- Kategori
- Kişisel Gelişim
Kararsızlık/Belirsizlik

Dün methiyesi yapılan, anlatıla anlatıla bitirilemeyen bir birey veya serüvene bugün farklı açılardan bakılıyorsa, sonuçta toplum karamsarlığa itilecektir.
Yan anlamlı iki sözcüktür. Benzer durumları ifade ederler. Ancak ortak manâ, asla karamsarlık değildir. En azından ben böyle olduğunu düşünüyorum. Yani, herhangi bir işte başarı kazanamamanın getirdiği hava değil.
Kararsızlık, bir eylemi, düşünceye gelen bir aksiyonu ortaya koyma esnasında ister bir anlık, isterse uzun süreli olsun, insanı bloke edip adeta bitkisel hayata sokar. Bu duruma girildiğinde konunun basit ya da zor olması fark etmeyecek, hiçbir bir kıpırdama olmayacak ve bir çeşit şok yaşanacaktır.
Kararsızlığın getirdiği bir sürü “acaba”, kişiyi başka bir boyuta sürükleyecek, kuşkulu, evhamlı bir insan hüviyetine sokacaktır. İşin ilginç tarafı, o ana dek doğru yaptığı bir işi dahi berbat gibi göstermeye yetecektir.
Hz. Resulullah (s.a.v.), yapılacak fiil ne olursa olsun, pişmanlık duyulmamasını istemiştir. Amaç, düşünce dünyasındaki belirsizliğin / kararsızlığın, sonraki aşamalarda vahim bir hal almamasıdır. O’nun bize yaptığı uyarının tamamı budur demiyorum; ama en azından bir yanı böyledir.
Dün methiyesi yapılan, anlatıla anlatıla bitirilemeyen bir birey veya serüvene bugün farklı açılardan bakılıyorsa, sonuçta toplum karamsarlığa itilecektir.
Belirsizlik!.
Sadece mistik düşüncelerde değil, kişisel hayatımızın her karesinde kendini gösteren bu durum, bazen kısa, bazen de çok daha uzun süreler devam etmektedir. Tam bir işkence olan belirsizlik, alternatifi sayabileceğimiz özgüven duygusunu yok ettiği gibi, insanın toplum içinde de pasif ve istikrarsız kalmasına,
“ bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın ” mantığı ile hareket etmesine de sebep olur. Açıkça görülür ki, kararsız insan toplum için azap kaynağıdır. Bunca evrenselliğin yanında, maalesef yanlı olan ve ancak arkadan itmeyle yapılabilen her iş, kararsızlığın eseri olarak ortaya çıkar.
Bu bakımdan birey, konu ne olursa olsun, ne istediğini çok iyi bilmelidir. Söylediği şey, düşündüğü ve istediği ile aynı olmalıdır. Onun doğru olduğuna kendini inandırmalıdır. Her şeyden önce, olanı ciddiye almalı, olması gerektiğini de kesin olarak bilmelidir. Bir yönde “ sonuna kadar gidebilmek için” kendine gereken referansı vermekte tereddüt etmemelidir. Şayet bu mümkün değilse, eğilim ve gerçek içerikler sahteleşir, en azından talîleşir.
Belirsiz olanın, istikrarı yakalayamayanın bir problemi çözmesi beklenemez. Zira, donuklaşan beyin hücrelerinin karar verme yetisini kendi kendine önlemiştir. Bu nitelikteki insanların olayları okuyabilmesi, geniş plânda düşünebilmesi, basiretlerinin de kapalı oluşu nedeniyle mümkün görülmemektedir.
Atak olmanın yolu, beyinde hasıl olan ve kaos yaratan bu durumu gidererek, karar verme aşamasında şuurlu, seviyeli tercihleri yakalayabilmektir.
Bugün toplumumuz her yönü ile tam bir kararsızlık / belirsizlik içinde yaşamaktadır. Bunun belirtileri, ekonomik koşullardan, etik anlayışa ve mistik alana kadar değişik konulardaki yaklaşımlarda görülmektedir.
Hayatın çok kısa olduğunu göz önüne getirdiğinizde, insanı kilitleyen bu faktörün yaşamımızda ne kadar uzun bir süreyi kapladığını acaba hiç düşündünüz mü?
Ölüm ile kalım sarmaş dolaş; bilinmeyenlerden oluşan ve benliğimizi kuşatan belirsizlik, bir işkence aleti gibi bilincimizi kıskaca alıyor.
Bu nedenle, iyi ya da kötü, belirsizlik döneminden bir an önce sıyrılmalıyız.
AHMED F. YÜKSEL