Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '08

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Kapadoya tarihi, sosyal ve doğal yapı

Kapadoya tarihi, sosyal ve doğal yapı
 

Kapadokya nedir? Burada kimler yaşar? Özellikleri nasıldır? Kapadokya’nın hali nicedir?

Bu sorulara tam yanıt buraya sığmaz, ciltleri doldurur.

Kapadokya hakkında Türkçe yazılan ve çizilenlere baktığımızda, büyük bir çoğunluğu birbirine benzer. Birbirlerinden etkilenmenin ötesinde , sanki birbirinin fotokopisidir. Milat öncesi ve Milat sonrası yabancı gezginlerin gezi anılarından, günlüklerinden , kalın çizgilerle tarihin genel hatlarından anlatılır. Bu arada da jeolojik yapı ; volkanik olay, peri bacalarının oluşması, Hıristiyanlık ve kiliselerle Kapadokya sunulmaya çalışılır.

. Çok eski zamanlardan beri devam etmiş kültür birikimi ve potansiyeli barındıran Kapadokya, eski ve yeni veya iç, dış bölge olmak üzere iki kısımda incelenir. Eski veya dış Kapadokya’nın sınırları geniştir. Yozgat, Tuz Gölü, Adana, Malatya ve Samsun’a dayanan bir sınırdır. İç veya yeni Kapadokya için, Bugün Turistik yöre olan , çoğu Nevşehir ili sınırları içinde yer alan , Aksaray Ihlara’dan başlayıp, Nevşehir Derinkuyu, Kaymaklı, Ürgüp, Avanos, Gülşehir ve Hacıbektaş’ı da kapsayan bir alanı çizebiliriz. Bu alan içinde yer alan kasaba ve köylerle beraber bir çok ören yeri niteliğinde doğayla iç içe olan yerler vardır.

Son zamanlarda bölgeye her seviyeden gelen yerli vatandaşlarımızda büyük artışlar gözlenmektedir. Bu durum, Bölgede iç turizmin canlanmasına yol açmıştır. içeriği ne olursa olsun, yapılan filmlerin ve dizilerin çok büyük katkıları olmuştur.

Kapadokya , tıpkı tüm yurdumuz Anadolu gibi birçok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Bunlardan yazılı belgeler bırakanların en eskisi, Asur ticaret hareketini saymazsak, Hititler’dir. Milat öncesi 1750 yıllarına tarihlenmektedir. !750-1400 arası Hitit krallıklar dönemi, 1400- 1200 Hitit imparatorluk dönemi sürerken araya batıdan gelen Frigyalılar girmiş, MÖ. 800 yıllarında Hitit Tabal krallığı olarak Hititler tekrar ortaya çıkmıştır

Hacıbektaş- Karaburna, Gülşehir- Gökçetoprak’ta yazılı kayalar üzerinde Hitit Hiyeroglif yazıları bulunmuştur. Kapadokya’da at beslendiği bu dönem içindeki yazılı belgelerden anlaşılmaktadır. Sonra Lidya (M.Ö. 950-585), Pers egemenliği hüküm sürmüş( M.Ö 585-334) , Kapadokya krallıklar dönemi (M.Ö 335- M.S .17), Romalılar hakimiyeti (17-395) , Bu tarihten sonra Doğu Roma yani Bizanslılar ve 1072’den sonra Selçuklu ile Türk boyları yerleşmeye başlamıştır.

Kapadokya, yer şekillerinin yaşamaya uygun olması ve insanlara hazır barınak imkanı vermesinden dolayı ilkel insana yaşama alanı olmuştur. Mağaralar , sağlam, güvenli aynı zamanda sağlıklı yaşam yerleridir. Islaklıktan, nemden, rutubetten uzak mağaralar günümüzde bile barınak görevini sürdürmeye devam etmektedir. Yazları serin, kışları ılık olması, kaya oyukları insanları her dönemde barınak olarak içine çekmiştir.Bu mağaralar günümüzde hayvanlar için hazır birer ağıl, narenciye ve patates için ise, içlerine aynı anda birkaç kamyonun girebileceği koruma depoları olarak kullanılmaktadır.

Derin kaya oyukları aynı zamanda birer tahıl ürünlerini saklama yerleridir.Güneş alan, nemsiz ortamlarda tahıl muhafaza edilebilmektedir.Sarıhıdır köyünde yaşı üç yüz yılı geçtiği söylenen buğday, hatıra olarak aynı mağarada, aynı yerde saklanmaktadır.

Kaya oyukları güvercinlerin de barınak yerleridir.Asırlardan beri bölgede bol miktarda güvercin yetiştirildiği bilinir. Arazide, volkanik yapıdan dolayı toprağın verimsiz oluşu, insanları güvercin beslemeye yöneltmiş , tarımda , özellikle bağcılıkta güvercin gübresi kullanarak toprağı verimli hale getirmeye çalışmışlardır.

Kapadokya’da bağcılık, buna bağlı olarak şarapçılık gelişmiştir.Ayrıca Nevşehir merkezde büyük bir rakı fabrikası mevcuttur.

Bölge, yerleşim için gerekli su kaynaklarına her zaman için sahip olmuştur . Pınar ve çeşme başlarına yerleşim alanları kurulmuş, sürekli aynı yerlerde uygarlıkların birbirlerini yok etmesinden dolayı buralarda, kalıntıların üst üste yığılması ile höyükler oluşmuştur. Topaklı, Sarılar, Hacıbektaş kazı yapılan höyüklerdir .

Höyüklerin dışındaki yaşayan yerleşim birimlerinde bile, kazılan çoğu yerlerde eski bir mezarla karşılaşılabilir. Her bir gömütün farklı farklı kültürlere sahip olduğu biçim ve şeklinden belli olur. Yüksek, hakim tepelerde küçük yığma kabarcıkların çoğu eski birer mezardır. Ama ne yazık ki, korumadaki imkansızlıklardan dolayı define arayıcılarının delik deşik ettikleri de bilinen gerçektir. Aynı şeyi höyükler için de söyleyebiliriz.

M.Ö 3000-5000 yıllarına ait olduğu söylenen Gülşehir, Civelek mağarasında birtakım buluntular ele geçirilmiştir. Bu, küçümsenecek bir tarih değildir. Aşağı yukarı 7 000 yıllık bir geçmiş söz konusudur.

Kapadokya’da Hıristiyanlığın bir geçmişi olmasının yanında bin yıllık da İslam kültürü

ve geçmişi olmasına rağmen bu konu, ancak genel konularda dile getirilmektedir. (Hacıbektaş, Konya törenleri gibi) . Turistik tanıtım amaçlı anlatımlarda Türkler ve İslam kültürüne pek değinilmemektedir. Oysa Hacıbektaş’ı Veli’nin geliş amacı bellidir

Çok uzun yıllar her iki din mensupları da barış ve dostluk içinde yan yana , omuz omuza birlikte yaşamışlardır. Başka yörelerde olan din ve ırk çatışmalarının hiç biri bu yörede görülmemiştir. Bu durum, yakın tarihimize, (1924) mübadele’ye kadar devam etmiştir. Bunun en güzel örneği şimdiki Zelve, ören yeridir. Hepsi daracık bir vadinin içine toplanmış, bir tarafta kaya kiliselerinden çan sesleri, diğer taraftaki camiden ezan sesi aynı vadinin içinde yankılanmıştır.

Kapadokya, tarihi İpek Yolu kavşağında bulunması nedeni ile buradaki Kervan Hanları ayrı bir önem göstermektedir. Hanların her birinin aralarında 45-50 km uzaklık vardır. Bu da o günlerin şartları ile bir günlük yol demektir.Hanlar, Selçuklu Türkleri zamanında konaklama ve ihtiyaç giderme yerleri olarak yapılmıştır. Bunlardan Avanos’a 5 km. uzaklıkta olan Sarıhan aslına sadık kalınarak onarılmış, dimdik eskisi gibi ayakta durmaktadır.

Kapadokya, baştan başa kaya kiliseleri ile doludur. Zamanı içinde Hıristiyanlık dininin dünyaya yayılma ve öğreti MERKEZİ olarak Kapadokya düşünülebilir.

Bölgeye çeşitli tarihlerde gelen araştırmacı gezginlerden bazıları , kim kimi Hıristiyan yaptı, kimler müslümandı, kimler Hıristiyan oldu diyerek halkın ne kadar birbirine kaynaşmış olduğunu belirtmişler, ayrıca Hıristiyan olan halkın Rumca bilmediğini , veya bir kısmının pat çat bildiklerini, onların esasında Hıristiyanlaşan birer Türk olabileceklerini söyleyen ve 1802- 1871 yılları arasında yaşamış, Fransız arkeolog ve gezgin Charles Texier’dir

Katpatuka, Kapatuka isimlerinin anlamları üstüne farklı görüşler ileri sürülmektedir. Pers, Fars dilinde güzel atlar diyarı anlamına geldiği söylenmektedir. Dağlık yöreleri hariç tutarsak, Anadolumuz baştan başa at beslemeye uygundur At, insana en yakın hayvanlardan biridir. Çalışkan, vefalı , sadık, ve uysaldır. Mağaralarda, kayalarda, bağlık, bahçelik ve çoğu kumsal arazide , ordulara yetecek kadar at beslemek olası mıdır? Arazi yapısından dolayı hala at ile çiftçilik yapanlar vardır. Öküzden sonra, gelişim içinde at ile çalışma uzun bir süre devam etmiştir. Diğer bir görüş Kırıkkale yakınlarında bulunan Delice ırmağının eski adının Kapados olmasından dolayı bu ismin verilebileceği konu edilmektedir..

Kapadokya insanı, tipik bozkır insanının özelliklerini gösterir; sabırlı, dayanıklı, çalışkan, bağlı ve tutumlu bir yapıya sahiptir .Kıraç toprağın ve bozkırın vermiş olduğu bir cana yakınlığı ve sıcaklığı vardır. Son zamanlardaki çarpık değişim yavaş yavaş bu insanları

da etkilemeye başlamıştır. Turizmin ve ticaretin getirdiği çıkar ilişkilerine dayanan davranışlar görünse de karşılıksız hizmet ve konukseverlik her yerde göze çarpar. Bölgenin yol üstü, uğrak yeri olması nedeni ile çeşitli karakterlerden etkilenmiş olması ona ayrı bir zenginlik kaynağı olmuştur. Gelişmiş batı şehirlerindeki kültürel fırsat ortamı bulunmamakla birlikte Kayseri bu işlevi yerine getirebilecek kapasitededir.

Yörenin doğal yapısı her geçen gün bozulmakta, çarpık yapılaşmanın her türlü önleme rağmen önüne geçilememektedir. Özellikle yerel yönetimler, bu konuda eş , dost, seçmen karşısında tarafsızlılıklarını yitirebilmektedirler. Ülkesini bilinçli sevme, özünden bir şeyler verip, bir şeyler katma ülkemiz insanının sorunu gözükmektedir.

Yörede birbirinden ilginç görünümlü yürüyüş vadileri vardır. Vadilerin ilkelliği ve vahşiliğine şimdilik dokunan olmasa da bazı yerlere bilinçsizce döşenen parke taş döşemelerinin başlaması çevre severleri ürkütmektedir. Zaman içinde bölgenin en güzel, en meşhur büyüsünün insan eliyle bozulmaya başladığının belirtileri görünmeye başlamıştır. Esasında doğa ve çevreyi koruma işi, bir potansiyel bilgi ve güç birikimidir. Sanat ruhu ve sanat zevki , anlayışı ile biriken bir güçtür bu. Yerel ve merkezi yöneticilerin özellikleri bu bkımdan çok önemlidir.

Bölgeye ilk gezi tadımlık sonrakiler bir tutkudur. Her sefer, her adım, her bakış, hep aynı noktaya olsa bile, her zaman daima yeni şeyler görülür, yeni şeyler keşfedilir.

 
Toplam blog
: 498
: 1546
Kayıt tarihi
: 12.08.07
 
 

Öğretmen Okulunu ve İktisat Fakültesi Kamu yönetimi bölümünü bitirdim, eğitimciyim, İyi derecede ..