Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Temmuz '08

 
Kategori
Kitap
 

Kendi yurdunda sürgün

Kendi yurdunda sürgün
 

sürgün


Yıl 1988. Taşrada yaşıyorum o sıralar. Dr.Erdal Atabek için bir imza günü düzenlendi. Düzenleme komitesindekiler, imza gününün ardından, bir de söyleşi yapılmasını istediler yazarla. Söyleşiyi ben yapacaktım. O güne kadar kimseye görünmeden, bir kenarda oturup yazılar çiziktirip duruyordum kendi halimde. Atabek’in ”İnsan Sıcağı”nı okuyup bitireli daha bir iki hafta olmuştu. Hani tadı damağımda kaldı derler ya aynen öyle bir etki bırakmıştı kitap bende. Ne müthiş bir tamlama oluşturmuş yazar! Hem insan, hem de sıcak…düşünsenize. Bir insanın aklına böyle bir ad tamlaması geliyorsa, o insanla konuşmaya çekinmek aklınızın köşesinden bile geçmemeli. Yazar, hani şu burnundan kıl aldırmayan tiplerden biri olsaydı, hem yazar olamaz, hem de kazara yazan biri olmuşsa “Karşı Cinsi Tavlamanın Yolları” ya da “Altı Ayda Nasıl Köşe Dönülür? ” gibi kitaplar yazardı. Oysa Atabek, İnsan Sıcağı diye bir kitap yazmıştı.

O kitabı yazdığı süre ile ilgili koşulları bir makalesinde şöyle anlatıyor :


” (…)12 Eylül döneminde Barış Derneği davasıyla ilgili olarak gözaltı sürem kısa sürdü ve hemen tutuklama kararı verilerek cezaevine gönderildik.

(…) Toplam 38 ay yirmi gün tutuklu kaldığımızı anımsıyorum. Dava sonucunda beraat ettik.

Suçlandığımız işlerin hiçbirinin ceza verilmesini gerektirmediği ortaya çıktı.

Sonuçta aydın kişiler yıllarca boşuna hapis yattılar. İşlerini, görevlerini, birçok haklarını kaybettiler. Yakınları acılar çekti.

Cezaevinde yaşam koşulları bakış açınıza da bağlı. Eğer yaptığınız işlerde haklı olduğunuzu bilirseniz direnme gücünüz de artar. Hiç kimse hapiste olduğu için çürümez, insan kendi içinde çürür. Biz bunu hiç unutmadık.

Hapishane koşullarını hepimizin amaçları olduğu bir süre gibi değerlendirdik. Ben ‘Alkol Ve İnsan’ adında bir kitap yazdım. Arkadaşlarım öteki tutuklulara dersler verdi. Aramızda tam bir dayanışma yarattık. Sağmalcılar cezaevinde ‘İnsan Sıcağı’ kitabını yazdım. (…)”


İmza gününün ardından, bir söyleşi yaptım onunla. Söz arasında, bir kitap daha yazmakta olduğunu, yakında bu kitabı da yayınlayacağını söylemişti. Bizim söyleşimiz, daha çok “İnsan Sıcağı” ve aydın sorumluluğuyla ilgiliydi. Ama yeni kitabı da merak ediyordum bir yandan. Varlık Dergisi’ne yolladım yaptığım söyleşiyi. Yayımlandı orada. Söyleşiye bir de önsöz yazdım.


Bir yıl geçti mi aradan bilmiyorum. Posta kutumda bir paket buldum. Heyecanla açtım paketi. Bir kitap. Erdal Atabek. Kendi Yurdunda Sürgünsün yazılmış, basılmış ve bana gelmişti. İlk sayfayı açtım. Bir not: “Sevgili Zelin Artuğ; Unutmadığım size daha iyi bir yıl dilerim. “Kendi Yurdunda Sürgünsün”de yer aldığınızı biliyor musunuz ? Sevgiler, selamlar. (İmza)”


Yüreğimin bir anda nasıl da insan sıcağıyla dolduğunu anlatmama gerek yok sanırım. Bir solukta okudum kitabı. Zaten Erdal Atabek’in kitapları bir solukta okunur. Otuzuncu sayfaya geldiğimde bir de baktım, oradayım, kitabın içinde…


“Zelin Artuğ. Bir taşra ilinde tanıştık. Bir imza ve söyleşi gününde. Yaptığımız söyleşiyi Varlık dergisinin Ağustos 1988 sayısında yayımladı. O söyleşiye kısa bir önsöz yazmış. Beni nice gönendiren sözler söylemiş. Beni , bizi nice anlayan, nice duyan sözler… Size aktarmak istiyorum:

“Erdal Atabek’le, o güzel insanla söyleşirken İnsan Sıcağı’nın mutluluğunu duydum. Sürgünde… Kendi yurdunda kitabından, dergisinden, sinemasından, tiyatrosundan, dahası emeğinin karşılığından sürgün edilmiş taşra insanını birkaç saatliğine de olsa “sevgi gemisi”ne bindirip, “insan sıcağı”nın açık denizlerinde gezdirdi Atabek. O birkaç saatin içinde toprağın hareketini duyduk…Tohumun gücünü kavradık… İnancımızı, direncimizi, umudumuzu ektik yüreklerimize. Birkaç saat…Yalnızca birkaç saat içinde, nasıl da yemyeşil filizler uzanıverdi gökyüzüne doğru… İnsan, insanı sürgünde buldu. Bugünümüz yarınlarımıza filiz verdi…Sürgünde…

Bu güzel söyleşiden arta kalan her sözcüğü ‘zula’mda saklayacağım.

Yarınlar için…”

İnsan olmak, insan olabilmek için çok zorlanıyoruz. Ama galiba, en çok da insanla olabilmek için zorlanıyoruz. İnsansız olmaya ise katlanamıyoruz. İnsanlık adına ne yaparsak yapalım, hep zorlanıyoruz. Bu koşullarda insan kalabilmek hiç de kolay değil. Atabek, bu onuru daima duyan aydınlarımızdan biri. Daima umut ekiyor insanın yüreğine, insana olan inancımızı tazeliyor.

“Tohumdun, toprağa sürdüler / Akarsuydun, yüzlerine sürdüler seni/Işıdı yüzleri, doğan güneşe karşı/İnsana sürdüler seni, ağaçlara sürdüler/ Yeşil dal uçlarında, bahar sürgünü doğmaların/bundandır. (E. Atabek)”

 
Toplam blog
: 142
: 969
Kayıt tarihi
: 04.07.08
 
 

Yaşam, sorulardan ve yanıtlardan oluşmuş. Her soru, aynı zamanda kendinin yanıtı... Çift yumurta ..