Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Aralık '09

 
Kategori
Anılar
 

Kaykı

Kaykı
 

Ben çizdim..


Değerli Blogdaşlarım;

Bilinen, sayılan 2009 tane yılı arkamıza alarak 2010ncusuna ulaşmak üzereyiz..

Önce bu taze yıl blogumu tüm okuyan arkadaşlara kutlu olsun, sağlık, huzur ile yaşansın.:)

Uzun zamandır yazmadım, kendimce kar yağsın öyle yazayım diye düşünüyordum gördüm ki kar gelmedi, yeni yıl geldi. Yeni yılını kutlayamadığım blog arkadaşlarımın'da yeni yılını kutlamak için yazmaya kara verdim tekrar tüm blogda yazan beni okuyan sevgili arkadaşlarımın yeni yılını kutluyorum. :)

Arkada kalan yılların sayısı arttıkca insanın şööyle geriye bakıp sık sık neler kalmış uzaklarda diye bakası geliyor.Kışı ayrı seviyorum, fena özlemişim..Az eskimiş biri olarak bende nerde o eski kışlar diyeceğim ve eskiye ait bir çok özlenmeyi hak eden yaşanmışlıklara dokunmak istiyorum, azıcık...

Sanıyorum 8/10 yaşlarındaydım, enfes kar yağardı. Köyümün bulunduğu yer yayla, günlerce kalkmayan kar insanların yaşamını değiştirir, insanlar bu kar beyaz moda göre ayarlardı günlük yaşamlarını, karla beraber hayat değişirdi..

Kendi kendime tuhaf karşıladım neyi biliyormusunuz Allah Allah ben neden kar kayağını öğrenmedim diye..Meğerse kutuyu açtığımda gördüm ki öylesine doymuşum ki kar kayağına belkide bu doymuşluk engelledi beni..Ben yine de kayakta ustası arkadaşımdan kaymayı öğrenmek istiyorum, umarım mesajı almıştır :))

Yazımın başlığındaki KAYKI bizim çocukken tek bacaklı enteresan kızağa verdiğimiz ad..Bu kızakla köyün yamacından öyle kayardık ki saatlerce.. Elbiselerimizin kıtır kıtır buz tuttuğunu, küçücük bedenlerimizin donduğuğu hissetmezdik bile eve götürülüp sobanın başına geçtiğimizde ellerimiz sıcaktan sızladığında anlardık ne berbat üşüdüğümüzü. Kaymanın zevki, çocukluk oyunlarımızın coşkusu üşütmezdi bizi, ne grip ne zatürriye, peh peh !!büyüdükce öğrendik bunları:))

Gaz lambaları başka sevilirdi, gece komşu gezmelerinden dönülürken soba küreğinin üzerine kül konur, külün üstüne gaz dökülür, yakılır onun ışığında yürünürdü. Gece siyah beyaz, sakin, sessiz bir ayaz ve içime çekerdim bu sessizliği ve ayazı ve kar örtüsünü..

Hacı Memmet (Mehmet)eniştem bize Aslı ile Kerem, Köroğlu hikayeleri anlatırdı. Hikayenin aralarında türkülerini söylerdi.Ne ilgiyle dinlerdik bilseniz..Her evin oturma odasında ocaklar (şömine) vardı içinde saç ayağı, üstünde ya isli çay demliği yada kartol(patates) olurdu..Tabi ocağın yanına uzanmış evin kadrosuna girmiş pisig'i (kedisi) uyurdu..Televizyonun ya da bilgisayarın içinde kaybolmamıştık henüz. Birbirleri ile hayatı paylaşırdı, konuşurdu insanlar.. Mesafeler bu kadar yakın değildi henüz, gurbet hikayeleri anlatılırdı çeşit çeşit...

O zaman çülkü'ler (çorap) yamanırdı herkesin 15-20 çift çorabı olmazdı :) Yoklar çoktu, az olan varlar değerliydi. Herşeyin ölçüsü para değildi, para herkes tarafından keşfedilmemişti..:)).Düğünler düğün kıvamında, hüzünler de farkında derin yaşanırdı, bayramlar da..

Ya mevsimler dördü de ayrı ayrı tadında yaşanırdı, karışmazdı yaz bahara sonbahar kışa..

İnsanlar arasıra arkasına dönerek geriye en uzağına bakmalı, sık sık kendine hatırlatmalı eskiye dair güzellikleri..Güzel olmayanların üstünü örtmeli usulca, uyanmasınlar zira yeteri kadar güzel olmayan şey var hayatımızda..

Her insan mutlu yaşamayı hak ediyor, sağlık huzur ile...

:)

 
Toplam blog
: 18
: 1436
Kayıt tarihi
: 14.03.09
 
 

............ ..