarı karttan ihraç etmesini, çirkin buluyorum. Kasıtlı olmasa bile hakemin maçım kaderini ve seyrini bu ölçüde etkilemesi manipülasyondur. Belki de o sarı kart kuralı sorgulanmalı.
Bitiş düdüğünden sonraki çirkinlikler daha yoğun. Genel olarak taraftarlar takımları kaybedince taşkınlık ve şiddet yapmaya meyilli değildir. Olay çıkaran ve holiganlık yapan taraftarlar azınlıktadır ve gurup psikolojisi ile bu sayı infial durumunda büyüyebilir de. Ama ne hikmetse biz her yıl biraz daha fazla teslim oluyoruz bu çapulcu sürüsüne.
Bunun sorumlusu da önce kışkırtıcı yöneticiler, sonra basının şakşakçı ve taraftar kesimi sonra da güvenlik güçleridir.
Ben bir spor olayını izlemeye gidip de bir kısım kendini bilmezin hazımsızlığı nedeniyle gözlerim ve ciğerlerim biber gazı dolu olarak eve dönüyorsam, güvenlik güçleri ve özellikle de onların üst düzey yöneticileri işini iyi yapamıyor demektir, kimse kusura bakmasın. Yüzlerce binlerce kamera, herkesin koltuk numarası belli, her bireyin vatandaşlık numarası belli, ama taşkınlık yapanları tespit edemiyoruz öyle mi? Bunu kabul edemem. Maaşınızı hak edin, yetkiniz, imkanınız yoksa bırakın üstlerinize şirin görünme sevdasını, yetki ve imkan isteyin. Bu rezaletlerden bıktık artık.
Düdükten sonra güzellik yok muydu? Vardı, “kupamızı soyunma odasında almayız” duruşu doğru, haklı ve güzeldi. Galatasaray şampiyonluğunu tebrik ederim, iyi ki Galatasaray var.
Son olarak spor karşılaşmalarındaki cezalar üzerine bir yorumum olacak: suç ve kabahatler nasıl bireyselse, yani sorumlusu yapan ise, suçun mağduru da öyledir.
Birkaç veya birkaç yüz hazımsız taraftarın heddini aşmasına engel olunmalı önce, bu başarılamıyorsa tespit edip, yaptığı eylemin cezasını o taraftara vermelisiniz, Kulübüne veya o takımın tüm taraftarlarına değil.
Ama daha da önemlisi, cezayı takıma vermek durumunda olsak bile, bu ceza, mağdur olanın zararını telafi edecek şekilde uygulanmalı.
Yani FB GS maçındaki bir suç nedeniyle FB cezalandırılacaksa, FB o cezayı rastgele sıradaki ilk karşılaşmada değil, ilk GS maçında çekmeli.
Bu durumda cezaların caydırıcılığı daha fazla olur sanırım.