- Kategori
- Güncel
Hangi Ecdat ?

lefter ve milli forma
Yazımın başlığından da anlayacağınız gibi ben de Başbakan’ın oluşturduğu yapay gündemin peşine takılacağım dostlar. Fakat her zamanki gibi şeytanın avukatlığını yaparak, konuya farklı bir açıdan bakmaya çalışacağım.
Yapay gündem dedim ama hakkını da teslim etmeliyim, Başbakan’ın gündem değiştirmede çok maharetli bir ekibi var. Görünen o ki, ellerinde toplumda tartışma yaratabilecek konular listesi var. İşler zora girdimi hemen bir konu, bir demeç. Sonuç harika; oluşan yapay gündem dilaltı hapı gibi, yapay rahatlama, gerçek gündemin bulanıklaşması ve saman altından su yürütme.
Biliyorsunuz Başbakan 25 Kasım 2012 Pazar günü, Kütahya’da Zafer Havalimanı açılışı sırasında halka hitaben(Gazze’de ne işiniz var diyenlere cevaben):
‘’… Ecdadımızın at sırtında gittiği her yere biz de gideriz. Ama bunlar ecdadımızı tv ekranındaki Muhteşem Yüzyıl belgeselindeki (dizi demek istiyor sanırım) gibi tanıyor. Biz öyle bir Kanuni tanımadık. Bizim öyle bir ecdadımız yok…’’ Başbakan’ın dizi veya film (kısaca sanat eseri) ile belgeseli karıştırdığı çok açık. Bir belgesel veya tarih kitabı, bilimsel ve tarihsel gerçeklere uygun olmalı, bilimsel gerçekleri çarpıtmamalıdır. Kesinlikle doğru, fakat bir sanat eserinden bunu beklemek sanatçıya haksızlık değil mi? Sanatçıların kendi iç dünyalarını da yansıttıkları heykellere, resimlere, hikâyelere ve romanlara bakıp, ‘’bunlar bizim ecdadımız değil, kabul etmiyoruz’’ deme hakkımız var mı?
İki gündür bu konular çok tartışılıyor biliyorum. Onun için ben konunun başka bir yönüne dikkatinizi çekmek istiyorum. Kanal sahibine fırça atma-kınama, yargıya talimat verme, yönetmen ve senaristleri hedef gösterme konularına girmeyeceğim. Benim üzerinde durmak istediğim taraf şudur: Hangi ecdat?
Bize öğretilene göre at sırtında Orta Asya’dan geldik. Tamam da gelirken kimlerle savaştık, kimleri esir aldık ve kimlerle halvet olduk? Eğer yolda birileri ile halvet olduysak Anadolu’ya gelene kadar öz ecdadımız ne kadar öz kaldı? Sonrası malum, Anadolu’ya ulaştıktan sonra başta Bizans olmak üzere Anadolu’dakileri yendik. Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu toprakları yurt belledik. Osman Bey’in rüyasında gördüğü ulu çınar gibi büyüdük, genişledik. Sırasıyla İstanbul’u, Balkanları, Ortadoğu’yu, Kuzey Afrika’yı fethettik. Diğer toprakları bırakalım, peki biz Anadolu’yu yurt edindikten sonra mesela Bizanslılar nereye gitti? Hepsi birden bire buhar olup uçmadı ya. İçimizden bazılarının 240. kuşak büyük dedesi St. Nicolas (nam-ı diğer Noel Baba) olamaz mı? Yine bazılarımızın 150. kuşak büyük ninesinin Truvalı Helen olma ihtimali hiç yok mu? Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, İyonyalılar, Urartulular şimdi neredeler? Hepsini hiçbir iz bırakmamacasına bir anda kesip yok etmediğimize göre, onlar hala bizimle beraber değiller mi? Onlar da ecdadımız değil mi?
Osmanlı İmparatorluğu ile başlayan sürece, tamamen saf bir ırk olarak kaldığımızı kabul edelim fakat insanın aklına yine sorular takılıyor, acaba bizim ecdadımız gerçekte kim? Örnekler vermeye çalışayım:
I. Murat’ın annesi Bizanslı Horofira yani Nilüfer Hatun,
Yıldırım Bayezid'in annesi Bulgar Marya yani Gülçiçek Hatun,
Fatih Sultan'ın annesi Sırp Despina yani Hüma Hatun,
Yavuz Sultan Selim'in annesi; Ayşe takma adlı Pontuslu bir Rum,
Kanuni’nin annesi; Polonya yahudisi Helga yani Hafza Sultan,
II. Selim 'in annesi yahudi kızı Roksalan yani Hürrem Sultan.
IV. Murat'ın annesi Sırp Anastasya yani Mahpeyker Sultan,
I. Abdülhamit'in annesi Fransız İda yani Şermi Sultan,
II. Mahmut'un annesi Fransız Rivery yani Nakşidil Sultan,
I. Abdülmecit'in annesi Rus yahudisi Suzi yani Bezm-i Alem Valide Sultan,
II. Abdülhamit'in annesi ermeni Virjin yani Tirimüjgan Sultan,
Mehmet Reşat'ın annesi Arnavut Sofi yani Gülcemal Sultan,
Mehmet Vahdettin'in annesi Çerkez Henriet yani Gülistan Sultan.
Vezirlerde de durum farklı değil. Sadrazamların 101’i Türk kökenli, geri kalan 117’si farklı etnik kökenlerden gelmektedir. 117 sadrazamın etnik kökenlerine bakıldığında ise, 32’sinin Arnavut, 12’sinin Boşnak, 11’inin Gürcü, 9’unun Abaza, 8’inin devşirme, 6’sının Rum, 4’ünün Çerkez, 4’ünün Hırvat, 2’sinin Arap, 2’sinin Ermeni, 2’sinin İtalyan, 2’sinin Slav, 2’sinin dönme, 1’inin Rus, 1’inin Bulgar, 1’inin Sırp, 1’inin de Çeçen olduğu görülür. Ayrıca, 4 sadrazamın kökeninin Rum mu, Fransız mı, Arnavut mu, Hırvat mı, Macar mı ya da Boşnak mı olduğu konusunda da görüş birliği sağlanamamıştır. 13 sadrazamın kökeni ise bilinmemektedir. Buyur buradan yak. Mesela içimizden birilerinin 50. kuşak dedelerinden biri, Kayseri'nin Agrianos (bugün Ağırnas) köyünde Ermeni veya Rum olarak doğmuş olan, daha sonraki adıyla Sinaneddin Yusuf olabilir mi? Kendisi 1511'de Yavuz Sultan Selim zamanında devşirme olarak İstanbul’a getirilmiş ve yeniçeri ocağına alınmıştır. 1538 yılında Hassa baş mimarı olan Sinan, baş mimarlık görevini I. Süleyman, II. Selim ve III. Murat zamanında 50 yıl süre ile yapmıştır. Mimar Sinan’ı ecdat olarak istemez misiniz?
Gördüğünüz gibi dostlar, bu ecdat konusu biraz karışık ve çetrefilli. Tarihimizi Osman Bey’in babası Ertuğrulgazi ile veya Selçuklu Sultanı Alpaslan ile başlatmakla bitmiyor. Bu konu çok kapsamlı bilimsel bir çalışmanın veya bir doktora tezinin konusu olabilir, olmalıdır da.
Sonuç olarak ne yapmalıyız? Bu konuyu bilim insanlarına bırakmalıyız, çünkü tüm bilimsel ve tarihsel gerçeklere ulaşmadan bu konunun kaşınması toplumumuza huzur değil, huzursuzluk ve güvensizlik verecektir. Bence toplumca yapmamız gereken şey bellidir: Hiç kimseyi köken olarak dışlamayan, bu ülkeye hizmet eden herkesi birinci sınıf gören, Atatürk Milliyetçiliği’ne sarılmak. Bu ülke için iyi duygular besleyen ve hizmet eden, dini ve ırkı ne olursa olsun, herkesi özbeöz Türk kabul etmek. Ders verdiğim yıllarda, bu konu açıldığında tahtaya büyük harflerle iki isim yazardım ve öğrencilerime sorardım: ‘Sizce hangisi daha Türk?’
LEFTER KÜÇÜKANDONYADİS
ABDULLAH ÖCALAN
Sizce?
NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!
Sağlıkla kalın.