- Kategori
- Deneme
Kemalatın doruğunda gelen sesler

Boranlı Mustafa Baba
KEMALATIN DORUĞUNDA GELEN SESLER
Mustafa DÜZLEME
Battalgazi’de Alacakapı Mahallesi Camii’nde imamlık görevinde bulunan aynı zamanda Arapça ve Farsçaya vakıf şeri ilimlerde âlim ve de Nakşibendi tarikatı müntesibi olan Ağınlı Ahmet Efendi, haftada birkaç kez Boranlı Mustafa Baba’nın sohbetlerinde bulunur, onun mana derslerini takip ederdi. Bu zat pek çok defa Boranlı Mustafa Baba hakkında şu cümleleri kullanır : ‘‘ Boranlı Mustafa Baba âlem-i mana da çok yüksek makamlara vasıl olmuş mübarek bir zattır. Çağımızda onun gibi mürşid-i kâmile pek ender rastlanır.’’ Yine : ‘‘ Zamanımızda şeriata uygun Tarikat Boranlı Mustafa Babanınki gibi olmalıdır ’’ diye buyururlar. Ve çağdaşı daha pek çok zevat, sözleriyle, onun insan-ı kâmil bir kişiliği haiz olduğunu ittifakla ortaya koydular.
Yetkili kişilerce isminden bahsedildiğinde yukarıda olduğu gibi şahsiyeti kemalatı gözler önüne serilen, Cenab-ı Allah’ın hidayetiyle insanların gönüllerinde iman ve ahlak şuurunu yeşerten, İslâm ahlâkının fidanını dikip dallandıran budaklandıran bu aziz, bu arif, bu kâmil zat nasıl bir evsafa, nasıl bir meziyete sahipti?
Boranlı Hacı Mustafa Baba, mavimtırak gözlü, beyaz tenli, ak ve uzun sakallı, ince, uzun boylu olup ne kendisi ve nede göbeği şişman değildi. Ömrühayatında bir defa olsun yüzüne jilet veya ustura vurmamıştı. Konuşmalarında ve sohbetlerinde ifade tarzı hem çok açık hem de çok kuvvetli idi. Lisanı düzgün, ifadesi beliğ, beyanı kuvvetli olduğu gibi çok tesirli tok bir sesi vardı. Osmanlıca kelimeleri yerli yerince çok iyi kullanırdı. Gayet temiz, temiz olduğu kadar titiz ve pürüzsüz düzgün kelimelerle açık anlatır, sesinin ahengiyle de karşısındakiler üzerinde tesir husule getirirdi. O, kişiler için temel prensip olarak alnı secdeli olmayı yeterli bulan ve hiçbir kapıyı ardına kadar kapamayan, gönlüyle hitap etmeyi bilen hakikat erbabı gerçek bir dost idi. Çok defa : ‘‘ İlim çok rivayetle değil, ilme uymak, sünnete iktida iledir ’’ derdi. Amil, kâmil, nazif bir meşâyıh idi. Hakaik babında güzel konuşmaları vardı.
Ben fakir (Mustafa DÜZLEME), uzun yıllar bulunduğum müşarünileyhin sohbetlerinde şu hususlara vâkıf oldum: Onun sohbetlerinde ciddiyet, vakar, huzur, sükûn ve tevazu hâkimdi. Alay ve lehiv gibi sözlere hiç rastlamadım. Yine onun meclisinde fakirlerin en aziz tutulduğu kadar başka yerlerde tutulduklarını görmedim. Yoksulları korurdu. O son derece şefkatliydi. Çok mütevazı olup sekinet ve vakar sahibiydi. Merhum, her şeyden önce bir gönül adamıydı, özü de sözü de gönülden gelirdi. Sahibi olduğu ‘‘ geniş kültür hamulesi ’’ sohbetlerinde en latif hâliyle şekillenir, işte o zaman Boranlı Baba zahire aksederdi. Eşsiz bir söz ustasıydı. Onun sözleri pırıl pırıl bir zekâ ile kalbin kaynaşmasından süzülen ebedî şekiller olarak daima hafızalarda iz bırakacaktır. Hazret, musafaha yapmaya pek ehemmiyet verir idi. Sabırlı ve mütehammil idi. Güzel ahlâklı, geniş yürekli, derya gönüllü idi. Elbisesi temiz ve yeni idi. Bilhassa kül renginde elbise giyinirdi. Güzel kokular kullanırdı. Yemek yedirmekte çok cömert idi. Herkesi doyururdu. Bahîl ve cimri değildi. Kimseyi hakir görmezdi. Mürüvette kusur etmezdi. Sırrını kimseye açmazdı. Hayırlı kimselerle arkadaşlık yapardı. Facirlere müdârât gösterirdi. Bir fitne ve fesat duydu mu onu ıslaha koşardı. Bir yerde salaha yüz tutmuş iyi işler duydu mu onları da arttırırdı. Kendisini ziyaret edenleri de etmeyenleri de ziyaret ederdi. Kendisine iyilik yapanlara da kötülük yapanlara da daima iyilik yapardı. Arkadaşlarından hastalananları kendisi ziyaret ederdi.
Göremediklerinin ahvalini soruştururdu. Kendisine gelmeyenlerle alakadar olurdu. Elinden geldiği kadar insanlara sevgi gösterirdi. Herkese selam verirdi. Meclisine gelenlere kıymetli bilgiler verirdi. Ehemmiyetsiz şeylerle uğraşmazdı. Onlarla arkadaş gibi olur, hatta bazen şaka yollu latifeler bile yapardı.Yanına gelenlerden hiçbirine can sıkıntısı ve bezginlik göstermezdi. Kendini onlardan biri imiş gibi tutardı. Onlara iyi niyet gösterirdi… Ve daha bunlara benzer pek çok fazilet ve meziyetle bezenmiş muttaki, arifi billah kişiliği haiz bir Allah eri idi. Bu ve bunlara benzer yüksek ahlâkı ve fazilete bağlılığının derecesi, onun için âdeta tabiat hâline gelmiş bir meleke olmuştur. O kendisini yüksek ahlaki meziyetler ve manevi değerler üzerine yetiştirmiştir. Hakir ve kötü işlerden daima uzak kalmıştır. Yalnız dine münafi olduğu için değil, insanlığa da aykırı olduğundan masiyetleri terk eder, günah olan şeylerden kaçınırdı.
O, Şeriat çizgisinden sapmadı, bu çizgiden gidenleri de baş tacı yaptı. Elli yıl boyunca Boran Köyü Camii’nde fahri olarak İmam-Hatiplikte bulundu. 1958’lerde din görevlilerine maaş bağlanınca bu parayı kabul etmedi, affını isteyerek görevinden ayrıldı.
Boranlı Mustafa Baba’nın hayatta tek arzusu Kur’anî yaşamı idame ettirmek idi. Söz ve hareketinde sünnetullahtan şaşmayan mü’min, muvahhid bir kimse olup köyünde ve şehrinde çevresindeki pek çok insanlar ittifakla onun siyasetle, partilerle, şuculukla, buculukla uzaktan veya yakından az da olsa bir ilgisinin bulunmadığını, ömrü hayatında bir defa olsun sandık başına gitmediğini, seçimlerde oy kullanmadığını, yine her kesimde, her partide sevenleri, talebeleri olduğunu, onun partiler üstü bir kişiliği haiz bulunduğunu ortaya koymuşlardır. Müşarünileyh, bazı kendini bilmezlerin tavsif ettiği gibi otorite peşinde koşmaktan müstağni, ispiyonlamak, fişlemek, gammazlamak vb… adi ve iğrenç vasıflardan beri, toprak ağalığı bulunmayan, elinin açıklığı ve sahî kişiliği ile tanınmış, çevresindeki bir çok insan gibi orta halli bir hayatı idame ettiren, cemiyet-cemaat adamı özelliğini haiz, tevhit ehli ve de kemalat sahibi kadri yüce bir kimse idi. Bazı fırsatçıların kin saçan kalemleriyle Yaşar Kemal’in İnce Memet adlı romanından esinlenerek Boranlı Şeyhi Abdi Ağaya, pederleri-fikirdaşları olan kişiyi de İnce Memet’e benzetip hedeflerindeki zata; Boranlı Babaya, iftiralar yağdıran, onu adi ve iğrenç bühtanlarla tağyir eden dolayısıyla bilinçli olarak onun şahsında mensubu olduğu Ehl-i Sünnet ekolünü – hafızaları almadığından – İbni Teymiyye-vari hücumlarla, yalan-yanlış anlatım biçimleri ve de dile alınamayacak hakaretlerle yerden yere vurmaya uğraşan bu müstağripleri Allah’a havale ediyoruz.
Boranlı Mustafa Baba, bazı siyasetle ilgili durumlarda esere uyan, itidal mesleğinden ayrılmayan bir tutum içindeydi. Ashap ile ilgili görüşlerinde menkul eserlere bakar, sahabe ve Tabi’înin ( Allah onlardan razı olsun ) ekserinin sözüne uyardı.
Devlete karşı fitneden kaçınan olumlu bir tutumu vardı. Müslümanların birliğini korumaya gayret ederdi. Mütegallibeden olan bir İmam-Halife zalim dahi olsa, ona karşı isyan etmektense, itaat etmeği tercih ederdi. Çünkü isyan, milleti parçalar. Siyaset meselesinde Boranlı Şeyhin görüşü İmam Ahmed İbn-i Hanbel ile İmam Mâlik’in görüşleri doğrultusundaydı. O mezhep imamlarının görüşlerine göre, zalim dahi olsa, Halifeye karşı isyan caiz değildir. Çünkü zulüm dolayısıyla çıkacak isyandaki fitnelerde, müstebit hükümdarın yapacağı kötülüklerden daha çok zulüm işlenir. Bu konuda Boranlı Hacı Mustafa Baba, Sultan Abdülhamit, Sultan Reşat, Sultan Vahidettin dönemlerini gördü. İttihat ve Terakkicilerin isyan fitneleri içinde yaşadı. Balkan Harbi ve İstiklal Savaşında bulundu. Padişahlıktan Cumhuriyet dönemine geçmeyi, Cumhuriyet döneminden İnkılâplar zamanındaki çalkantıları gözleriyle gördü. Daha sonra Milli Şeflik dönemi ve çok partili dönemlerin içinde yaşadı. Memlekete Avrupa kültürünün hakim olduğunu, muhtelif fikri cereyanların baş gösterdiğini, yaşam tarzının büyük ölçüde değiştiğini hep gördü. Çağındaki devletin başındakilere karşı olanlara pek katılmadı. Zalim olana karşı isyanda görüşünü, ashâbın, tabî’ înin ve tebe-i tâbi’înin amellerinden ve cemiyetin umumunun maslahatını düşünerek ona göre belirledi. Hazret, bunları göz önünde tutardı. Devlete isyandan nehyetti. İmam Ahmed İbn-i Hanbel’de, baştakinin hali ne olursa olsun, ona karşı isyanı Bagıy saydı, haksız yere ayaklanma addetti. Baştaki onu öldürse, üzerine azap ateşi dökse, işkence yağmuru yağdırsa da, isyana cevaz vermedi.* Boranlı Şeyh, baştakileri adalete sevk için, zulmü kaldırmak için nasıl bir tavır, nasıl bir görüntü sergiliyordu? Müşarünileyh, yine bu konularda İmam Mâlik ve İmam Ahmed İbn-i Hanbel gibi düşünürdü. Müslümanların başlarına nasihat ederek onları adalete ve İslam’a sevk etmek en güzel yoldur, diyordu. Bundan böyle o Malatya’daki mülki ve askeri idare adamlarıyla münasebet kurup görüşür, öğüt verir, iyiliği emir, kötülükten nehy görevi yapardı. Bunda hileden, aşırılıktan sakınırdı. Şüphesiz ki emir sahibi, ihlaslı kimselere kapılarını açar, onların hak sözlerine kulak verirse, onları kalbine yerleştirirse, bu yol çok faydalı olur, güzel meyveler verir. Zira sürekli nasihat ve irşat, idareyi düzeltir, kemalat merdivenlerinden yükseltir. En mükemmel amaca ulaşmak için sadece öğüt kâfi değilse de faydası olur. Yine o şunu da biliyordu ki: Halkın ıslahı idarecilerinde ıslahını doğurur. Baştakiler halkın âyinesidir. Halk iyi olursa onlarda iyi olur. Halk, dinin buyruklarına sarılır, sünnete uyar, doğru yoldan giderse, baştakilerde sâlih kimseler olur. Bundan böyle Boranlı Mustafa Baba, Din nasihatla kaimdir, Hadisi Şerifi muktezasınca halkı ıslah yolunu da tuttu. Ashâb-ı Kirâm, Tâbi’în, Tebe-i Tâbi’în ve ulu din büyüklerinin yolunu tutması bundandı. Onun sözleri, işleri, ahlâkı hep bu yolda ıslaha matuftu.
Şiir :
Şeriat misl-i ecsamı
Tarikat ruhun makamı
Şer’i şerifin tamamı
Tarikatla ikmal olur
( Abdullah Fahri Baba )
Ekolünde hareketle pek çok zuhurat neticesinde, uzun yıllar meclisinde bulunduğum, sohbetlerinde feyz aldığım Boranlı Mustafa Baba’ya 4 Mart 1968 tarihinde bir bahar sabahı namazdan sonra seher vakti intisab ettim, ondan ders aldım. İşte bu tarihte talebeliğe fiilen kabul edilişimin akabinde üzerimden cereyan eden şu manevi olay hâlâ hayretimi mucip olmaktadır. Şöyle ki: Boranlı Hacı Mustafa Baba’nın misafireten hanemize şeref vermelerinden takriben iki saat kadar önce, içimdeki havâtır dağılır yok olur, yerini İlâhî bir neşe kaplardı. Baba hazretlerinin her gelmelerinden bir buçuk iki saat önce bu manevi durum bende vuku bulduğundan, bir zaman sonra tecrübeme dayanarak dedemin hanemize geleceklerini bir buçuk iki saat önceden keşfetmeye başlamıştım.
Abdullah Fahri Baba’nın rahle-i tedrisinde yetişen, şeri ilimleri öğrenen ve de bu ilimlerde söz sahibi olan, gerek Hacı Ömer Baba’nın ve gerek Abdullah Fahri Baba’nın zikir, sohbet, ilim ve ülfet meclislerinde ayrılmayan, onların tasarrufları ile olgunluğa eren ve de onlardan iktibâs-ı envâr-ı tarikat ve iktisâb-ı esrâr-ı hakikat eyleyerek, 17 Mart 1908 tarihinde Hakk’a yürüyen mürşidi Abdullah Fahri Baba’dan boşalan yeri dolduran, dolayısıyla Osmanlıların son dönemlerinde tekke ve zaviyelerin 1925 yılında kapatılmalarına kadar Malatya’nın Boran Köyündeki Fahri Baba zaviyesinde resmen postnişin-i irşat makamında oturan, bundan sonra dahi Hak ve Hakikat meşalesini söndürmeyip ömrünün hitamına kadar pek çok kişiyi aydınlatan, irşat eden Boranlı Hacı Mustafa Baba(k.s) ilahi risale ermek üzere bulundukları demlerde, yakınları, Baba hazretlerinin irşat makamını kime bırakacakları üzerinde kaygılı bir sükûta varmışlardı. Baba Hazretleri bu sükûtun dilini çözdüler ve: “İrşat makamına halife tayininde hükmedici Cenâb-ı Allah’dır. Sizi böyle bir nimete şereflendirmek dileyince gereğini bildirir ve de emanet yerini bulur” dediler, olayı aydınlattılar.
Cenâb-ı Allah’tan gani gani rahmet niyazıyla…
Nur içinde yatsın…
13.02.2012 Orduzu- MALATYA
* Ahmed İbn-î Hanbel – Muhammed Ebu Zehra, S: 179 Hilal Yayınları