- Kategori
- Sosyoloji
Keloğlan ile o adam

he-kel
“Galiba III.Dünya Savaşı Kılıç-kalkanla olacak” bu sözü duydum mu yoksa bir yerlerde okudum mu bilmiyorum ama böyle olacağına inanıyorum. Neden mi?
Dünyanın üzerinde ki en büyük illet ne AIDS ne Kanser, ne de Veremdir.Dünyanın en büyük illeti SAVAŞ’tır.
Zamanımızı ve hayatımızı teslim ettiğimiz teknoloji; insanlığımızı köreltirken kullandığımız metalar hızla ilerlemektedir. Metaları geliştiren insanoğlu bunu yaparken insanlara faydalı olmayı düşündüğü muhakkak fakat insanoğlunun işlerini kolaylaştıracak bu metaları geliştirdiği kadar kendini geliştirmez ise; gelecekte gelişmiş teknolojinin güdük insanları olacağız. Teknolojik gelişmeler insani gelişmelerle en azından paralel yürümez ise kendini kullandığı araçlara teslim etmiş insan toplulukları çıkacaktır. İnsan bu teknolojinin insanlığı nasıl yok ettiğini göremeden insanlıktan çıkacak belki de makineleşerek kendisi de meta halini alacaktır.
Dünya kurulduğundan beri varlığından söz ettiren savaş eğer ki insanlığımızı geliştirmez isek sonuna kadar da varlığını sürdürecektir. Bilindiği gibi ilk savaş Adem(a.s)’ın oğulları arasında olmuştur. Biri diğerinin hakkına rıza göstermemesi sonucu kardeşini öldürmüştür. O zamandan beri hemen hemen aynı mevzu üzerine savaşlar olur ve biz bunları okuyarak yada ağızdan ağza öğreniriz. Öğrenip aynı hataları yapıyorsak şayet insanlığımızı kaybetmişiz demektir. Çünkü insan akıl sahibidir ve akıl sahibi dün yaptığı yanlışı ertesi gün tekrar lamaz. İstiklal Marşımızın şairi rahmetli Mehmet Akif ERSOY ; “Tarih tekerrürden ibarettir diyorlar
Şayet ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi” diyor bir şiirinde. Dünyanın üzerinde ki en büyük illet ne AIDS, ne Kanser, ne de Veremdir. Dünyanın en büyük illeti SAVAŞ’tır. Savaşlarda katledilen ilk şey masumiyettir.
Halbuki masumiyet telli duvaklı beyaz atın üzerinde, beyaz gelinlik üzerinde nazlı bir gelindir. Ülkemizde maalesef bu gelin Fırat’ta boğulmuştur. Kaf dağının ardında Zümrüdü ANKA kuşunun boğazında da olsa, yedi kat yerin altında da olsa,Basra körfezinde de olsa bu gelini bulup çıkartmak ve onu yaşatmak bu ülke vatandaşının insani bir görevidir.
Güzelim Anadolu ve Mezopotamya dünyada en fazla savaşlara tanıklık eden topraklar olmasıyla beraber insanoğluna ve medeniyetlere beşiklik etmiş yerlerdir. Tarihler Fırat ve Dicle kadar akıp gitmiş,çağlar kapanıp çağlar açılmış ama buraların insanoğlunun gözünde ki değeri hiç yitmemiş,şarap gibi yılları devirdikçe değerlenmiştir.
Günümüzde de her palazlanan devletler bu toprakların peşine koşmuştur. Anadolu’dan çıktığından beri geri dönme hesapları yapan Batılılar tür ve nevi tanımaksızın bu topraklara sahip olabilmek için savaşmaktadır. Her kim ne derse desin savaş artık silah boyutundan öte bir pozisyondadır. Kişileri kendi boyunduruğuna cebren almaktan öte kendini benimsetebilmektir. Bunun için de kendi kültüründen kendi öz benliğinden uzaklaştırıp kültürünü benimsetmesi savaşın kazanılması demektir. Artık yabancı bir kültür yoktur ortada kendi kültürü ile yaşayan, dolayısıyla kendi gibi düşünen insanlar vardır ve O’da kendisidir. Osmanlı Devletini biliyoruz ki bir çok zamanlar da yabancı zeki ve yetenekli çocukları Okullarında Türk-İslam gelenekleri ile yetiştirmiş ve bir çoğu ülke idaresi de dahil olmak üzere etkili ve yetkili yerlerde çalışmışlardır. Şimdi büyük devletler bunu farklı uyguluyor. Yine zeki ve akıllı çocukları, gençleri alıyor yetiştiriyor ve kendi ülkesine geri gönderiyor. Böylece hem kendi özünü bozmuyor hem de bu şahıslardan daha fazla faydalanmış oluyor çünkü bu çocuklar geri döndükleri vatanlarına bir vatanevladı olarak değil bir coni olarak dönüyor ve yoğruldukları yerin hesabına uygun çok iyi hizmetler veriyorlar. Daha akıllıca değil mi?
Yani adamlar bizim Keloğlanları aldılar birer Himen(He Man) yapıp geri gönderdiler ve bizim Keloğlan zannettiğimiz HİMEN-LER gölgelerin gücü adına iş yaptılar, devlet idare ettiler. Elimizde kalan Keloğlanlar da Himenlere özendiler.
Keloğlan’ı bir çoğumuz bilir Himen’i de. Bizim olan Keloğlan gariban,yetim bir de üstüne üstlük tarama özürlü yani keldir. Anacığı O’na hamburger, çizburger, sandviç, döner, İskender, Istakoz, Havyar falan yedirmez, yediremezde. Garibanlık her taraftan akıyordur. Yalnızca oğlancığına tarhana aşı yediriyordur. Sabah, Öğlen, Akşam. Dolayısıyla bizim Keloğlan Beslenme alışkanlığı olmayan biridir ve haliyle sıskadır. Nerde Himen’in kaslı kolları nerde bizim kelin kolları. Biri kütük diğeri çırpı anlayacağınız. İşte bu çırpı kollu özürlü Keloğlan,haksızlıklarla hilebazlarla, büyücülerle, dalkavuklarla mücadele edede Padişaha kadar varır. Hatta burada saray entrikalarını da alt edip padişahın dünyalar güzeli kızını da Anacığına gelin getirir. Bizim oğlan keldir, ışın kılıcı yoktur ama akıllıdır; cılızdır, güçlü bir kası, vahşi bir hayvan gücünde atı yoktur ama aslan yüreklidir, fakirdir ama gönlü sevecek kadar zengindir. Peki Coni’nin Himeni nasıldır bir de onu tanıyalım. Coni’nin Himen’i adaleli, vahşi güçlere sahip bir atı ve onu her güçlüklerden koruyan ve esirgeyen bir ışın kılıcı vardır. Hatta onu çıkmazlardan çıkaran gölgelerin gücü vardır birde. Himen ışın kılıcı olmadan bir şey beceremez hatta gölgelerin gücüde ona yardım edemez. Himen kötülüklerle mücadelesi için Işın kılıcı şarttır ne kadar güçlü kasları olursa olsun kötülüklere karşı ışın kılıçsız bir hiçtir. Himen ışın kılıcıyla her şeyi ile sadece kötülükleri savar.Kötülükleri alt edemez. Annesine bir gölgelerin gücünün kızını gelin dahi getiremez.İşte yıllar yılı bizi Keloğlanlıktan çıkarıp yapmak istedikleri Himen.
Ben kendimi bir çok çocuğa göre şanslı hissediyorum. Çünkü ninemden önce Keloğlanı öğrendim. O’nun eşsiz üslubuyla Keloğlan masalları dinledim. Sonraları sihirli kutu televizyonlarda Himen’i izledim ve hiç ne Himen’e nede Şiray’a özendim. Dedim ya Keloğlanı sevdim O’na özendim. Gariban, kel, sıska oğlana.
İşte masallarımız bize hep şunu öğretti. Adaleti araman için güçlü olmana, zengin olmana, özel bir alete ihtiyacın yok. Yüreğine güven ve aklın yolundan şaşma, kötülüğe iyilikle muamele et. Haksızlık karşısında susmamayı öğretti.
İşte batı Medeniyetinin devi HEMAN ve doğu medeniyetinin sıskası KELOĞLAN bana hangi medeniyetin üstün olduğunu öğretti.
Yıllardır çocuklarımız, kardeşlerimiz bu HİMEN’le yetişti. Hepsi Himen olmak istediler, hepsi ışın kılıcının sahibi olmak istediler, hepsi GÖLGELERİN GÜCÜ ADINAAAA..! diye bağırdığında ona güç verilmesini beklediler. Hiçbir zaman kedilerine güvenmediler. Kendilerinde ki gücü göremediler. Kendinden bihaber yaşayan insan ne kendisine ne de çevresine faydası olur. Bu insan toplum içinde derin bir yaradır. Bu yaraların çokluğu sakat topluluklar oluşturur. Bu topluluklar bu yarayı fark edemez bundan dolayı da çaresini bulamaz.Çare olarak hep dışa bağımlı çözüm arar. Çözümün kendisinde olduğunu bilebilmesi için kendisini bilmesi şarttır. Büyük mutasavvıf ve şair NİYAZİ MISRİ bir şiirinde;
“derman arardım derdime
derdim bana derman imiş
burhan arardım aslıma
aslım bana burhan imiş
ben sanırdım ayrıyım
dost gayrıdır, ben ayrıyım
benden görüp işiteni
anladım ol canan imiş” diyor.
Bir Hadis-i Şerifte de kim nefsini bildi Rabbini bildi demiyormu zaten. Eğer insani değerleri kaybettiğimizi düşünüyor isek sağlıklı birey olmayı ve yetiştirmeyi düşünmeliyiz. Bu birey Himen değil kendinizdir. Işın kılıcının gücü senin gücünün yanında bahsi olmaz ama sen kendinden bihabersin. Kendini bilmeyenin ışın kılıcıda kimi keseceği belli olmaz.
Eğer insanoğlu eşref-i mahlukat ise bunu artık göstermeli. Bunu gelecekte kuracağı medeniyetle, insana verilen değerle göstermeli. Günümüz teknolojisi insanı arkada bırakmıştır. Biz onu taşıyalım,büyütelim. Bunun için yola çıktığını ve bunu çıkaracağı derginin ilk adım olduğunu söylediğinde,daha önce kara-kuru, yorgun bir yolcunun ifadesi gibi gördüğüm Bayram beyin yüzü, birden mücadele ve aksiyon adamı hatta bir dava adamı olarak, bir savaşçının yüzü gibi görmeye başladım. İnşallah bu yürüyüşe bizim de bir katkımız olur.