- Kategori
- Kültürler
Kandıra 1932

Kandıra Ziraat Bankası Şubesi
Fotoğrafın arkasında sadece kısa bir not ; Kandıra 1932.
Bir bina, binanın merdivenlerine doluşmuş çocuklar ve hepsinin de ellerinde gri renkte metal kumbaralar.
Kapının solunda, duvarda bir tabela var. ''Türkiye Ziraat Bankası'' yazıyor. Evet evet Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası falan değil, bildiğiniz Türkiye Ziraat Bankası.
Ziraat Bankası Kandıra Şubesi, o günlerde çevrede ne kadar çocuk varsa herhalde hepsini toplayıp ellerine de birer kumbara verdikten sonra, ilçenin fotoğrafçısına da haber verip olayı tarihe geçirmiş.
Banka Şubesi'nin merdivenlerine yazılar asılmış;
''Yerli Malı Seferberliğinde Bozgunculuk Etme'', ''Milli İktisat ve Tasarruf Umdelerinin (İlkelerinin) Emirberi Olalım'', ''Tasarruf Medenilik Alametidir''.
Bir zamanlar 'Yerli Malı Haftası' diye bir şeyler kutladığımızı hatırlar gibi oldum ama ne yalan söyleyeyim ne zamandı, hangi hafta kutlanırdı hiçbir şey çıkartamadığım için mecburen sanal aleme danıştım.
Her yıl 12-18 Aralık tarihleri arasında kutlanırmış meğer. Şubat 29'unda olsaydı daha iyiydi ya, dört yılda bir kutlayarak hiç olmazsa kutlama masraflarından tasarruf sağlanırdı, nasılsa boşa emek ve zaman kaybı değil mi?
Şimdi madem çocuklara istedikleri her şeyi cepte para olup olmamasına da bakmadan kredi kartıyla falan alacaktık da, o halde biz çocukluğumuzu niye heba ettik?
Yeseydik ya biraz daha İsviçre malı çikolata, macuncu amcanın çubuğun ucuna takıverdiği ne olduğu bilinmez renkli plastik şeyler yerine...
Değil tabi, olur mu hiç öyle şey? O macunun, seyyar dondurmacının, şimdiki gelişmiş zekamızdaki paylarını nasıl yadsıyabiliriz? Komşunun bahçesinden çaldığımız organik elmalara, bugünkü sağlığımızı ne kadar borçlu isek, çıngırağını çala çala mahalleden geçen yoğurtçunun kaymağı da en az o kadar etkilidir, şimdilerde verdiğimiz sağlıklı kararlarda.
Seyyarı yasakladılar da ne oldu sanki? Çin'den gelen kimyasallarla dolu ürünlerin içinde ne olduğunu bilsek, acaba bırakın çocuklarımıza yedirmeyi, kapımızdan içeri sokar mıyız?
Neyse ben aslında başka bir şeyden bahsedecektim. Bizim çocukluğumuzda bankaların şubelerinin camlarına yapıştırılan afişlerde, gazete ilanlarında, radyo anonslarında hep, ''Bilmem ne bankasına şu kadar para yatırırsan, ev çekilişine bir kura numarası kazanırsın'' derler, sonra da belirli aralıklarla çekiliş yapıp millete ev, hadi herkese olmasa da bazılarına da nakit para dağıtırlardı.
Büyüklere bu tür promosyonlarla ''Gel gel'' yapıp, paralarını ellerinden almaya çalışırlarken, küçükleri de daha yaşken eğmenin peşinde, 'kumbara' ile kandırmaya uğraşırlardı, bayram harçlıklarına dahi göz dikercesine.
Herkes, para harcamak yerine (artık kimde ne kadar varsa) para biriktirmeye teşvik edilir. Evi varken bir ev daha alana falan 'görmemiş' diye bakılır ya da halkın o şekilde bakmasına çalışılırdı.
12 Kasım 1933 tarihli Akşam Gazetesi'nden;
İNŞAATLAR AZALDI, ARSA FİYATLARI DÜŞÜYOR...
Habere göre 1933 yılında arsa fiyatları %25 düşmüş, inşaatlar da 1932 yılına göre % 40 nisbetinde azalmış...
''İki katlı bir binanın getireceği kira, arsanın ve inşaatın sermayesini uzun müddet çıkartamayacağından bir çok kimse inşaattan vazgeçiyor'' deniyor haberin devamında.
Ortada para yok ki bir şeyler alasın, hoş para olsa da sanki üretici var mı ki millete gazı verip malını satsın, mass media da daha piyasaya bile çıkmamış, nasıl ikna odaları kurup da pembe dünyalar gösterip kakalıyıversin halka, eline ne geçerse...
O günlerden bugünlere her şey değişti. Tabana yeterince yayılmasa da belli bir sermaye birikimi oldu haliyle. Emek sömürüle sömürüle Alemdağ'ın İspinoz kuşu gibi nesli tükendi. İyi ama palazlanan sermayeyi bir şeylerle beslemek gerek, mazallah açlıktan ölüverir sonra diye düşünülmüş olmalı ki, aranan kan uluslararası sermaye, nam-ı diğer 'emperyalizm' olarak bulundu.
Para gelmem demedi, ama şartları vardı tabii. Devletin elinde ne var ne yoksa özellikle özelleştirildi. Para zaten onca yıl kumbaralarda biriktirile biriktirile bankalar aracılığıyla büyük amcaların ellerine çoktan geçmişti. O paraların makul kısımları ile arsalar alındı, sonra o arsalara evler, apartmanlar, iş hanları, gökdelenler, metrolar, otoyollar, altgeçit üst geçit, havaalanı derken halka 'kredi kartı' mucizesi ile bu şişirilmiş fiyatlı, üç otuz paralık taş toprak, saadet zinciri tadında pazarlanmaya başlandı.
Şimdi neyi mi bekliyoruz. Kısmetse yakında bir kriz patlar, tüm balonlar da ardı sıra. Sonra herkes elindeki satıp banka borcunu ödemeye kalkar, ödeyemeyenlerin bir kısmı kaçar saklanır, kaçamayan içeride paklanır, bir kısmı da gururuna yediremez.
En çocuk ruhlusu da muhtemelen, ''Daha dün bayram harçlığımı kumbarama atarken nasıl oldu da bunca banka kredisini böylesine düşüncesizce savurabildim sağa sola?'' diyerek, o gökdelenlerin bilmem kaçıncı katındaki ofisinden bırakır kendisini boşluğa...