- Kategori
- Deneme
Kibar ve ayı

Zihin arındırma
Bir adam
Öyle hemen sevişmek denir mi? Denmez. Evveli bi önce menemenden bahsetmek, çay koymak filan lazım gelir. Peki öyle hemen hafızaya kazınır mı? Gizli kameraya kaydeder gibi. Kazınmaz. Önce hemen bi eline değmek, dudaklarına bastırmak lüzum eder. Kokusunu deyvermek de neyin nesi? O parfümler güzel kokutur insanı zaten. Bakalım tenim öyle güzel kokuyor mu burnuna?
Sen yumurtaları kır, ben de çayı koyayım. Sen sanki kırabilir misin herhangi bir şeyi? Ki ben de yoluna koyabileyim her bi şeyi! Yok sanmam. Ne sen becerebilirsin ne de ben? zira bizde ikimizde de, o çok dengeli insanların, kararlı, somut adımları yok. Ayaklarımız kirli, yalın ayak mülteci adımlarıyla çekingen yürüyoruz.
Anlarımız da kısıtlı mı olsun? Sanki dünya paket edip, alın bu da sizin anınız olsun, deyip servis mi edecek bize? hiç sanmam. Biz var edeceğiz, edebildiğimiz kadar, hani bir birimizin gizini çözebildiğimiz gibi. Peki şimdi ben ayı gibi söyledimse ne olmuş? Sen örneğin: hiç mi osurmazsın? ya da pembe midir osuruğun? öyle olsa iyi olur, bencileyin.
Bir Kadın
Seviyorum bile demedim hiç açıkça. Bazen uzun uzun baktım, bazen gözlerimi kaçırdım. Kokladım da ara ara havaya karışan sigara kokulu nefesini. Parfümününe bayıldı sandı canına yandığım. Bilmiyor mu ki parfümün kokusu teninin aromasıyla karışır da ulaşır karşıya. Oysa bilir her şeyi açıkça demeden. Sıcaklığımı hissetmiş olmalı once yanak yanağa öpüşürken. Gülümsemelerimi sevmiş, konuşmalarımı, vurdumduymazlığımı (Tıpkı onun gibi) onun yanında büyün bunlar ondan gizlenmek adına perdelenen bir oyundu oysaki. Olduğundan daha çok güldüm hiç susmamak için. Susarsam derinleşmemek için. Sonra bir türlü engel olamadım şu şişecesi dilime, kopasacası parmaklarıma. Dökülü verdi eteklerimdeki taşlar bir “balım” lafına. Boşa gitti hem onca zamanki sus pusluğum, dilim sussa beynim susmadı, o da sussa yüreğim…
Kızdım her konuşmadan sonra kendime: ne gerek vardı içindeki pisliği dışarı dökmeye! “Pislik denmez” derdi, duysaydı. O masumiyet görür çünkü, benim pislik dediğim şeyde. Çapkın adamın pozitifi de bir başka sevimli oluyor, sorma! Sanki insanlık adına müstesna bir iş becerdiğimiz fikrine kapılıyorum, o anlatınca. Kimse düşmemiş bu duruma daha önce, biz keşfettik. Sanırsınız, Adem ile Havva bile becerememiş bu denlisini, ikisi de bir başınalardı onlar ne de olsa. Hem temkin eksikmiş onlarda. Hem biz çok zekiyiz. Kimse anlamazki aptalca bakışmalarımızı!
Ortamlarda “abi” derim, o da adımın sonuna “-cım” ekledi mi kim ne bilecek, kapatırız bütün hesapları. inanır herkes bizim saflığımıza. Dışım saf benim içim tutkulu daha çok. İnanmıyorum hiçbir aşığın geceleri sevdiğini düşünürken öpmeyi aklının ucundan bile geçirmediğine. Önce menemenle çay, sonra sevişme gelir mutlaka. Peki yumurtaları kırarken hiç mi aklını çelmez böyle yuvarlak, pürüzsüz şeyler? Menemeni yemeden önce akla gelen günahlar da olmalı demekki hayatta?
Ama sen duymak istemedinse bir daha demem günahkar düşüncelerimi sana. Muhteşem inancınla! yanma benim yüzümden de olsa. Ben yalnız katlanırım utancım gibi günahlarıma da. Sana sadece masum kısımlarını anlatırım kalbin kaldıramayacaksa.
İki Tavuk
(İç Ses)
-İç sesi neden hep sen yazıyorsun?
+yaa zaten bu ikinci yazımız.
-olsun varsın, iç sesi ben de seslendirebilirim!
+ha bu yüzden kavga mı edelim!
*durun gençler, allaseniz benden sebep kavga gürültü etmeyin. Nitekim ben kimi muhatap alırsam onunla yazışırım.
*yenge buyur sen şimdi? Kibar insansın bi de, o ayyaşa uyma sen.
-hayır yani, zaten erkek egemen dünya. Bir de Uruk'tan kovulduk bu sebepten!
*Estağfurullah yenge, kovulduk ne kelime.
+Yersiz kafiyeden prim yapmayalım lütfen!
*Enişte sen çık aradan, kafan rahat olsun, yengeyi bize emanet etti yaradan.
-Sen bakma ona iç-ses, neyse deyeceğin hele bi de!
*ama yenge, sen de köylü kızları gibi hele böyle.
*her neyse ne, demem o ki yenge: bu saf özlüyor, saf saf inse de gökten melekler bunun yanına varamıyor. Şeytan olsa böyle saf mı olurdu kılıksız?
-ee ben ne yapayım iç-ses?
*sen içinden geçeni yap yine yenge. Acıma, kanma bu dingile!