- Kategori
- Doğal Hayat / Çevre
Kapadokya heykelleri çevreye sancı veriyor

Heykel deyince stilize de olsa insan düşüncesinde birtakım kavramlar belirir. İnsan, hayvan figürleri, bitki, doğa ya da sanatçının düşüncesinden yansıyan bir takım şekiller. Heykelin ya da bir sanat eserinin bulunduğu çevreye uyumu da önemli.
Avustralyalı heykeltıraş Andrew Rogers’in Kapadokya Karadağ sırtlarına yapmış olduğu yapıları ziyaret ettim bugün. Dağın en yüksek doruklarına Kayseri’den getirilen taşlar, üst üste beton ve demirle yapıştırılarak dik dörtgen sütunlar halinde taştan direkler dikilmiş. Dikilen kuru ve yavan bu sütunları çevre ile ele aldığınızda hiçbir anlam veremiyorsunuz. Sütunlardan bazılarının üstüne Fransız devrimini çağrıştıran, özgürlük, adalet, eşitlik, doğruluk, dürüstlük gibi İngilizce Türkçe yazılar yazılmış. Bir tepede saydım on iki ayrı sütun var. Bunlardan biri bahar yağmur ve rüzgarlarına dayanamayarak devrilmiş ve içinde saklı olan makyajı çimento, demir ortaya çıkmış. “Ya dedim kendi kendime, benim gibi bir ziyaretçi kalsa ne olurdu bu ton ağırlığındaki taşın atında.”
Diğer yanda yenileri dikilmek üzere çukurlar kazılmış.
Tepenin birinin eteğine yapılan yapı, bende Çanakkale Abidesi’ni çağrıştırdı. Doğal bir kaya ile sanki bütünlük sağlaması açısından, kaya beyaza boyanarak yol şeklinde yapıya bağlanmış. Yapının boyu tahminen on beş metrenin üstünde. Sütun üstünde, “toprağın sesini dinle” yazılı. Burada rüzgar sesi var. Uygarlıklarla ilgili bilginiz varsa o sesi zaten duyarsınız. Üstüme devrilir korkusu ile yanında daha fazla kalamadım.
Tepe eteklerine at resmi ya da şekli olarak ağıl duvarı ile çizilen, fakat daha çok koyun ağıllarına benzeyen yapılar, bölgede eskiden beri bulunan koyun ağılları ile uyumlu sayılır.
Görülen yapılara üç yüz beş yüz metre uzaklıkta, o kadar üstün taş oyma ustaları var ki sergiledikleri eserleri seyretmeye doyamazsınız.
Kapadokya’da eski tarihten kalma insan eliyle yapılan tek bir heykel yok. Nemrut heykelleri gibi rölyef veya oyma heykeller bile göremezsiniz.. Burada heykeller doğal. Bunlara Peri Bacaları deniyor.
Uzun yıllar eski ve antika ile uğraştım. Bir iki dil bilirim. İlk gittiğim yerde müzenin yerini sorarım ziyaret etmek için. Eski çağ ile ilgiliyim. Kapadokya ilgi alanım. Fırsat buldukça burada yaya olarak dolaşmayı tercih ederim. Bazen günde 50 kilometre yürüdüğüm olur. Heykele, sanata karşı ilgiliyim. Buradaki yapılar için yer ve mekan seçimi yanlış.
Karadağ’ın üstündeki hakim tepelerin zirvelerine oturtulan yapılar, sanatçının reklamından başka işe yarayacağını ve bölgeye yakıştığını söylemek oldukça zor.
Kaba bir inşaat görünümünü andıran bu yapılara kim neden izin veriyor anlamak güç.
Kars’ta yıkımına karar verilen yapıtlar, resimlerinden gördüğümüz kadarı ile heykel denilebilecek bir özellik taşıyordu. Doğayı bozuyor muydu, bozmuyor muydu, görmeden bir şey söylemek doğru değil. Ama Kapadokya’da Karadağ üstüne yapılmış taş yapıların doğayı bozduğu kesin. Tıpkı Kapadokya Zelve’de yapımı durdurulan inşaat gibi. Burada doğa öksüz ve ilgisiz., heykeller çevreye sancı veriyor.
Hüseyin Seyfi