- Kategori
- Gezi - Tatil
Kasım da Şirince ‘de...

Benden
Güneşin kendini nazlı nazlı gösterdiği ,akşam yağan yağmurların serinliğinden kurtulamamış bir gündü yola çıktığımızda.
Ne gam! Yollarda olmak ve bir dost sıcaklığının yanımda olduğunu hissetmek yeterliydi benim için.
Yemyeşil zeytinlere turunçlar eşlik etti yol boyunca. Yolların nasıl bittiğini anlamadan o güzelim Rum köyüne ulaştık.
Her mevsim farklı bir tadı olan Şirince’ye…
Sokaklar sessiz, pansiyonlar dinlenmede, kediler rehavetten sıyrılmış gönüllerince dolaşıyorlardı.
Bense taş döşeli sokaklarda yürüdükçe canlanıyordum.
Mor renkli bir pansiyon, hayallerimde kalan bir hikâyeyi anımsattı. Kadraja aldım gülümseyerek.
Sessiz sokakların derinliğinden ayrılıp köyün çarşısındaki tezgâhlarda satılan mandalinaların tadına baktım şarap zamanına çeyrek kala.
Yürüdük, büyülü atmosferi içimize çekerek. Ardından Şirince’nin girişindeki pehlivanın yerine ulaştık.
Tüm misafirperverliğiyle karşıladı bizi pehlivan Ahmet.
Yeni açtığı yeri güzelleştirmek için yapacaklarını anlatırken şöminenin başına buyur etti , çocuksu heyecanının iri cüssesiyle hoş bir tezat oluşturduğunun farkında olmadan.
Yanan şömine ve arada bir olsa da çıkan güneş sohbetimizi sımsıcak bir hale dönüştürdü.
Yılların, kardeşlik düzeyine getirdiği iki arkadaş, şöminenin başında yörenin üzümlerinden yapılmış şarap eşliğinde unutulmayacak zamanları yaşadık .
Ve sonbahar hüznünü neşeli keyiflere dönüştürdük.
Şirince ; Adı ,önce “Dağdaki Efes” diye anılan,Kırkınca’dan Çirkince’ye sonra da Şirince’ye dönüşen Rum köyü. İnsanı düşsel yolculuklara sürükleyen güzel yer.
Yunanlı yazar Dido Satiriou’nun “Şu yeryüzünde cennet diye bir yer varsa, bizim kırkınca -şirince- cennetin bir parçası olması gerekir” diye anlattığı “ Benden Selam Söyle Anadoluya” isimli kitabı aklıma geldi.Bir kez daha okunmalı diye düşündüm.
Ve kasımda Şirince’de olmanın coşkusunu yaşadım günü tamamlarken.
*
Kasım 2012 / Kurşun