- Kategori
- Güncel
Kapatayım mı açık mı kalsın?
Laik ve hukuki Yargıtay
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, AK Parti’nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’nde dava açtı. Gerekçe, "partinin laiklik karşıtı fiillerin odağı" haline gelmesi...
Haberlerde sıralanan iddialar arasında, içkili yerlerin şehir dışına taşınması, İstanbul'da ilan tahtalarına (bilboard diyorlar) mayolu kadın resimlerinin konmaması, türbanı öven konuşmalar yapılması da var.
Ak Parti bugünden itibaren, Genel Merkez Binası'ndan başlamak üzere, bütün il ve ilçe teşkilatlarının ön cephesine mayolu kadın resmi assa, altına da Amerikan bar açıp, başörtüsüz barmenle viski soda ve bira servisine başlasa acaba, "laiklik karşıtı eylemlerin odağı" olmaktan çıkar mı? Eğer çıkmayacaksa, nisbeten istikrarlı sayabileceğimiz bu dönem sona ermiş demektir.
Kadın açıklığının ve içki tüketiminin çağdaşlık sayıldığı ülkemizde Yargıtay Savcısı, medeniyet kuramcılarımızdan daha farklı düşünemezdi. Sonuçta o da bizim gibi ilk ve orta öğretimde aynı aydınlık kitapları okudu, aynı çağdaş resimlere baktı, aynı ilerici öğretmenleri dinledi. Uygarlığın ve laikliğin ne demek olduğunu taa oralarda öğrendi. Şimdi kalkıp sistemin ruhunu oluşturan eğitim kurumlarını ve öğretmenleri yalancı mı çıkarsın?
Madem başladık o zaman, kısa bir durum değerlendirmesi yapalım. Bence ülkedeki asıl sorun, seçilmiş iktidarlar değil, kurtarıcılardır. Behemehal bu vatanın, kurtarıcılardan kurtarılması lazımdır ki, insanımız rahat nefes alabilsin. Zira her kurtarma eyleminde boğazlar biraz daha sıkılmakta, ülke biraz daha çamura batmakta ve gerilim biraz daha artmaktadır.
Son zamanlarda ordu asli görevine dönmüş, siyaseti dizayn etmekten vazgeçmiş gibi görünmektedir. Silahlı Kuvvetler'den ümidini kesen zinde güçler, sanıyorum sistemdeki varlıklarını alternatif yolla, yani yargı marifetiyle devam ettirmeyi düşünmektedirler. Peşpeşe gelen üç dava, böyle bir kanaat uyandırıyor.
YÖK Başkanı'nın türban serbestisi ile ilgili duyurusundan dolayı Danıştay'a, Anayasa değişikliğinin iptali ve Ak Parti'nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi'ne kısa aralıklarla dava açılması, ortada müşterek bir çaba olduğunu düşündürüyor. Aynı hedefe yönelen birden fazla davanın bulunması, hadisenin tesadüfle izahını zorlaştırıyor.
Peki Yargıtay Başsavcısı Yalçınkaya, bu eylemiyle ülkeye hizmet mi etmiş oluyor? Bu soruya, "evet" demek için aklı, kuru ekmeğe katık etmiş olmak gerekiyor. Haberlerden öğrendiğime göre Bülent Arınç'ın, "Ben bu laikliğe inanmıyorum. Laikliğin yeniden tarifi yapılmalı" demesi bile, partinin odak olması için yeterliymiş...
Eğer gerçekten, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı bu sözü, bir davaya gerekçe yapıyor, bunu okuduktan sonra bende, hayret ve şaşkınlık gibi bir tepki uyanmıyorsa benim size, "artık benden ümit yok, siz kendinizi kurtarın" demem gerekiyor ama hala, bir şeyler hissediyorum. Yani, henüz tüm umutlar tükenmiş değil!...
Bu durumda, Başbakan'ın türbanı "hoş göstermesi"ne, yukarıda sayılanlar ve ilaveten benzer bir kaç iddia daha eklenince Ak Parti, "laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline" geliyor, hatta ötesine bile geçiyor. Ve bu anlayışla fikir üreten insanlar, bu ülkenin en elit tabakasını oluşturuyor! Bu duruma taaccüp edip, "vaaah başıma gelene, vaaah" demenin hiç faydası olmuyor. Denedim.
Şair, "hayır umulur mu böyle bir gecenin sabahından" demiş. Bu garip anlayışın köşe başlarını tuttuğu ve yetki kullandığı işleyişten hayır ummak, marazi bir durumdur. Evet iddia ediyorum ki, böyle bir ümit hastalık işaretidir. Neredeyse ömrümün yarıdan fazlası tükendi, fakat bu kurtarıcıların sonu bir türlü gelmedi. Vatanı hep, kendi vatandaşlarından kurtardılar. Kurtardıkça da batırdılar. İşte gene bir kurtuluş (yani batış) davasına şahit oluyoruz.
Dengelerin bozulması, toplumun zararı pahasına yürütülen bir benlik savaşı... Bilenen hırslara ve arzulara odaklanan beyinler, kendinden başkasını görmeyen gözler... Acaba kaçıncı neslimiz demokrasiyle, hukukla, farklı fikirlerle barışıp, huzur içinde ve birlikte yaşayabilecektir?
Başsavcının davaya dayanak yaptığı iddialara kargaların bile gülmesine hiç şaşırmıyorum. Çünkü içinde bir değersizlik barındırıyor. Öyle ki, rüyada olup olmadığımı anlamam için parmağımı ısırmam gerekiyor. Ülkemizde kadınların % 70''i türbanlı dolaşıyor. Fakat türbanı öven başbakanın partisi cezaya, takıp üniversiteye girmeye kalkan ezaya çarptırılıyor. Bu durumda, türban ağırlıklı bir iddianame sizde garip çağrışımlar uyandırmıyor mu?
Sn. Yalçınkaya'nın, "mizah"a konu olacak gerekçelerle açtığı davanın bizi, kötü günlere doğru götüreceğini söylemem abartılı olmayacaktır. Ülkemiz bundan, kesinlikle olumsuz yönde etkilenecektir. İktidarda artık istikrarlı bir yönetim yoktur. Hakkında kapatma davası açılmış bir parti, siyaset yasağı talep edilen, sayıları 71 bulan milletvekili, belediye başkanı ve parti yetkilileriyle, Başbakan'ı ve hatta Cumhurbaşkanı sallantıda olan bir hükümet vardır.
Bu, Ergenekon davasıyla ilgilenen emniyet güçlerinin ve mahkemelerin güvencesiz kalmasına, yabancı ülkelerle olan ilişkilerin zayıflamasına, iktidar zafiyetini hisseden terörizmin azmasına sebep olabilecektir. Bu davalar anlayana, ülkedeki derin işleyişe son vermenin kolay olmayacağının işareti de sayılabilir. Tersinin gerçekleşmesini gönülden isterdim ama malesef, ufuklar tekrar kararıyor. Kirli ve gizli hayatlar için gene ideal bir ortam oluşuyor.
Öte yandan bu dava, zaten dünyadaki olumsuzluklardan etkilenen ekonomimizin dengelerinin bozulmasına, borsanın düşmesine, doların ve enflasyonun yükselmesine, ülkemizin yeni bir kaosa sürüklenmesine yol açabilecektir. Yargıtay savcımız acaba, "laikliği kurtarma iddianamesini" hazırlarken bunları da düşünmüş müdür? Hiç sanmıyorum. Düşünseydi eminim bu davayı açmazdı.
Ülkedeki bir kesimin artık, milletin oyuyla iktidar olmayı önemsemediklerini görüyoruz. Halkı aradan çıkınca ortada, "ihtilal ve yargı" gibi iki seçenek kalıyor. Onlar da haklı olarak şanslarını, bu seçeneklerden biriyle deniyorlar. Bana bu yöntemin demokratik ve hukuki olup olmadığını sormayın. Şimdiye kadar toplum yararıyla alakalı hangi konuda demokrasi ve hukuk adil biçimde işletildi ki, bunda işletilsin!
Bu dava, uzun süredir devam eden, "iktidarı ortadan kaldırma" mücadelesinin son raundudur. Gerekçe yapılan, "laiklik elden gidiyor" martavalını kimsenin yutmadığını artık onlar da biliyor. Fakat ileri sürülecek başka mazeret bulunamıyor. Aslında, amaca ulaşmak için bahane üretmeye hiç gerek yok. Çünkü millet işin aslını zaten biliyor. Yani, niyeti dürüstçe açığa vurmak, "malumu ilamdan" öte bir şey olmayacaktır.
Resim: haber.turkmania.com/kategoriler.php?kid=1...