Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mart '14

 
Kategori
Deneme
 

Kaybettim, hükümsüz değil!

Kaybettim, hükümsüz değil!
 

fotoğraf, facebook/new world sayfasından alındı.


 

Umut ve sabırla yollarını gözledğimiz kayıplar, kaybolanlar için, o güzel evlatları doğuran anneler ve Cumartesi Anneleri için...

... 

Gece yarısıydı. Öylesine bir gece yarısı...

Adam kılığına girmiş birkaç adam, eve geldiler. Gelişigüzel, olağan tavırlarla, her gece geliyorlarmış gibi geldiler.

Su ile Gün'ü ayırdılar birbirinden. Bıçak sildiler. Bir elmaydı ikisi.

Gün gençti, gencecik. Su da öyle, gepgenç, tazecik... Su kadındı. Gün erkek. Havaydı biri, topraktı öbürü. İnsandılar. İnsan gibi insan...

Gün'ü alıp götürdüler. Sıradan adamlardı. Davranışları alabildiğine rahattı, bu işi hep yapıyorlarmış gibi. Silahlıydılar. Havayı topraktan, Gün'ü Su'dan kopardılar.

Günler günleri buldu, haftalar haftaları, aylar yılları... Gün bir daha geri dönmedi.

Su aramadık yer, çalmadık kapı bırakmadı. Hiçbir yerden yanıt alamadı. Bütün kapılar kapalıydı. Bütün kapılar duvar. Bütün duvarlar karanlık...

Gün dönmedi. Bir daha dönmedi. Hiç dönmedi. Dönemedi.

Su bekliyor. Su arıyor. Su arayacak.

Ben duydum, gördüm. Ben yazıyorum. Su ile Gün hikâyesi, ne ilk ne son hikâyedir.

Zaman geçiyor, gibi... Gece kardeşiyle, günün öteki yarısıyla buluşuyor. Gecenin sonu seheri selamlıyor. Sabah kuşluk vaktini kucaklıyor. Öğlen ikindiyi öpüyor. Gün akşam oluyor. Sonra yeniden gece yarısı yeniden gün ortası...

Yer değişiyor, gibi... Ev sokak oluyor, kahvehane, kültür merkezi, bar, sinema, tiyatro ya da benzer bir yer...

İnsanlar yaşlanıyor, gibi... Su, Pınar oluyor, Alev oluyor. Gün, Şafak, Bulut oluyor. Su, Ayşe Fatma; Gün, Ahmet Mehmet...

Herkes, her şey, her yer, gibi. Herhangi bir zaman, herhangi bir yer, herhangi bir insan...

Gibiden başka değişen hiçbir şey yok. Zaman hep aynı zaman. Yer aynı yer. İnsan aynı...

Değişen tek şey gösterge, sayılar:

1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 99, 999, 9999...

Onlar (birler, onlar, yüzler, binler...) Su, Gün, Pınar, Şafak, Alev, Bulut, Ayşe, Mehmet, Fatma, Ahmet: Kayıp!

Seyrettim, seyrettiniz, seyrettik. Onlar kayboluyor. Ben yazıyorum. Siz seyrediyorsunuz. Kaybediliyor onlar. Seyrediyorsunuz siz. Yazıyorum ben. Siz seyrediyorsunuz. Ben yazıyorum. Onlar kayıp!

Onlar kayıp. Onlar kayıp oluyor. Onlar kayıp ediliyor.

Gün dönmedi, dönmüyor. Gün kayıp!

Su arıyor. Su, sularla akıyor, karanlıkla savaşıyor.

Bir hafta geçti. Bir cumartesi...

Bir cumartesi daha geçti. Bir hafta daha... On hafta daha geçti, on cumartesi daha. Yirmi cumartesi oldu. Yirmi hafta... Otuz, kırk hafta oldu. Otuz, kırk cumartesi.

Elli, yüz hafta oldu. Elli, yüz cumartesi... Yüz, üç yüz, beş yüz....

Gün hâlâ kayıp! Onlar hâlâ kayıp!

Su bekliyor. Sular bekliyor. Su arıyor. Sular arıyor. Su direniyor. Sular direniyor.

Siz hâlâ seyrediyorsunuz. Ben yazmayacağım artık!

Söz bitti. Sözün hükmü yok artık!

Yeter! Arayıp bulmalıyız onları. Bundan böyle ben, ya Gün olacağım ya Su ya da her biri için yeni bir hayat.

Her yüz bir yeryüzü, kaybettik, hiçbiri hükümsüz değil...  

...

Dağlara taşlara, dilerim, yollarını gözlediklerimiz dağ ardında olsun da yeraltında olmasın...

Dilerim Yüce Mevlam tez kavuştursun bizi.

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 57
: 385
Kayıt tarihi
: 26.11.12
 
 

Yazar, gazeteci (eskisi); şimdilerde işsiz, göğe ve suya yazıyor.  ..