- Kategori
- Gündelik Yaşam
Kapat gözlerini
“Ne olur bakma yüzüme o mahzun gözlerle ne olur ağlama artık Esma… Sen zaten 1, 5 yıl öncesinden biliyordun böyle olacağını, şimdi bu mahzun bakışlar neden? Bu gözyaşları neden?”
*
Güzel Esma, 20 yaşında lise mezunu bir Anadolu kızı... Yüreği sevgi dolu, gözlerinden görmek mümkün tüm yüreğini, o mahzun, mahcup bakışlarından anlamak mümkün; o an ne düşünür ne hisseder… Zamana inat Müslüman Anadolu değerlerine sıkı sıkıya bağlı Esma; lisede hiçbir erkekle çıkmamıştı, arkadaşlarıyla sohbetlerinde “eğer birinin elinden tutacaksam bir ömür için tutmak isterim, sevgimden emin olmalıyım birinin elini tutmak için” derdi. İyi bir öğrenciydi ama iş üniversite sınavına girmeye gelince, kendini o koskoca şehirlerde; birbirinin sesini duymayan, yalnız insanlar kalabalığında hayal ettiğinde vazgeçiverdi. Zaten çok şey de istemiyordu hayattan sadece sevgi dolu bir yuvaydı hayali. Evlilik hayallerinde herkes gibi; ev, araba, iyi gelir, yaz tatilleri değildi hesapları, tek bir hesabı vardı oda sevgi üzerineydi nasılsa gerisi gelirdi, Allah bir yoluna koyardı.
Her genç kız gibi talipleri vardı, görücü üstüne görücü geliyordu… Gelen taliplerden birini gördüğü anda yüreği kayıverdi delikanlıya...
Her şey çok güzeldi; bir peri masalını yaşıyordu genç kız, mütevazı bir düğünle girdi dünya evine…
Mutluydu hem de çok mutluydu… Bu mutluluğunu bir de hamilelikle süslemişti Allah… Evet, Esma anne olacaktı...
Doktora gittiklerinde başka bir sürpriz bekliyordu onları... Esma ikiz bebek bekliyordu… Biraz şaşırmış, biraz korkmuştu; kolay mıydı ikiz bebek bakmak... Ama çokta mutluydu. “Evet, biraz yorulurum, biraz yıpranırım ama ikisini birden büyütürüm” diye düşündü.
Hamilelik artık onu daha çabuk yoruyor olmalıydı, hep uykusu geliyordu…
Akşam yemeğinden sonra odasına çekildi yine çok yorgundu, kocası televizyon seyrediyordu ve ikiz bebekleri öğrendikten sonra çayını kendisi alıyor Esma'yı fazla yormak istemiyordu…
Yine ikiz bebeklerini düşündü... “Yaa ben henüz 20 yaşımdayım, nasıl bakacağım ikiz bebeğe” diye bir endişe geçti içinden… Hemen düşüncelerine çeki düzen verdi ve “ben de ne düşünüyorum; Allah dağına göre kış verir, bana bu bebekleri verdiğine göre bir kolaylık da verecektir. Hem ne güzel sokakta benimle oynayacak hiç çocuk yok diye şikâyet etmeyecekler çünkü oyun arkadaşlarıyla birlikte doğuyorlar” derken uyku bastırdı ve kendini bırakıverdi, uykunun o huzurlu kollarına…
*
Hey ben ne zaman doğum yaptım hiç hatırlamıyorum... Bir de o kadar doğumdan korktum, demek o kadar da zor değilmiş. Ne kadar da çabuk büyümüşler; bir kız, bir oğlan…
Allah'ım ne de güzel oynuyorlar çimlerin üstünde, şimdi 2, 5 yaşlarında olmalılar... İyi de ben neden hiç hatırlamıyorum bu 2, 5 yılı?
Bizim evin önündeki bu büyük bahçeyi de hatırlamıyorum; ama iyi ki de varmış ne güzel çocuklarım güvende çimlerin üzerinde oynuyorlar. Aman Allah'ım ne de güzeller; şimdi bunlar benim mi gerçekten…
Ama o da ne 2, 5 yaşındaki çocukların gözlerindeki bu hüzün neden, nasıl olur da hüzün gölgeler o mahzun bakışlarını, onlar daha bebek!
*
Karşıda o büyük bahçeden bembeyaz saçları bembeyaz sakallarıyla bana bakan bu amca da kim? O bahçe kimin, nerden bulmuşlar bu kadar çeşit çiçeği… Beyaz Sakallı Amca:
–Esma gel kızım!
–Gelemem çocuklarımı yalnız bırakamam
Korkuyla doğruldu. Bismillah hayırdır inşallah... Bu rüya da neyin nesi…
Günler günleri kovaladı ve beyaz saçlı amcayı yine gördü rüyasında, arkasını dönmüş gidiyordu… “Yoksa bana mı küstü, arkasından gitsem mi” diye düşünüyordu ki, dönüp ikizlerine baktı; onlar da amcanın peşine takılmış gidiyorlardı. Seslenmek istedi:
–Ne olur gitmeyin beni bırakıp nereye gidiyorsunuz?
Ama olmadı sesi çıkmıyordu. Peşlerinden koşmak onları kucaklamak istedi ama ayakları kurşun gibi ağırdı yere çakılmıştı sanki gidemedi. Bağırmak istiyordu “ne olur gitmeyin” diye ama sesi çıkmıyordu bağıramıyordu…
–Yavrularımmm!
Haykırarak yataktan fırladı… Kan ter içinde kalmıştı … Rüyalarını hiç kimseye anlatmamıştı, anlatmaya korkmuştu ama bu yük artık ona ağır geliyordu… Ablasını aradı...
–Abla bana gelsene biraz, içim çok daralıyor!
–Hayırdır Esma neyin var?
–Bilmiyorum içimde tarifsiz bir sıkıntı var!
–Canım hamileliktendir! Ben de hamileyken çok duygusal, çok sinirli olmuştum...
–Yok abla bu başka bir şey, sana her şeyi anlatacağım ne olur bana gel!
–Peki canım, hemen geliyorum!
Abla yarım saat sonra Esma'nın yanındaydı… Tüm rüyalarını anlattı ablasına, ablası nefes bile almadan dinliyordu kardeşini… En son gördüğü rüyayı anlattığında içinden derin bir ohh çekti ve çok şükür dedi bebekleri istiyormuş sadece… Aslında bebekler için de üzülmüştü ama kardeşi gençti... Allah yeniden bebekler verirdi inşallah… Ve o, zor günlerinde hep kardeşinin yanında olur ona destek olabilirdi… Kardeşine;
–Esmacım yeşil bahçe nasiptir bebeklerinin nasipleri gür olacak.
Diyebildi güç bela…
Aradan 4 gün geçmişti ki, Esma sancılandı hemen hastaneye kaldırdılar ama nafile; bebekleri kaybetti. Esma'nın o mahzun yüzünde derin bir ıstırap hâkimdi şimdi… Ağır bir suçluluk duygusu altında eziliyordu. “Allah'ın gücüne gitti tabiî, ikiz bebeklere nasıl bakarım diye korkuyordum, Allah ikisini de elimden alıverdi” diye düşündü. Birden rüyasında gördüğü bebekleri hatırladı ne de güzellerdi, yüreğini doğmamış bebeklerin hasreti yaktı, şimdiden onları özlemişti bile. Gözlerinden akan yaşları gizledi sevdiğinden. Sevdiği yeterince üzülüyordu bir de Esma'nın ağladığını görürse daha çok üzülürdü.
Aylar ayları takip etti ve Esma bir gün yeniden hamile olduğunu fark etti ama söylemekte acele etmedi birkaç hafta daha beklemek en iyisiydi. Eşine söylediğinde dünyalar onun olmuştu ama bu sefer kocası işini sağlamak bağlamak istiyordu, şehirdeki en deneyimli, en iyi nisaiye uzmanını sordu soruşturdu.
Doktorun muayenehanesinde ültrasona girdiğinde müthiş bir haber bekliyordu onları… Yine ikiz bebeklere hamileydi...
Esma'nın neşesi yerindeydi yine ve Allah'ın bebeklerini geri verdiğini düşünüyor ve her fırsatta Allah'a şükür ediyordu. Hamileliğin son ayına girmişti. Aynaya baktığında kendini yarım dünya gibi görüyordu ve o dayanılmaz sırt ve bel ağrılarından bile şikâyet etmiyordu artık. Ama şu halsizlik var ya onunla bir türlü başa çıkamıyordu. Yalnız kalmaktan nefret ediyor, kocası hep yanında olsun istiyordu.
Kocası televizyonda maça dalmıştı, o da kanepeye uzanmış kocasıyla maç seyrediyordu. Ama aslında maçı falan gördüğü yoktu. Düşünce dünyasında çok derinlerdeydi yine… Bir an önce bebeklerine yeniden kavuşacağı günü bekliyordu, onları öyle özlemişti ki; o arkalarını dönüp gittikleri günden beri rüyalarında bile görmemişti yavrularını.
Bu düşüncelerle sızıp gitmişti ki, yine o bahçedeydi ve bu sefer yanında 2 tane kız çocuğu vardı. Yumak yumak elleriyle biri bir elinden, diğeri diğer elinden tutmuşlardı ama önceki çocukları değillerdi. İçini bir sevinç kaplarken birden diğer çocukları gelmişti aklına, halâ onları özlüyordu “şimdi onlar da gelseler ne güzel olur” diye düşündü… Hep beraber o yemyeşil bahçenin derinlerine doğru koşuyorlardı ki birden çocuklar durdular ve karşıya baktılar. Esma'nın yüreği yaşama sevinci doluydu ve koşup oynamak istiyordu yine ama çocuklar yerlerine mıhlanmış gibi hareket etmeden karşıya bakıyorlardı. Başını kaldırıp karşıya baktı ve yine o ak saçlı amca karşılarındaydı. Bir an durakladı…
–Esma gel kızım.
–Gelemem bebeklerim yalnız kalırlar.
–Korkma kızım, hadi gel seni bekliyorum!
–Ama bebeklerim…
Birden fırladı yerinden kocaman gövdesiyle. Kocası uyuduğunu fark etmemişti:
–Ne oldu ağrın mı var?
–Hayır, bir rüya gördüm.
–Ne zaman uyudun da rüya gördün daha 1 dakika önce maçın 43. dakikasında konuştuk.
Esma televizyon ekranındaki maç süre sayacına göz attı 44. dakikayı gösteriyordu ve hatırlıyordu 43.dakikadaki serbest vuruşu… İçini garip bir sızı kapladı. İçim geçmiş sanırım dedi. Artık uyumak istemiyordu ve bütün dikkatini maça verdi.
Maç bitmişti yatak odasına geçtiler. Kocası yarım dünya haline gelmiş karısının yatmasına yardım etti ve üzerini örttü. Esma:
–Işığı kapatma!
–Ama sen ışıkta uyuyamazsın?
–Lütfen canım ışığı kapatma!
–Ama ışıkta ben de uyuyamam...
–Öyleyse salonun ışığını aç gel ışık sızsın odaya...
Salondaki ışık yakılmış ve odaya artık ışık sızıyordu ve Esma uykuya direniyordu uyumak istemiyordu. Saatler ilerlemiş ve artık göz kapaklarına hâkim olmakta zorlanıyordu... Gece boyunca defalarca kalkmış bir şeyler yemiş içmiş ve uykuyla mücadele etmişti; ama içi geçiverdi…
Yine o bahçede yine kızlarıylaydı ve o amca çağırdı:
–Esma seni bekliyorum kızım!
–Yapamam çocuklarımı bırakamam!
–Kızım Allah yarattığını korumaya kaadirdir; hadi gel!
Esma, amcaya doğru yürümeye başladı, tam amcaya yaklaştığında geri dönüp son bir kez kızlarına baktı ne kadar da masum ne kadar da güzel görünüyorlardı. Bir tarafı geri kızlarının yanına dönmek istiyordu, ama amcaya yaklaştıkça içini garip bir huzur kaplıyordu…
Birden yataktan fırladı… Onun ani hareketine kocası uyanmıştı.
–Neyin var canım, ağrın mı tuttu?
–Rüya gördüm!
–Ne gördün anlatsana...
–Gece rüya anlatmak iyi değildir derler...
Az sonra sabah ezanları okunmaya başladı. Yataktan kalktı tam bir teslimiyet içinde abdestini aldı namazını kıldı, Allah'a yalvardı, ağladı ve çocuklarını Allah'a emanet etti.
Kahvaltı hazırlamaya başlamıştı ki sancısı tuttu. Ablasını aradı ona her şeyi anlatmalıydı; hem de hemen… Ablası gelip zile bastığında kocası uyandı ve ablasına hiçbir şey anlatamadı sadece sancım tuttu diyebildi. Beraber hastaneye kaldırdılar. Kocası yatış işlemleriyle ilgilenirken ablasıyla yalnız kalmıştı ve rüyasını anlattı ablasına. Ablası söyleyecek bir şey bulamıyordu. Ve yine kocasının gelmesiyle konuyu kapattılar, zaten doktor da gelmişti hemen ameliyata aldılar. Ameliyat başarılı geçmiş bebekler sağlıklı ve güzeldiler. İlk kez kollarına aldığında hâlâ inanamıyordu bebeklerini kollarına aldığına…
Kızların isimlerine zaten karar verilmişti kafiyeliydi… Birinin adı Hilâl diğerin adı Zühal olacaktı… Kızlarını öpüp kokladı aradan 10 saat geçmesine rağmen titremesi ve kanaması kesilmemiş artarak devam etmişti ve artık dudakları morarmaya başlamıştı. Doktor yeni önlemler alıyordu ama sonuç alınamıyordu... Son bir gayretle ablasına döndü abla bana bir şey olursa kızlardan birinin adını değiştirip Esma koyun dedi ve kendinden geçmişti bile kocası atıldı hayır sana bir şey olamayacak ve doktora koştu:
–Karım gidiyor ne yapacaksanız yapın!
Müdahalelere cevap vermemesi doktoru korkutmuştu. Bunca yıllık meslek hayatında hiç böyle bir şey yaşamamıştı. Hemen ambulans istedi ve Eskişehir'e sevk etti… Ambulans Eskişehir'e vardığında Esma çoktan davete icabet etmiş ve bu dünyadan göçüp gitmişti. Resmî işlemlerden sonra cenaze teslim edilmişti.
Abla ağlamayı bile becerememiş donup kalmıştı. Cenaze eve gelmişti bebeklerse kuvezdeydiler. Cenaze yıkanırken bir fısıltı yayıldı: “Gözleri açık ağlıyor, Esma!”… Ablası yutkunamıyordu bile kardeşinin başına geldi, Esma'nın gözlerinde derin bir hüzün vardı ağlıyordu Esma. Cenazeyi yıkayan kadın ellerini sürdü gözlerine kapansın diye ama nafile. Esma yaşlı gözlerle bakıyordu yine ve ikinci kez elini sürüp kapatmak istedi ama hayır Esma canlı gibi hüzünlü bakışları insanın içine işliyor ve gözlerinden sürekli yaşlar akıyordu. Kadınlar geliyordu akın akın... “Doğumda ölen kadın ağlıyormuş!”
Birden ablasının boğazına düğümlenen o düğüm çözüldü hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Kardeşinin soğumuş ellerinden tuttu sımsıkı:
–Ne olur bakma yüzüme o mahzun gözlerle ne olur ağlama artık Esma… Sen zaten 1, 5 yıl öncesinden biliyordun böyle olacağını, şimdi bu mahzun bakışlar neden? Bu gözyaşları neden?
Yaşlı bir kadın girdi söze:
–Bebekleri için ağlıyor onlar için gözleri açık gidiyor…
Ablası sımsıkı tuttu ellerini kardeşinin, gözlerinin içine bakıyordu:
–Bakışların yüreğimi delip geçiyor kardeşim ne olur kapat gözlerini, ne olur artık ağlama… Esma sen değil miydin Rabbinin rahmetine güvenip giden? Şimdi bu gözyaşları neden? Bebeklerinse o güzel gözlerini açık tutan, Allah şahidimdir kendi çocuklarım gibi bakacağım, Allah şahidimdir yaşadığım sürece hiç kimseye ezdirmeyeceğim. Ne olur artık ağlama kapat o güzel gözlerini Esma…
Ellerini kardeşinin gözlerine sürdüğünde artık Esma bir daha gözlerini açmamıştı.
*
Sevgiydi tek hesabı ve çok sevildi Esma... En önemlisi bir an önce kavuşmak…
Kızlardan birinin adını değiştirip annesinin adını koydular. Kızlara anneanne ve teyze birlikte sahip çıktılar. Küçük Esma ve kardeşi şimdi 12-13 yaşlarındalar ve üvey anneleri onlara Kur'ân öğretti. Onlar her cuma anneleri için Kur'ân okuyorlar.