- Kategori
- Mizah
Kayserili boyar da...
Ben, bu yorumuna cevap vermiştim Sayın Mustafa MUMCU’nun, ancak yorumlarımı tekrar okurken baktım ki cevap yayına alınmamış veya ben yanlış bir işlem yapmışım ki yayına girmemiş diye düşünerek, aşağıda verdiğim yorumun bir tarafına cevap vermek istiyorum.
Şöyle yazıyor Sayın Mustafa MUMCU yorumunda.
“Ben artık dut ağacı hikâyesini unuttuğunuzu düşünürken, yazının sonunda görünce şaşırdım. Şaşkınlığım henüz geçmedi, ne de olsa şaşkınım [1] ya… Size inat gideceğim Papua Yeni Gine'ye. Tabii ben gidinceye kadar onlar da vize uygulamazlarsa. Ağabeyciğim sen bizlere de kazasız belasız dut ağacına tırmanmalar diliyorsun da bizim İzmir'imizde dut ağacı bulmak zor. Çoğu gençler dut ağacının ne olduğunu bilmezler. Sizin Kayserililer çocukları aldatıyorlarmış. Bir de ''babana ben söylemedim kuşlar söyledi.'' masalı... Peki, böyle pek de akıllı olmayan metotlarla büyüyen Kayserililer nasıl oluyor da Türkiye çapında akıllı oluyorlar da ''Okumam yazmam yok; ama Kayseriliyim'' diyene ''Tamam o zaman abi, emrin olur, '' diyoruz. Siz eşeği boyayıp da çevreyi mi renklendiriyorsunuz yoksa babanıza mı satıyorsunuz? Saygı ve sevgilerimle.”
“Dut ağacı”na çıkıp dut yeme ve “Ağaçtan düşme” konularını yazmıştım. Bu blogumda “Siz eşeği boyayıp da çevreyi mi renklendiriyorsunuz yoksa babanıza mı satıyorsunuz?” sorusuna cevap vereceğim. [2]
Her zaman “Kayserili” olarak muhatap olduğumuz sorudur “Siz eşeği boyayıp da babanıza mı satıyorsunuz?” sorusu…
Sayın MUMCU, bana karşı olan saygısı ve sevgisinden işin içine “Çevre koruma ve güzelleştirmeyi” de sokmuş. Teşekkür ederim.
Gelelim cevaba…
Dediğim gibi “Nerelisiniz” sorusuna “Kayseriliyim” cevabının hemen arkasından otomatiğe bağlanmış gibi ikinci soru gelir.
“Siz eşeği boyayıp da babanıza mı satıyorsunuz?”
Bu kasıtlı soruya çeşitli cevaplar verilmiştir. Ayrıca Kayseri’liye “eşek” üzerinden daha çok şakalar yapılır.
Birkaç örnek vereyim.
Kıbrıslının biri, Kayseriliye;
- Siz Kayserililer, eşek etinden pastırma yaparmışsınız, doğru mu?
- Doğru… Eşekleri de Kıbrıs’tan getiririz.
Yine Kayseri’liyi kızdırmak isteyen biri;
- Bir eşeği boyamak için kaç kilo boya gerek?
Kayseri’li soru soran adama şöyle tepeden tırnağa bakar ve cevap verir;
- Senin kalıbında olan için iki kilo yeter.
İstanbul’da fakülteye yeni başlayan Kayseri’li gence takılmak isteyen arkadaşı;
- Kayserililer eşeği boyar, babalarına satarlarmış, doğru mu?
- Sen bunun için hiç üzülme. Babam, seni görse tanır.
Yine sorarlar...
- Kayseri’liler eşek etinden pastırma yaparlarmış, doğru mu?
- Sen Kayseri’ye gidersen sana dokunmazlar, korkma…
Kayseri’ye herhangi bir nedenle giden birisi, ayakkabı boyacısı bir çocuğa ayakkabısını boyatırken sorar;
- Oğlum, siz Kayserililer eşeği boyayıp babanıza satarmışsınız, nasıl yaparsınız bu işi?
Çocuk, ciddiyetini hiç bozmadan adamın ayakkabısını boyamaya devam ederken cevap verir;
- Aha böyle boyarız. Sen benim nasıl boyadığıma dikkat et, öğrenirsin…
Bir tren yolculuğu sırasında yolculuk arkadaşı Kayseriliye;
- Ben Kayseri’yi hiç görmedim fakat Kayseri’de eşek çokmuş, doğru mu?
- Evet… Ama onlar yerli değil, genellikle yabancıdır bey…
Evet… Bu tür “Savunma” amaçlı fıkralar da uzar gider.
Ancak, hikâyenin bir de “Aslı” vardır. Adı üstünde “Hikâye” ya, şimdi de onu anlatarak yazımı sonlandırayım…
Hikâye şöyle…
Adam, çoluk çocuk, torun tosun sahibidir. Belli ki uzun zamandır evli. Kendi de yaşlanmış, eşi de yaşlanmıştır artık. Bir farkla ki eşi kendisinde biraz daha gençtir.
Sürekli eşinin yaşlandığından söz edip, yeniden evlenmeye niyetlenir. Çocukları, torunları bir türlü bu niyetinden babalarını vazgeçiremezler. Bakarlar ki olmayacak, kız kardeşlerinden de yardım alarak, babalarının isteğine “Olumlu” yanıt verirler.
O devirlerde “evlenme” tanışmalı, görüşmeli olmadığından babalarına kendisi için güzel bir hanım bulduklarını ve evlendireceklerini söylerler. Düğün hazırlıkları başlar ve düğün günü, annelerini bir güzel makyaj yaparak süsleyen kızlar, babalarına annelerini teslim ederler…
Adam, gerdek saatinde bir de bakar ki “taze gelin” diye getirdikleri eski eşidir; ama oldukça da güzel, alımlı ve hoşlandığı bir kişi olmuştur.
Karısına şöyle bakmış, bakmış ve bakmış…
- Bre avrat… Kendine iyi baksaydın, süslenseydin de bana eziyet etmeseydin olmaz mıydı?
Demiş…
Yani, Kayseri’liler, analarının ve babalarının mutluluğunu yeniden oluşturmaya yarayan bu zeka dolu işi yaparken, insanların kendilerine bakmaları ve her zaman “yeni” ve “genç” kalma konusunda çaba harcamaları gerektiğini göstermiştir...
[1] Bir yorumuna cevap verirken “şaşkın” demiştim kendisine de…
[2] Bu cevaplar, hiçbir art niyet ve tartışma yaratma amacını taşımamakta olup, sırası geldiğinde mizahi bir anlayış ile “Taşı gediğine koyma” anlamındadır.