Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

12 Şubat '11

 
Kategori
İlişkiler
 

Kendimizi anlamak...

Kendimizi anlamak...
 

Yaşam Çiçeği


İnsanın kendini anlaması zor mu gerçekten? Yoksa bugüne kadar süregelen yanlış öğretimler mi bu işi bunca zorlaştıran? 

Biz kendimizi bir türlü doğru dürüst anlayamazken, bir de başkalarının; eşimizin, sevgilimizin, yoldaki diğer otomobildeki şöförün, en yakın arkadaşımızın, en uzaktaki yabancının, Tanrı' nın bizi anlamasını bekliyor, ona göre davranmasını istiyor, sürekli anlaşılmayı umut ediyoruz.. 

Ve tüm hayatımızı da neredeyse bu anlaşılma umuduyla yaşayarak geçiriyoruz. 

Acaba yaşam amacımız genel olarak kendimizi doğru anlamak olabilir mi? 

Eğer öyleyse neden bu görevi başkalarına yakıştırıp, onlara bu sorumluluğu yüklüyoruz? Sonra da anlaşılmadığımız için birçok mutsuzluk ve türevi olumsuz duygular içinde kıvranıp duruyoruz bir ömür boyu. 

Bu öyle bir döngü ki, neredeyse imkansızı başarmak için, sonsuz bir çabayla, yüklenip duruyoruz kendimize, sevdiklerimize ve hayata. 

Kendi anlamadığını bir başkasından nasıl ve niçin beklersin? Bu yanılgı döngüsüne ne zaman girmişiz bilemiyorum doğrusu. Ve kimse tarafından anlaşılamamanın verdiği ıstırabı, mutsuzluğun sorumluluğunu, dışarıdaki hayatta, insanlarda, hatta kaderde aramak ne kadar akıllıca, bunu hiç bilemiyorum. 

Ama şunu biliyorum ki, insanlar yani bizler, tek tek, bu durumun çözümsüz ve acı verici olduğunu farkedip kendini derinden anlama sorumluluğunu üstlenmediği sürece, bu mutsuzluğun ve ilişkilerdeki anlaşmazlıkların sonu gelmeyecek görünüyor. 

Açıkçası ben kendimi gerçekten sevmeyi sürekli öğrenmeye niyetli bir insan olarak, sevgiyi ve sevildiğimi hissetmeyi hakettiğime inanıyorum. Ben kendimi bu kadar çok severken ve değer verirken hayatımın, mutluluğumun ve ilişkilerimdeki huzurun sorumluluğunu neden bir başkasına bırakayım ve ondan bekleyeyim ki? Bunu benden daha iyi yapabileceğine inandığım için mi? 

Aksine ben bu işi benden daha iyi yapabilecek başka bir kişi daha olduğuna inanmamayı seçiyorum:) Çünkü ben kendimi anlama ve diğer kişilere ve hayata doğru şekilde ifade etme, anlatma sorumluluğuma sahip çıkmayı seçiyorum. Bu benim en değerli özgürlüğüm ve ben bunu üstlenecek yeterlilik ve güce sahibim. Kendimi en iyi ben bilir, anlarsam ve bunu en doğru biçimde ifade edersem, öncelikle bu beni doğal olarak mutlu eder. Sonrasında da ilişkimdeki duygusal tatmin ve mutluluğum diğer alternatiflere kıyasla çok daha mümkün olur. Öyle değil mi? 

Geçen gün bir arkadaşım; "Ben hep böyle yapıyorum, ve sonra da çok pişman oluyorum ama iş işten geçmiş oluyor. Yine hoşlandığım, hatta aşık olduğumu hissettiğim adama öyle ters davranıp, öyle bir laf ettim ki, durumu toparlamam artık mümkün görünmüyor. ve bunu neden yaptığımı inan ki bilmiyorum.." dedi. 

Ne yazık değil mi? Tabii ki üzüldüm arkadaşım için. Sevgisinden eminim, hiç şüphem yok ama davranışının sevgiye dair olduğundan da bir o kadar kuşkuluyum. 

Hoş bu bana eski Türk filmlerinde konu edilen imkansız aşk senaryolarını anımsattı.Sıkça gördüğümüz, içimizi izlerken burkup, kanırtıp, acıtan, isyan ettiren, ağlatan, inleten imkansızlık senaryoları:) Seven kadın/adam özellikle sevgisinin anlaşılmaması için kötü ve aksi davranır.. sonra da beni anlamıyor, sevgime hiç değer vermiyor diye ıstıraptan ölür.. (o da niye ise? mutsuz kalmak erdem mi sayılırmış? anlamak güç gerçekten..) 

Düşünün ki bu filmlerdeki insanlar deli gibi aşık olduklarını bildikleri halde hem kendilerine hem de aşık oldukları insana onca acı çektirirlermiş..Kendine ihanet, sevdiğine ihanet, aşka, hayata ihanet.. isyan ediyor insan.. isyan ediyorduk eskiden bu filmleri izlerken.. (o yılları ve filmleri izleyenler daha iyi hatırlar tabii ki ne demek istediğimi) ama adı üzerinde eski Türk filmleri böyleydi.. Oysa maalesef etrafıma baktığımda halen zaman zaman böyle davranabilen birçok insan görüyorum. 

Bence herbir birey kendi içine dönüp kendini tanıma fırsatı vermeli kendine. Sevgiyle, güvenle, cesaretle kendine yaklaşırsa kimbilir ne harikalıklar, ne cevherler keşfeder insan, ne güzel anlayışlar kazanır iç dünyasında kendine dair, daha önce farkında bile olmadığı.. 

Kendini yeniden anlamaya başladıkça, kendi değerini bilecek, mutlu olacak, bu mutluluğu sevdiğine açacak, güvenle paylaştıkça sevgi büyüyecek, sevdiğine de kendini tanımaya teşvik edecek güven ortamını oluşturmuş olacak.. Ve harika bir sevgi gelişim süreci yeni yeniden sürekllik kazanacak.. 

Ben bundan daha güzel ve değerli bir Sevgililer Günü hediyesi düşünemiyorum hem kendimize hem Sevdiklerimize verebileceğimiz.. 

Kendimize ve Sevdiğimize, kendimizi anlama hediyesi vermeyi öneriyorum bu sene.. 

Ben' ce.. Sevgiyle.. 

Nesli Olcay 

 
Toplam blog
: 4
: 726
Kayıt tarihi
: 12.02.11
 
 

Merhaba:) şimdiye kadarki kendimi, hayat görüşümü ve farkındalıklarımı, duygu ve düşüncelerimi yüreğ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara