Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ocak '09

 
Kategori
Eğitim
 

Karnede Asker Var mı?

Karnede Asker Var mı?
 

Öğrenci sözlüğünde asker, zayıf demek...


Neydi o eski karne heyecanlarımız? İlk baştan siyah önlükler sonra ortaokulda kravat ile tanışmalar. Dayağın güzel uygulandığı son zamanlarda eğitimi sürdürmek zorundaydık.

Bir ay öncesinden karne heyecanı yaşanırdı. Teşekkür, takdir almanın zor olduğu zayıfsız bir karnenin başarı sayıldığı günlerdi. Öğretmenlerimiz notları ölçer biçer ona göre verirlerdi. Yazılılar bilgiyi ölçmezdi yazılılar ezberi ölçerdi. “Falancanın maddeleri nelerdir yazınız!” , “Şu tarihlerde neler oldu yazınız!” gibi sorulardı bizleri birbirimizden ayıran. Kelimesi kelimesine tanımı isteyen bir kelime eksik olunca tüm cevabın üstünü kırmızı kalemle çizen öğretmenlerle cebelleşip durduk. Fakültede öğrettiler meğer bu tür sınavlarda öğretmenler kağıtları okumadan en üstte ismin yazıldığı bölümün kapatılması gerekiyormuş. Çünkü öğretmen yazılı kağıtlarını okurken kağıtta sevdiği öğrencinin adını okuyunca puanlamayı daha olumlu yaparken sıra sevmediği öğrenciye gelince birden not vermede cimrileşirmiş. Kaç öğretmenimiz uyguladı acaba bunu? “Çocuklar akşam 150 kişinin yazılısını okudum.” diyen öğretmen ne kadar objektif baktı bu 150 kağıda acaba? Velhasıl Stalingrad savunmasını anlatan Kapıdaki Düşman filminde sosyalist düşünceye kendini adayan Joseph Fiennes ölmek üzereyken Jude Law’a sosyalist sistemi eleştirirken: “Hiçbir zaman eşit olmadık, az sevilen, çok sevilen…”

Hele hele sözlü sınav denilen sınav türü tam bir karmaşaydı. Öğrenci psikolojisini bozmada bundan iyi yöntem yoktu. Erkek öğretmen gömlek cebinden bayan öğretmen çantasının fermuarını açarak “cırrrt” sesleri arasında not defterini çıkarırdı. Sayfayı rastgele açar parmağını hiç deftere bakmadan bir yere koyar ve “1285 ….. kalk tahtaya!” derlerdi. Gözüyle sınıfı süzer şüpheliyi arardı. Şüpheli tırsak adımlarla tahtaya çıkar ve bu gelişmelerden sonra hala soğukkanlılığını korumuşsa sınavını vermeye çalışırdı.

Teşekkür, takdir puanları için ince hesaplar yapılırdı. Bazılarımızın anne, babaları çocuğun teşekkür, takdire 2-3 puan az kaldığı durumlarda “Oğlum-kızım git öğretmeninden not iste, teşekküre 2 puanım kaldı de.” gibi nasihat ederlerdi. Sonradan öğrendik ki ne puan dilenenler ilerde bir halt oldu ne de o puanları isteten anne ve babaları zaten bir halt olmamış.

İşte beklenen gün, karneler verilecek. Üzerimizde bir tedirginlik. Sınıf öğretmenimiz gelir karneleri dağıtırdı. İşte en heyecanlı kısım, her tanıdık “Nasıl karne asker var mı asker?” diye sorardı. Karnede zayıf varsa ilk hafta sokağa çıkılmaz sonra yavaş yavaş çıkılırdı. Zayıf yoksa ilk günden göğsü gere gere sokağa çıkardık. Bol zayıfı olanlarla alay edilirdi. Hele hele “Falancayı babası çalı odunuyla dövmüş, maşayla dövmüş!” gibi sözler kulağımıza gelince neşelenirdik.

Aradan yıllar geçti şimdi karşı safa geçtim artık. Not defteriyle öğrencileri korkutma devri bitti. Sınıfta kalma bitti. Başarısız çocukları okuldan alıp tamirciye, berbere, terziye verme zamanı bitti. Sınıf ortalaması denilen ölçme araçları gelişti. Bu sayede zayıfı olan öğrenci aniden teşekkür, takdir almaya başladı. Çocuğunun başarısız olduğunu gören veliler de gitti artık. Yerlerine kendisi ve çocuğundan başka herkesi suçlayan, parayı bastırıp özel ders aldırıp, dersaneye gönderen ve bir tane Doğan Cüceloğlu kitabı okumayla kendini çocuk psikolojisinden dört dörtlük anladığını sanan veliler geldi.

Bu şartlar altında zayıf almanın zor olduğu bir ortamda öğrenciler ve velileri çok sevinecekler, çocuklarını hediyeye boğacaklar. Bazı öğrenciler de aldığı belgeleri önemsemeyecek, “Artık herkes takdir alıyor benle başkası arasında fark yoksa neden sevineyim takdir aldığıma!” diyecek.

 
Toplam blog
: 150
: 2951
Kayıt tarihi
: 14.01.07
 
 

1975 Aydın doğumluğum, bir Ege sevdalısıyım. Dostluğa, arkadaşlığa önem veririm...