- Kategori
- Siyaset
Kardeşim Abdullah Gül!

Ak Parti’nin ilk yılları… Henüz Türk Demokrasisi üzerinde hâkim olan vesayet alabildiğine zinde ve alabildiğine şirret. Yıl 2007. Türkiye’nin başına hukukçu zannıyla belâ edilen ama en anlayışsız ve millete mesafeli/monşer tabiatlı olmak gibi en olumsuz çağrışımları ile bürokrasinin ve vesayet çevrelerinin cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görev süresi dolmakta ve Ak Parti tabanı başbakan Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adaylığını hem istemekte hem beklemektedir.
Ancak genel olarak Ak Partili bir siyasinin ve hususen de Erdoğan’ın aday olma ihtimaline kin kusan çevreler olağanüstü şirret ve düzeysiz bir dil kullanmakta. İşbu çevrelerin o dönemki doğal sözcüsü (inşallah tez zamanda iyileşir) Baykal;”"Sakın ha Cumhurbaşkanı adayı olma! Sakın ha olma! sakın ha! Bu tavsiyem kulağına küpe olsun Sayın Tayyip Erdoğan. Bu tavsiyem kulağına küpe olsun, bak iki hafta zaman var. Sakın ha ihtirasının kurbanı olma" gibi adeta çocuk azarlar ve tehdit eder gibi bir dille sözüm ona Erdoğan’ı uyarıyordu.
Esasen her şeye rağmen Erdoğan aday olabilirdi ve onca tezvirata ve çirkefliğe rağmen rahatça da kazanırdı. Ancak Ak Parti’nin cumhurbaşkanı adayının açıklanacağı gün geldiğinde, Erdoğan adeta ters köşe yaptı ve “adayımız kardeşim Abdullah Gül” demeyi tercih etti. Bu Erdoğan nefreti ile ortalığı velveleye verenlerin ve diğer siyasi partilerin anlayamayacağı bir şeydi en nihayet kardeşini nefsine tercih etmişti. Erdoğan aday olmazsa başka bir Ak Partilinin adaylığına mutedil yaklaşacağını ima eden çevreler ve Baykalgiller ilk 24 saatin şokunu atlatınca yine ortalığı birbirine katmışlardı.
Cumhuriyet mitinglerinde, televizyon programlarında ve gazete köşelerinde Gül’e eşine ve onlar üzerinden bütün Ak Partililere olağanüstü hakaretler ediliyordu. Hem bu hakaret ve vazgeçirmeye/yıldırmaya dönük saldırılara hem de yine cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik 27 Nisan muhtırasına karşı Ak Parti ve lideri Erdoğan yapılması icap eden ne varsa en üst seviyede yaptı ve her zaman Gül’ün yanında oldu. En nihayet Gül Başbakanlıktan sonra Türkiye’nin 51. Cumhurbaşkanı sıfatını da kazandı.
İşte o saatten sonra Gül; hiçbir zaman eski Gül olmadı. Hep Erdoğan’a nisbetle sözüm ona daha bilge, daha mutedil, daha siyaset üstü, daha birleştirici ve daha daha daha sayılır ve öyle belletilmeye çalışılır oldu, medyanın büyük bölümü tarafından üstelik Ak Parti ile ilgili hayırlı rüyalar görmesi mümkün olmayan kesimlerince. Bunların bir tür fitne girişimi olduğunu görmemek mümkün değildi.
Erdoğan’ı hedefe koyan 7 Şubat Mit Krizinde makamına ve dava arkadaşlığının gerektirdiği vefaya yaraşır bir ses duyamadık Gül’den. Gezi Kalkışmasına geldiğimizde, bırakın delikanlı desibelinden ses vermeyi neredeyse Erdoğan’ı şehir eşkıyalarına teslim edecek bir tutum ve sandık her şey değildir gibi o konjonktürle ilgisiz ve iyi niyetle telif edilemeyecek sözler duydu kulaklarımız. Neyse ki Erdoğan döndü de hem onun hem ağlak kriptonun hevesleri kursaklarında kaldı.
17-25 Aralık girişiminde de arzu ettiğimiz bir Gül’ü göremedik sahnelerde. Esasen problem sadece Gül’ün siyasi duruşunun muğlâk yahut sinsi bir karakter taşıması değildi, Ak Parti tabanı hüsn-ü zan ediyor hep yanıldığını görmek istiyordu. Heyhat durum hiç de öyle değildi. 17-25 Aralık operasyonlarına karşı da güçlü bir profil sergilemeyen, üstelik çekineceği bir şeyi olmadığı gibi beyanları ile dava arkadaşlarına hoyrat ve uzak duran Gül, sonraki yıl gerçekleşecek cumhurbaşkanlığı seçimleri için de kendisini takdim ettiği gibi “adayım kardeşim Tayyip Erdoğan” diyemiyor, malum medya ve ilaveten “arkadaşım Abdullah Gül” yazılarının sahibi aracılığı ile nabız yokluyordu. Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı makamlarını kıskanmadan haset etmeden takdim eden kardeşimin cumhurbaşkanı olmasındansa ikici kez olabilir miyim diye. Oysa o da bütün Türkiye de biliyor ki; cumhurbaşkanlığı 2007’de de Erdoğan’ın hakkıydı ve o kardeşini nefsine tercih ettiği, makam hırsı ile hareket etmediği için millet Gül’ü kabullenmişti. Ama hakkı olandan ikinci kez feragat etmesi kabul edilebilir bir şey olmazdı. Üstelik millet Gül’den Erdoğan’ınkine yakın klas bir duruş (aynı değil yakın çünkü ikinci ilk kadar klas olamazdı, size oturabileceği makamı teslim edenin de sizin de 7 yıl yaşamaya teminatınız yok, kimsenin olmadığı gibi) bekliyordu.
Hayfa ki; Gül çıkıp ta ben aday değilim, adayım kardeşim Erdoğan demedi, diyemedi. Hep her şeyin bir vakti olduğundan, vakti gelince gerekenleri söyleyeceğinden dem vurdu, kamuoyunu tartmaya, nabız yoklamaya devam etti.
Cumhurbaşkanlığı Seçimleri de geldi geçti. Erdoğan cumhurbaşkanı oldu. Hususen Avrupa Birliği ve genel olarak Batı ile ilişkilerimizde bırakın Ak Partinin yanında olmayı nötr bir yaklaşım bile göremedik Gül’den. Hep hükümete kılçık atan kaygılı haller içinde oldu ve hep hayret içindeydi Gül.
Cumhurbaşkanlığı Sistemi referandum sürecinde de sahnede gözükmemeyi tercih etti Gül. Velhasıl Abdullah Gül; Cumhurbaşkanlığı sonrasında hiçbir zaman ne Erdoğan’ın ne Ak Partinin yanında durdu. Bilakis çok zaman beyanatlarının Erdoğan’a yönelik mühimmat olarak kullanılmasına ve isminin Erdoğan’ı hedef alacak yeni bir siyasi oluşumun kurucu ve star ismi olarak anılmasına göz yumdu. Ak Parti tabanı da sükût ikrardan gelir prensibince Gül’e mesafelendi. Erdoğan’la hukukuna yakışmayan ikircikli tutum ve sözleri eleştiri konusu olduğunda ise; ne yaptığının ya da yapmaya çalıştığının fark edilişini ısrarla ve inatla hakaret olarak pazarlamaya çalıştı.
Toparlayacak olursak; Evet Abdullah Gül önemli bir siyasetçidir ve önemli hizmetleri de olmuştur. Ancak 2012’den bu yana karşımızda duran Gül profiline insan gerçekten hayret ediyor! Bu millet hesaplı ve sinsi siyasetten hiçbir zaman hazzetmedi. Gül çalıyı dolanmaktan vazgeçmeli ve muğlâk tavırlarına bir son vermeli, kimin Gül’ü olduğu hususunu netleştirmelidir. Karnından konuşmayı bırakmalı açık ve net bir şekilde kimin/kimlerin ve neyin/nelerin siyasetini temsil edecekse kararını vermeli ve harekete geçmelidir artık. Ki; herkes boyunun ölçüsünü alsın, kardeşin kardeşten farklı olduğu bir kere daha hayretle müşahede edilsin.