- Kategori
- Blog
Kartallar yüksekten nasıl uçar 5 ve son!...

İnönü'de planörler blogcuları bekliyor
İnönü ovasını güneş terk etmeye yüz tuttu. Neredeyse ovaya kızıl bir karanlık çökerken İlyas bey’in keyfi bittikten sonra yamaç paraşütü ve pilotumuzu taşıyan araç uzaklardan göründü.
Soğuktan titrememek için yerimde durmadan zıplamaktan her tarafım ağrıdı ama zavallı Tahir neredeyse Tarzan gibi, o ses çıkarmayınca ben de erkekliğin raconuna ters düşmesin diye İlyas vari bir eda takındım mecburen.
Bozuntuya vermedim karizma kurtulsun diye. Soğuktan canı çıkmadan tüyü yolunmuş tavuk bacağı kesilen ellerimi sakladım kabanın cebine. Ne fayda, karşıma Bergüzar çıkıp üste para vaat etse bile Ferdi gibi dünya ahret kardeşlik türküsü söyleyeceğim.
Zavallı Tahir kim bilir Ankara’ya dönünce ne masallar anlattı. Ben kaban ile böyle üşüyorsam o kolsuz penye ile ne halde.Aklı sıra ağaçların arkasına sırtında paraşüt çuvalı sarılmış halde duruyor ama nafile, oğlum gazeteci kısmı biraz akıllı olmalı diyeceğim ama yeri değil adamcağız çenesi ile kemençe çalıyor.Ne günlere kaldık!
Aşağıdan Neşe Evrim’in kahkahaları duyuluyor. Eminim çocukluğunda genç kızlığında atamadığı kahkahaların topunu burada salladı.
Eğer Yunan işgali sırasında Neşe gibi Türk kadınları kahkahayı patlatsa gafiller İzmir’e bile çıkmaktan vazgeçerlerdi, Anadolu’ya ayak basmadan soluğu Atina’da alırlardı.
Sabiha hanımın melekleri bile öpse ısınacak halde değilim.Derken araç ekibi getirdi. Acelece M.Bahattin Adıgüzel’in brifingine yetiştirilmek üzere paraşüt ile havalandık.
Aslında İlyas haksız değil.Yukarıdan kestirmeden aşağıya indik desem abartmış olmam.Biraz yükselip kıvrılarak birkaç cingen meleğine teğet geçtim ama pilotumuza el mahkum uymak zorunda olduğumdan iki muhabbet edemeden bir baktım çimlerin üzerine ayaklarım değmiş koşuyorum.
Çaresiz kendimi vurdum brifing salonuna. Ooo herkes tam tekmil hazır. Adıgüzel projeksiyon gösterisi ile en ince ayrıntıları bile atlamadan almış bizim blog cemaatini ele.
Herkes “bizi kurtar” diye gözlerimin içine bakıyor ama oralı olmadım.
Havacılık tarihimizin dönüm noktalarını keyif alarak dinliyorum.
1903’te Oliwer Wright kardeşlerin gösterdiği cesareti, 1630’lu yıllarda Hezarfen Ahmet Çelebi Galata Kulesinden motorsuz bir kanat ile atlayarak uçtuğunu ancak tarihimizde örnekleri fazlaca olan bu çabaları “yöneten” kesimin desteklemediğini öğrendik. Gençlerimize öğretmediğimiz gibi kitaplarda da yer vermedik.
Balon ile uçan Montgolfiee kardeşleri ansiklopedilerden tanırız. Leonardo da Vinci’yi, Nike’i tabloları ile, ayakkabı ile bilinir de atalarımızın yaptıkları öğretilmez. M Fesa Evrensev 26 nisan 1920’de uçan ilk sertifikalı havacımızdır ama adını kimse bilmez.
Adıgüzel’in verdiği bilgilerden özel sektörün bile uçak yaptığını, yürütülen kampanyalar ile Ceyhan’ın iki uçak alıp Hava Kuvvetlerimize verdiğini, ilçelerin bağış konusunda yarıştığını nostalji yaparcasına öğreniyorum.
Bu gün gelinen aşamada yaşadıklarımızı, dışa bağımlı oluşumuzun nedenini o ilk yıllardaki çoşkuyu yitirmemize, Atatürk’ün “Tam bağımsızlık “idealine nasıl uzak bir hedef gibi bakakaldığımızı düşünüyorum. Siyasi hırsların ve oy avcılığının, politik oyunların Türk Uçak sanayisini nasıl yok ettiğini öğrenince içim burkuluyor.
Aklıma Kıbrıs Barış Harekatı düşüyor. Sonrasında uğradığımız ABD ambargosu ile yaşadığımız sıkıntılı dönem hafızamda canlanıyor.
Kim ne derse desin yakın tarihimizde “Devlet” adamı kimliği ile damgasını vuran Bülent Ecevit canlanıyor.Doksanlı yıllarda doğuda görev yaparken kullandığım Esenboğa Hava Alanı’nda karşılaşmamız ve halkın kullandığı salonları kullanmasa tanışma olanağı bulamayabileceğim Ecevit ile sohbetimiz, oğluma verdiği imzalı fotoğrafı ile gözümde canlanıyor, film şeridi gibi düşlüyorum.
Sunum yapılan salon biraz soğuk olduğu için ara veriliyor. Daha sıcak bir ortama taşınıyoruz hemen.Araya talip Bölükbaşı girmese soğuktan donacağız ama sayın Adıgüzel öyle heyecan ile kaptırmış ki anlatmaya kimsenin bir şey diyeceği yok.
Sıcak bir ortamda sunumu izledikten sonra havuz başında hazırlanan mangal paylaşımına katıldık…
…
Sabahleyin erkenden uyandım. Ahmet Aydın ve Mehmet Eren’e kaloriferi yanmayan odayı yutturduğumuz için sıcak bir ortamda uyuma olanağı bulduk. Pirmete ağabeyimizde benden sonra uyandı.Kahvaltı hazır olmadığından birlikte İnönü’ye çay içmeye gittik.
…
Artık dünden kalan eksik uçuşlar tamamlanmadan önce sıcacık ekmeklerimizin eşliğinde doyumsuz bir kahvaltı yaptık. Fotoğraflar çekildi.İnönü müzesini gezmek için yola koyulduk.
…
Müze gezisi ve ilgili yazıları diğer arkadaşların bloglarından okuma olanağı buldunuz sanırım. Gerçi bunların çoğu yazar ayaklarına kendilerini MB’ye yutturuyorlar ama daha iki yazı bile çıkaramadılar şu İnönü buluşmasından.
Hele otostop çekip kapağı hemen eve atan Neşe’yi hayal ettikçe gülmekten yerlerde sürünüyorum.
Ya torun torba sahibi saçı sakalı ağarmış İlyas bey’e ne demeli. Üstelik Celal’den altığı tüyo ile Google’de fotoğrafları siber aleme dağıtarak reyting kapma sevdası, bunların tümü hasta hanelik sayın okuyucu.
Bu organizasyonu yaparak bizlere paylaşım, deneyim yaşama olanağı sağlayan THK Çankaya Şube Başkanı Sayın Talip Bölükbaşı’na, bizi ağırlamak için elinden gelenin fazlasını yapmaya çalışan Pilot arkadaşlara ve bu birbirinden değerli güzel insanları bir araya getiren Türk Hava Kurumuna sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Ve son bir haber ile bizim blog cemaatini çatlatmadan yazıyı bitiriyorum. Aslında devam ederdim ama baharda yeniden İnönü görünüyor ufukta. Sponsor desteği sağlanırsa olacak arkadaşlar.
Son bir teşekkür Milliyet Blog editörlerine. Kahrımızı çekip bizlerin okuyucu ile buluşması için ellerinden gelen özveriyi gösteriyorlar. Şimdilik hoşça kalın.
Okuyucuya not: Orman yangınlarında kullanılmak üzere alınacak olan uçaklara destek olmak için tüm operatörlerden YANGIN yazıp 3919’a mesaj göndererek katkıda bulunabilirsiniz.
Devam: http://www.thk.org.tr/2005/anasayfa.htm (THK) Türk Hava Kurumu ile ilgili tüm sorularınıza yanıt bulabilirsiniz.Kurban derilerinizi makbuz karşılığında mutlaka THK’ya vermelisiniz. Cumhuriyeti kuran felsefenin yaşaması, yaşatılması hepimizin yurttaşlık ödevidir, görevidir.