- Kategori
- Tekstil / Giyim
Kendi işi...

Herkes birgün kendi işini yapmayı istermiş. Şirketlerin de kendi işi perakendecilik/mağazacılık derler. Gelinecek nokta bugün itibariyle bu gibi görünüyor. Bugün vakit biraz bol, malum bayramdan önceki son mesai günü. O sebeple bir blog daha dedim, bir blog daha yazayım.
Başarılı markalara bakınca, kendi işleri ile ilgili birçok icatları olduğunu görüyoruz. LCW, ZARA, MAVİ, ...vs. hepsini tüketici zihninde ayırt eden ve tercih edilmelerini sağlayan ayıraçları var. Demek ki bu iş, daha önce yapılmayan bir şeyi arayıp bulma ile çok yakından alakalı. Buna yenilik deniyor. Yeni bir şey yapıyorsunuz. Yeni. Daha önce yapılmamış...
Türkiye tekstil devi bir ülke. Bravo dersiniz normal olarak. Bravo da! Hazır giyim markalarını sayıyorsunuz, sükût-u hayâl. Neden?
Bunun eğitim, bilgi, kadro, teknoloji, para, zaman, mekan, şuur, hedef, vizyon, misyon, strateji, teşvik, politika, tüketici alışkanlıkları, esnaf alışkanlıkları gibi bir sürü nedeni var aslında ve siz de biliyorsunuz tabi. Ama bunların tamamı bile nedenin nedenini açıkça ortaya koyamıyor. Bulmacanın bir parçası hep eksik kalıyor.
Para ve güç, kısa vadeli hedefleri olan ve eğitimsiz, ehliyetsiz kişilerde olunca geçmişin imkanları millet menfaatine kullanılamadı esasında. Değerlendiremedik. Esasında o nesile de hakkını vermeliyiz, kızamayız onlara. Çünkü yapılamayanlar olmasaydı tecrübelenemeyecektik ve bu sefer önce biz yapamayacak ve tecrübe ihtiyacımızı yine karşılayacaktık. Döngü bu. Yaşanacak.
Ancak şu var ki, sermaye bize göre yavaş, piyasalara göre çok hızlı bir şekilde el değiştirmeye başladı. Ve uluslararası markaları takip edip öğrenmeye başladık. Derken 2000'li yılların başından itibaren kendi mağazacılıklarıyla COLIN'S, RODİ, LTB, COLLEZIONE, LCW gibi markalar ön plana çıkmaya başladılar. Yeni bir sistemdi bu Türkiye için ve tuttu. Mağazacılık başladı. Ama toptanlarını rahatsız ederek. Zira kural tanımayan bir yapıları vardı. İndirimler, kampanyalar, sezon sonu, başı, uzakdoğu ürünü, fiyat ticareti, %10'la yapılan satışlar... Neler neler? İhracat fazlası fiyatıyla pazar tezgahlarını kıskandıracak bir iş.
Neyse. Daha evvelki (Sümerbank, Mudo gibi markaların olduğu) ilk sistemin tıkanması yaklaşık 20 yıl sürmüştü. Bu sistemin 2000 yılı itibariyle başladığını düşünürsek, yaklaşık 6-7 yıl içerisinde tıkanma aşamasına geldiğini görüyoruz.
Neden mi? Bu sefer artık birkaç yıl ilerisini okumaya başladığımız için olacak, yakın bir gelecekte mağazacılığımızı bekleyen oldukça sert ve kıran kırana bir rekabetin başlayacağını gördük de ondan. Hem de Hasan Ağa, Mehmet Amca ile de değil. Düpedüz sermaye grupları ile. 500 mağazalık, 1000 mağazalık, 2000 mağazalık devlerle. 1500 metrekarelik mega mağazalarla. Örnek mi? Carrefour tek başına Fransa'da, Fransa hazır giyim cirosunun %37'sini gerçekleştiriyormuş. Nasıl ama?
"Kahraman Bakkal, Süpermarkete Karşı" gibi bir şey yani.
Bu bizi tedirgin etti ve sancılandık. Eh, bu durum ne yalan söyleyelim bizi yavaşlatıyor ve bocalatıyor hala. Beceremediğimizi düşünüyoruz. Ne yapmalıyız? Çünkü sadece taklit ettik biz. Hem de taklit edenleri taklit ettik. 3. nüsha olduk. 2 bile değil... Yani?
Yani sevgili okurlarım, burası bizi başta söylediğimiz "bulmacanın eksik kalan yanı"na getirdi işte. Buna da biz İCAT diyeceğiz.
Gemileri karadan Haliç'e indirmek gibi bir şey. Daha evvel hiç yapılmamış. Mesela mı? Zara'dan evvel, haftada 2.000.000 adet üretip sevketmeyi hiçbir dünya devi denememişti. Öyle bir sistemimiz yok dediler. Hala da öyle diyorlar. Yapılmayacak bir iş diyorlar. GAP gibileri diyor bunu. Zara'yı sorunca da onu onaylıyorlar ve o yaptı ama istisnai bir durum diyorlar. Okuyoruz.
Ancak bu durumda bile pervasızca ve gerçekten cesurca Zara'nın ayak izlerine basarak ilerlemeyi düşünen Türk markaları olduğunu görünce... Neyse, bakalım nereye kadar gidebilecekler. İyi olsun diyelim biz.
İzlemek ve taklit etmek bir yere kadar iyi. Esinlenirsin. Ama genlerine göre bir çözüm için, yani benimseyebileceğin, kabullenebileceğin ve uygulayabileceğin bir çözüm için, kalıcı bir iş için sana ait bir formüle ihtiyaç var. Senin geliştirdiğin, senin bildiğin.
Yani bizim tekniğimiz, bizim teknolojimiz, bizim formülümüz, bizim tarzımız...vs. gibi işte. Ama bu önemli, çünkü bu sayede aradaki farkı kapatıp, rekabete hazır olma şansını yakalıyoruz.
Bu, ARGE denilen birim üzerinden yapılabilen bir iş. Bu şu demek: "Nereden başlayacağımızı biliyoruz, en azından." Peki argesi olanlar kimler diye soruyoruz ve işte orada film kopuyor. Daha bütçesi ne, proje var mılara gelemiyoruz. Tabi bu hazır giyim için böyle. Ancak herkesin bununla ilgili bir beklentisi ve başlayacağı bir tarih ve yer var, bunu söylüyorlar, bunu da belirtmeliyim. Dürüst olmam gerek.
Sözüm size Türk Hazır Giyim Sektöründe önde giden markalar ve önde gidemiyorsa da gücü kuvveti yerinde olan marka adayları!
Çapınızı görelim.
Onlar bunu düşüne dursunlar. Biz bu konu ile ilgilenenlerle de görüşelim. Paylaşalım. El elden üstündür. Kim bilir?