Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Aralık '12

 
Kategori
Güncel
 

Kıbrıs yahut Filistin

Kıbrıs yahut Filistin
 

Bir kurtuluş efsanesi TMT


Unutturulmak istenen gerçek gündemi ıskalamayalım lütfen. Alın size; suni gündemin yani kürtajın, sezaryenin, patriotların, yeni anayasa zırvasının, yeni açılımların, Esad’ın, dizi içeriklerinin, okul kıyafetlerinin, kışladaki asker intiharlarının peşine düşmeyen, bence gündemde olması gereken konu hakkında bir yazı:

Akdeniz’in ortasında, ticaret yollarını kontrol eden bir ada. Ada’da konuşlanmış Venedikli korsanlar Osmanlı deniz ticaret filolarına saldırıp büyük zararlar veriyorlar. 1570 yılı Temmuz ayı, aynen 1974 yılı gibi. 50 bin asker ve 80 top taşıyan Osmanlı filosu adaya çıkarma yapıyor. Çok şiddetli muharebeler yaşanıyor, büyük kayıplar veriliyor. Ada; ancak bir yıl sonra, 1571 yılının Ağustos ayında Magosa Kalesinin teslim olmasıyla Osmanlı toprağı oluyor. Böylece fiilen 307, hukuken 352 yıllık Osmanlı idaresi başlamış oluyordu.

Kıbrıs‘ın fethinden sonra adanın gelişmesi için üretici nüfusa ve sanatkâra gereksinim olduğunu gören Padişah II. Selim, adada kalan 20 bin civarında askerin yanı sıra 10 bin civarında sanatkâr ailenin de Kıbrıs‘a gönderilmesini kararlaştırdı. Bu amaçla çıkarılan bir "Sürgün Fermanı”; Anadolu, Karaman, Rum ve Dülkadriye Kadıları şehir ve kasabalarda oturan zanaat ve meslek sahipleri arasında seçme yaparak, her on haneden birini Kıbrıs‘a göndermelerini emrediyordu. Bu meslek sahipleri içinde ayakkabıcılar, terziler, dokumacılar aşçılar, mumcular, semerciler, nalbantlar, bakkallar, demirciler, dericiler, taşcılar, kuyumcular, yapıcılar, kalaycılar ve kazancılar başı çekmekteydi. Adaya gelen bu Türkler kısa sürede ekonomik yaşama büyük bir canlılık getirdi. Böylece artık vatan Kıbrıs’tı, Kıbrıs da Vatan.

1878 yılına gelindiğinde Osmanlı Rus’larla boğuşuyordu. ‘’Rus’lara karşı savaşta size yardım edeceğiz’’diyen İngilizler karşılık olarak Kıbrıs’ı rehin istiyorlar ve karşılığında da yıllık 92 bin altın kira ödemeyi teklif ediyorlardı. Annan o yıllarda doğup bir plan hazırlayamayacağından böyle bir yalan uydurmuştu İngilizler. Her yaptığı mutlak doğru olmayan ecdadımız, ‘harika bir anlaşma’ diye düşünüp teklifin üstüne atladı. Üstelik Beşparmakların Bozkurt’u Denktaş henüz doğmamıştı. Rus Harbi bitmesine karşın, İngilizlerin adayı geri verme hatta yıllık kirayı ödeme gibi bir niyetleri yoktu. Osmanlı İmparatorluğu’nun Almanya’nın yanında I. Dünya Savaşı’na girmesini bahane edip, Kıbrıs’ı ilhak ettiğini duyurdu. Elimizde anlaşma metni kalakaldık altınsız ve vatansız.

Yunanistan‘ın Kıbrıs‘ı ilhak talebi ilk defa 30 Aralık 1918 yılında gerçekleşti. Bu tarihte İngiltere, Rusya ve Fransa‘ya bir nota veren Yunanistan, resmen ilk kez Enosis fikrini ortaya atmış ve adanın kendisine bağlanmasını istemiştir. Kıbrıs‘ta Yunan kilisesi, Patrikhane ve Yunan Hükümeti tarafından desteklenen Enosis hareketi, yıllar boyunca kilise ve okullarda genç beyinlere aşılanmıştı. 2005 yılında Rum tarafındaki yeni eğitim ve öğretim yılının açılış konuşmasında Rum Milli Eğitim Bakanı, ‘’Eğitim sistemimizin amacı gençlerimizi Enosis fikrine sahip çıkan, iyi birer Helen Milliyetçisi olarak yetiştirmektir’’ demiştir.

EOKA, Kıbrıs‘ta Makarios öncülüğünde Türk halkını yok edip, adayı Yunanistan‘a bağlamak için kurulmuş olan bir terör örgütüdür.

EOKA için ilk gizli görüşmeler 2 Temmuz 1952‘de Atina‘da Makarios‘un başkanlığında yapılmıştı. EOKA‘nın amacı önce İngilizleri adadan atmak, ardından da topyekûn bir imha hareketi ile Türk halkını yok ederek adayı Yunanistan‘a bağlamaktı. EOKA’nın Kıbrıs Türk Halkına yönelttiği şiddet ve saldırıların artarak devam etmesi üzerine 1 Nisan 1958 yılında, Kıbrıs Türk Halkı kendilerini bu saldırılara karşı korumak maksadı ile Anavatan Türkiye’nin de desteğini alarak, bir direniş örgütü olan Türk Mukavemet Teşkilatını (TMT) kuruldu. Kurucuları arasında 34 yaşındaki genç avukat Rauf Raif DENKTAŞ da vardı. Daha sonraki yıllarda kendisini statükoculukla ve Kıbrıs halkının özgürlüğüne engel olmakla suçlayacak olan Recep Tayyip henüz 4 yaşındaydı. Sürekli anavatana kavuşma şarkılarının söylendiği, hasretle Mehmetçiğin beklendiği çok zorlu geçen yılların sonunda 1974 yılının, tıpkı 1570’de olduğu gibi bir Temmuz sabahında Kıbrıs yeniden vatan oldu, Vatan da Kıbrıs. Kıbrıs Barış Harekâtı ile Kıbrıslı Türklerin can güvenlikleri sağlanmış, Rumların Enosis hayali Akdeniz'in karanlık sularına gömülmüştür. Bu savaşta; 498 Türk askeri, 70 Kıbrıslı Mücahit ve270 Kıbrıs Türk'ü şehit olmuştur. Türkiye bu harekât ile kendi güvenliğini ve Kıbrıslı Türklerin güvenliğini tehlikeye atacak girişimlere hiçbir zaman seyirci kalmayacağını dünyaya fiilen kanıtlamış oluyordu.

Türkiye’nin 1974 yılında adaya gerçekleştirmiş olduğu müdahalenin, uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan yasal bir zemine dayandığı ve “işgal” olarak kesinlikle tanımlanamayacağı gerek Avrupa Konseyi’nin 29 Temmuz 1974 tarih ve 573 sayılı kararı, gerekse de Atina Temyiz Mahkemesi’nin 21 Mart 1979 tarihinde aldığı 2658/79 sayılı kararla tescil edilmiştir.  Avrupa Konseyi 573 sayılı kararının 3. maddesinde;“... Adada diplomatik yollardan bir anlaşmaya varılamamasından dolayı, Türk Hükümeti 1960 Garanti Antlaşması’nın 4. maddesine göre müdahale hakkını kullandı” denmektedir. Atina Temyiz Mahkemesi ise kararında; “Türkiye’nin Zürih ve Londra Anlaşması çerçevesinde garantör devlet olarak Kıbrıs’a müdahalesi yasaldır. Asıl sorumlu, haklarında dava açılan Yunanlı Subaylardır” demektedir (nedense hiçbir uluslar arası platformda bunları kullanmıyoruz).

Kıbrıs Rumlarının, "Kıbrıs Hükümeti" olarak tüm dünyada tanınmalarının rahatlığı içinde hiçbir anlaşmaya yanaşmamaları ve Kıbrıs Türklerini her gün biraz daha fazla köşeye sıkıştırmaktaydı.  Bu durum karşısında, self-determinasyon hakkını kullanan Kıbrıs Türk Halkı, 15 Kasım 1983‘de Federe Meclis‘in oybirliği ile aldığı bir kararla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti‘ni ilan ettiğini dünyaya duyurdu. Kıbrıslı Türklerin, KKTC’nin ilanından sonra, eşitlik temeline dayalı adil bir anlaşmaya karşı olmadığının kanıtı olarak 2 Ocak 1984’te Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş tarafından Rum yönetimine bir iyi niyet önerisi sunulmuştur. Bu öneride, Maraş ve Uluslararası Lefkoşa Havaalanı’nın açılması, Kayıp Şahıslar Komitesi’nin çalışmaya başlaması, iki tarafın çeşitli alanlarda karşılıklı ilişkilerini geliştirmesi gibi konular yer almaktaydı, bu öneriler her zaman olduğu gibi Rum Yönetimince reddedildi.

Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN, 29. Barış yılını kutlayan K.K.T.C. Cumhurbaşkanı Derviş EROĞLU’na 15 Kasım 2012 günü şu mesajı gönderdi:

‘’Sayın Cumhurbaşkanı,

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanının 29’uncu yıldönümü vesilesiyle Sizi ve Kıbrıs Türk halkını Milletim, Hükümetim ve Şahsım adına gönülden kutlarım. 

Kıbrıs Türkünün, maruz kaldığı haksızlık ve zorluklar karşısında yılmadan savunduğu eşitlik ve özgürlük arzusuyla hayat bulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Kıbrıs Türkünün verdiği onurlu mücadelenin en değerli eseri ve Kıbrıs Türk halkının vazgeçilmez haklarının teminatıdır.

Kuruluşundan bu yana karşılaştığı büyük engellere rağmen, insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğü ilkesini benimsemiş yönetim sistemi ve çoğulcu demokrasisi ile çağdaş bir devlet yapısı inşa etmiş olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türk Milleti için her zaman iftihar vesilesi olmuş; Ada’da ve bölgesinde, istikrar, barış ve işbirliği anlayışının öncülüğünü yapmıştır.’’

1571’den beri 541, 1974 yılından beri aradan 38 yıl geçti. II. Selim, Fazıl KÜÇÜK, DENKTAŞ ve ECEVİT rahmetli oldular. Samson ve Makarios toprağın altında hesap veriyorlar. Annan artık emekli. Fakat Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni dünyada bizden başka tanıyan yok.

Eğer yukarıdaki mesaj Başbakan’ın gerçek duygularını yansıtıyorsa, Kıbrıs konusunda bir şeyler yapmanın zamanı çoktan geçti. Hükümetin Filistin davasında gösterdiği gayreti, K.K.T.C. konusunda da göstermesini beklemek hakkımız sanırım. Üstelik Kıbrıs’ta yaşayan Türkler öz be öz Anadolu’lu. ‘…Ecdadımızın at sırtında gittiği her yere biz de gideriz…’ diyen Başbakanımız, gemiyle gidildiği için mi Kıbrıs’la ilgilenmemektedir. Filistinliler kardeşimiz ise, Kıbrıslılar neyimiz? BM’e üye olmuş K.K.T.C.’nin pastasını ne zaman keseceğiz? Yoksa laikliği benimsemiş, Atatürk’ü atası bilmiş Kıbrıs Türk halkı, iktidarın dünya görüşüne göre dünyada tanınması için uğraşılacak kadar Müslüman ve kardeş değil mi?

Sağlıkla kalın.

 
Toplam blog
: 159
: 1303
Kayıt tarihi
: 19.06.12
 
 

1963 yılında Balıkesir'in şirin ilçesi Erdek'te doğdum. Yüksek lisans eğitimimi Dokuz Eylül Ünive..