Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Aralık '06

 
Kategori
Sinema
 

Karşı penceredeki aşk!!!

Karşı penceredeki aşk!!!
 

Pencerimin karşısı, karşının penceresi, insan ve insan...

Birgün uzaklardan biri gelir, karşı pencerenize konuverir bir tablo gibi, o ana kadar hiç görmediğiniz bir manzara gibi, hiç gitmediğiniz yerler, hiç bilmediğiniz kelimelere gibi. Tadına bakmadığınız meyveler gibi, içmediğiniz içkiler gibi, tırmanamadığınız dağlar, koşmadığınız ovalar gibi, yürümediğiniz yollar gibi, resmini çekmediğiniz fotoğraf gibi...

Günler biri birini amansız kovalarken, başdöndürü hızla gelip geçen zamanın içerisinde fark edilemeyen nice ayrıntı vardır aslında. Bir kuş konar, tüm çiçekler dökülür, bir tel kopar ahenk ebediyen çözülür.

Oysa siz hergün işe giden, işten eve koşar adımlarla öteki sorumluluklarınız için canhıraş dönen ve hayattaki renk ve ahenklere kör, sağır, dilsiz olmuşken, yanı başınızdan bir hayat gelip geçer de siz fark edemezsiniz. Ne acıdır ki tüm bunlar hepimizin gündeliğine o kadar derinlemesine sinmiş ki, aksi düşünülemez olmuş durumda çıkarlar karşımıza. Çalışmak, yemek yapmak, çocuk yapmak, çocukların yedirilmesi, yatırılması, alış-veriş, sevgili-eş ile gündelik konuşmalar(kavgalar) tüm bu hengameler o kadar olağanlaşmıştır ki, bunların dışına çıkabime ihtimali aklımızın ucuna bile gelmez.

Bir gece yarısı tüm çocukları yatırıp, eşinizinde uyuduğundan emin olduğunuz bir gece, sizi birisinin fark ettiğini fark ederseniz ne olur? Siz de o an fark etmiş olursunuz, küçücük dünyalarımızın dışında bir dünyanın varlığını ve sıradanlığın dışında başka bir takım göz temasları, sesler, hisler ve hayallerin olduğunu. Evet çok uzakta değildir pencerenizin karşısında bir başka hayat var ve o hayat size kimsenin gülümsemediği biçimde gülümsüyordur. İlk fark edildiğinizi fark ettiğinizde pek tabi hepimizi rahatsız oluruz ve neden ben deriz. Ancak içten içe merak eder dururuz, söndürülen o geceki sigaranın ardından, uzun bir müddet daha sönen sirayı görmeden yatamayan bir genç karşı pencerinizde hayalinizi silüeti olarak duracaktır.

Taki siz bir gün onunla karşılaşmaya karar verene kadar. İşte o an sizin de karşı pencerinize bakmaya cesaret edebildiğiniz o an; gözleriniz korku ve aşk ile bakmaya başlar. Amansız bir suçluluk duygusu, kaybetme korkusu, aşık olma ve olunma korkusu, tipik aşk travmaları....

Tüm karşılaşmalar, yüzyüze gelmeler, karanlık odanızın içinden karşı penceredekine bakmalarınız, sizi o bilinmeyene bir adım daha yaklaştırmakta ve başınızı döndürerek içine almaktadır. Teslimiyet kaçınılmazdır, ancak zordur da.

Oysa sizden daha büyük korkular taşıyan, mahallasindeki ırkdaşlarını korumak adına sevgisilini kaybeden yaşlı adamın, hala sevgilisine olan tutkulu bağlılığı, suçluluk duygusunu, pişmanlığını ve aşkını görmemeniz sizin kör oluşunuzdandı. Yaşlı adam bir kez hata yapmıştı, toplumlar kaderini yaşıyordu bir biçimde, ancak o kendi kaderini kendi yazmıştı ve devam eden hayatında ki yalnızlığı da kendisi tercih etmiştir. Ama biz tercihimizden kaçmış ve korkmuşuzdur.

Bir gün gelir ve taşınmak gerekir sokağından, kentinden, karşı pencereden, kendinden, ondan ve aşktan. Bu bir yol ayrımıdır ama yolda olan için. Tam da yolda olmanız gereken bir anda siz eğer hala karanlık mutfağınızda sigaranızı içiyorsanız, yolcu yoluna tek başına devam etmek zorunda kalır. Ne varki siz son anda koşar adımlarla hızlıca atsanızda kendinizi apartmanın önüne, sokağınızı, köşe başınıza, mahallenize, kentinize, ona, kendiniz ve aşka, o az önce ordan geçmiş ve geriye büyük bir boşluk bırakmıştır.

Karşı pencerenize bakıp durmak artık geri getirmez onu size, ama siz hala karşı pencerenizdeki imkansız aşkı hayal ederek sigaranızı söndürürsünüz gece yarıları...

 
Toplam blog
: 13
: 1277
Kayıt tarihi
: 13.07.06
 
 

ben bir denizim, ben bir denizim, kendi içinde taşan.....