Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

12 Temmuz '13

 
Kategori
Deneme
 

Kendimle başbaşa

Öyle telaşlı ki içim. Çereze paldır küldür saldırdım. Öğle uykusundan zor kalktım. Hem de ne derin uyku! Uyanamayacağım diye ödüm koptu. Tekrar uykuya geçmemek için saldırdım çereze. Bir yandan da içimden bu öğle uykularına karşı duyduğum tepkiyi sorgulamaya başladım.

Ben öğle uykusunu çocukken de sevmezdim. Zorla yatırırdı annem. İşkence gelirdi bana. Kardeşim Özkan’la ikisi uyuduğunda gizlice sıvışırdım yataktan. Aslında çoğu zaman korkumdan dışarı da çıkamazdım, kasvetli bir şekilde camdan gözlerdim sokağı. Bazen de her şeyi göze alır, kaçardım kapıdan ya da pencereden. Arkadaşlar da gözcülük yapardı bazen yakayı ele vermemem için.

Ne çabuk geçti yıllar. Şimdilerde arada bir yattığım öğle uykularını Meksikalıların siestası olarak kodlamaya çalışıyorum bilincime. Böylece daha bir isyanım yatışıyor ve daha bir yasallaşıyor gözümde. Uyumluyor beni gündelik yaşamımla. Çünkü gerçekten bakıyorum o inatçı küçük Özlen sırf annesine inat koca kadın başınla tepişip duruyor. Altında yatan “ hanım kız “ olmaya gösterilen direnç.

Direnç yaratan inancım, annemin beni uykuya yatırmak için söylediği sözlerden kaynaklanıyor. O derdi ki; “ Terbiyeli, cici kızlar öğle uykusuna yatarlar. Öyle bütün gün sokaklarda oynamazlar sokak çocukları gibi. “ Hâlbuki sokakta oynayan çocuklar çoğunluktaydı. Ben “ hanım kız “ olmak adına kendimi yalnız hissediyordum. Şimdi de o duyguya inat bir direnç var öğle uykusuna karşı içimde. Yaşamı ıskalıyorum gibi hissediyorum. Tabii bugün için bu da yerinde bir duygu değil. Oldukça abartılmış geliyor. Anlayacağınız kendimle baş başa uzandım yine geçmişe.

Ne yaparsınız dile zincir vurmak mümkün değil. Aslında olması da gerekmiyor. Dilin işlevi ile ilgili bir alıntı öykü aktarmak istiyorum:

Zengin bir ülkenin kralı habercilerinden birini çağırır. Haberci geldiğinde, Kral ona gidip tüm dünyada en kötü şeyi arayıp bulmasını ve onu kendisine getirmesini ister. Haberci gider ve günler sonra eli boş döner. Şaşıran Kral, “ Ne keşfettin? Ben hiçbir şey görmüyorum.” Der. Haberci, “ İşte burada Kralım! “ der ve dilini dışarı çıkarır. Daha çok şaşıran Kral, genç adamdan bunu açıklamasını ister. Haberci der ki: “Benim dilim dünyadaki en kötü şeydir. Dilim çok korkunç şeyler yapabilir. Dilim kötü konuşur ve yalanlar söyler. Ben kendimi dilime kaptırabilirim ki bu sonuçta beni yorup hasta eder ve ben başka insanları incitecek şeyler söyleyebilirim. Benim dilim dünyadaki en kötü şeydir. “

Bu açıklamadan hoşnut olan Kral sonra haberciye gidip ona tüm dünyadaki en iyi şeyi bulmasını emreder. Haberci hemen gider ve yine günler sonra eli boş döner. “ O nerede? “ diye bağırır Kral. Yine, haberci dilini dışarı çıkarır. “ Göster bana, bu nasıl olabilir? “ der, Kral. Haberci şöyle karşılık verir: “ Benim dilim dünyadaki en iyi şeydir, dilim bir sevgi habercisidir. Sadece dilimle ben şiirin karşı konulmaz güzelliğini ifade edebilirim. Dilim benim ağız tadımın rafineleşmesini sağlar ve beni bedenimi besleyecek yiyecekleri seçmeye yönlendirir. Dilim dünyadaki en iyi şeydir, çünkü o benim Tanrı’nın adını söylememi sağlar.” Kral bu yanıttan da çok tatmin olmuş bir biçimde haberciyi baş danışmanı olarak atar.

  

 
Toplam blog
: 423
: 186
Kayıt tarihi
: 10.10.11
 
 

İkbal Özlen DİNÇERLER. 14.02.1960 doğumlu. izmir Kız Lisesi Edebiyat Bölümünü okudu. Buca Eğitim ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara