Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '09

 
Kategori
Deneme
 

Kantin Soğukluğunda....Özenmek Karıncalara

Kantin Soğukluğunda....Özenmek Karıncalara
 

Maskelerin çoğulluğunda...karınca duaları


Yaşadıkça yalnızlaşıyorum. Kocaman bir kantinin kalabalık çoğulluğun da kayboldum. Anlamsız bakıyorum etrafa. Öyle çok istiyorum ki zihinleri okumayı. Hem de korkuyorum gerçeklerin acımasız soğukluğu, ürkütüyor büyümeye direnen yüreğimi. İnsanların donuk ama acımasız bakışların da kayboluyorum. Aslın da güçsüz değilim sadece korkuyorum. Savunmasızlığım ve çocuk ürkekliğim izin vermiyor savaşmama. Ben de en çok kendime yeniliyorum.

Karaladıkça sayfaları ellerime taşlar doluyor. Kocaman silahlarına karşı. Çaresizliğimden başlıyorum taşlamaya. Ve küçük duaların sığınağına sığınıyorum. Korkularım büyüyor. Çırpındıkça ömrüme bulaşıyor yalnızlık. Başkalarının acılarından beslenenlerin dünyasın da yalnızlaşıyorum. Yaşlarım besliyor doyumsuzluklarını. Düşler döküyorum hayallerime. Acılarıma bedel olsun diye umutlarımla takas ediyorum.

Ve soyunduğum mutsuzlukların çıplaklığın da utanıyorum kendimden. Sırf kendim olduğum için çoğula karışmayan benliğim için. Onlar gibi olmak, haz duymak kötü bakışların acılarından. Yarım bir duanın peşi sıra muallak bir soru ulaşıyor arşın kapısına. Neden ey tanrı. Yarattıklarının bu acıya doyumsuzlukları. Korkularım eriyor nihayete ve sığındığım tek sığınakta cevapsız kalıyor muallak sorularım.

Sonra kendime dönüyorum, ürküyorum. Yerini bilmediğim bir soğukluk öpüyor sakladığım acılarımı. Üşüyorum. Kapattığım da gözlerimi çoğullar ağlar mı bilmiyorum. Ama ben olmak, benliğimin bu boşluğuyla bana iyi gelmiyor, yaralarıma. Susturuyorum yamalı dualarımı. Yoksa duyulmuyor muyum sorusunun tarifsiz boşluğu. Kesilen nefes silsileleri. Tüm nefesler içime doluyor bir anda. Nefessizlik tarifin de boğuluyorum.

Gelenlerin ve gidenlerin peşi sıra boşlukları öpüyor dudaklarımı. O yalnızlığın acılığı bulaşıyor suratıma. Bir bal iştahıyla yayılsın diyorum vücuduma. Bak karıncalar geziyor vücudum da. Şu yuvalarıyla oynadığım karıncalar şimdi benim vücudum da. Parçalarımı taşıyorlar yuvalarına. Dudaklarımı en son alın ne olur yalnızlığıma buseler armağan etmedim daha. Öpmedim yumuk gözlerini doya doya. Ama önce kulaklarımı taşıyın lütfen. Anlamsız çoğulun yalancı ağıtları artık uzak bana.

Ve şems sen değil ama ben terk edeceğim seni bu defa. Ve her doğduğun da nefret edeceğim günler dizemeyeceksin kapıma. Yalancı maskeler taktırsan da yaratılanlara her doğumunla, artık kimin umurun da karıncalar maskelere bürünmez ki yerin altında. Oyunların bittiği yer bura ama ne olur bu düşten uyandırma artık beni bu defa.

Tekrardan o kantin köşesi, o yalancı yüzlerin çoğulluğun da, varlığımı hatırlatma artık bana. Uyanık uyuduğum düşler ve uykular da boğulduğum kâbusları mı verme artık, bırakma ellerime. Parmak uçlarımın buzulluğun da. Dondurabilseydim evreni. Yarattığın bu şaklabanların varlığını silebilseydim çoğullukta.

Sus şimdi zaman doldu. Boşluk doluyor yüreğime. En güleç maskeni yerleştir yüzüne. Katilinin acısını yüzünde taşıyarak ölen bir cesedin soğukluğu bu. O acının şahidi gözlerim de dona kalan hüzün bu. Hadi zaman doldu karış sende şaklabanların dünyasına nasılsa sende şaklaban var edilmedin mi bu boşlukta… Gönderen Burcu zaman:
 
Toplam blog
: 14
: 1993
Kayıt tarihi
: 07.09.08
 
 

Burcu Akkanlı kimdir? 1987 doğumlu, Celal Bayar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı mezunu şuan p..