- Kategori
- Siyaset
Kılıçdaroğlu'nun Stockholm Sendromu: Geline "niye oynamıyorsun" demişler, "Yerim dar" demiş...

Yok yok... Bu Cumhuriyet Halk Partisi'nin halkla kavgası bitmeyecek!
Oysa Baykal'ın gidip de yerine Kılıçdaroğlu geldiğinde ne kadar da umutlanmıştık.
Ama ne yazık ki CHP yakasında değişen hiçbir şey olmadı.
Baykal'la ilgili 16 01 2008 tarihli bir yazımdan alıntılar vereceğim. Kılıçdaroğlu'nun "Stockholm Sendromu" iddiasından sonra bu alıntıları okuduğunuzda, eminim sizler de "Hık demiş, burnundan düşmüş" diyeceksinizdir.
"Deniz Baykal: Suçlu halk" başlıklı yazımda bakın neler yazmışım:
"Deniz Baykal yaptığı açıklamada, "Demokrasi, karnı tok, sırtı pek, başı dik insanların rejimidir. Karnı aç, namerde muhtaç, başı eğik insanların rejimi değildir" dedi.
Aslında Baykal, bu açıklamayla Şark kurunazlığı yaparak kurultay arifesinde kendisini aklıyordu. Yani peşpeşe seçim hezimetine rağmen, hala istifa etmemesinin gerekçesini ortaya koyuyordu.
Bir sosyal demokrat parti olma iddiasına karşılık, Bakırköy, Kadıköy, Şişli, Çankaya ve İzmir gibi zengin insanların yaşadıkları bölgelerde seçimleri kazanırken, fakir insanların yaşadıkları gecekondu bölgelerinde ve Türkiye'nin fakir illerinde seçimleri neden kaybettiklerini de açıklıyordu.
Yani; Türkiye'nin zenginleri, tuzu kuru olanları, "Biz Türkiye'nin kaymağını yiyoruz, haksızlık oluyor, sosyal demokrat bir parti iş başına gelse de bize fazla gelen, yiyemediklerimizi şu fakir çoğunluğa dağıtsa ve adalet sağlansa" diye CHP'ye oy veriyorlarmış!
Yani; gecekondular da zengin olsaydı eğer, CHP bütün oyları silip süpürecekti!
Yani; suçlu kendisi değil, halktı!" diye yazmışım.
Şimdi ise "Yeni CHP" ve onun yeni lideri Kılıçdaroğlu var. Kılıçdaroğlu, CHP'nin eski politikalarını beğenmediğinden "Yeni CHP" sloganını üretmişti. Eski CHP halktan uzak ve kopuktu. Halkın sorunlarıyla ilgilenip onu kazanacak yerde, halkın ilgi duymadığı hatta karşı çıktığı ideolojiyle ilgileniyordu. Kılıçdaroğlu halkın ayağına gidecek, onların sorunlarıyla ilgilenecek ve onları kucaklayacaktı. Ve bunun doğal sonuçları da seçim sandıklarına yansıyacaktı. Bu mantığa göre CHP'nin eski yöneticileri büyük bir politik hata yapmışlardı.
Aslında Kılıçdaroğlu, çok oportinist bir politika izliyordu. Kendisi hesap uzmanı olduğu için olaya da bu gözlükle bakıyordu. İşte şu kadar dar gelirli var, aileleriyle şu kadar kişi eder, ben onlara bol keseden vaatlerde bulunursam onların oylarını kazanırım ve kesin iktidar olurum diye düşünüyordu.
Kılıçdaroğlu'nun hesapları tutmadı ve 2011 seçimlerinde hayal kırıklığı yaşadı.
Parti içi muhalefetin kendisinden hesap saracağından adı gibi emindi Kılıçdaroğlu. Onun da bir bahane üretmesi gerekiyordu. Seçim sonuçlarının değerlendirildiği MYK toplantısında Kılıçdaroğlu yenilgiyi "Stockholm Sendromu ile açıklayarak kendisini temize çıkarmaya çalışmış.
Yani, kendisi masum, halk suçlu...
Ne kadar da benziyor değil mi? Kılıçdaroğlu da tıpkı Baykal gibi halkı suçlamış.
Oysa CHP MYK toplantısında gerçekçi bir özeleştiri yapılması ve "Biz nerede hata yaptık" sorusunun cevabının aranması gerekmiyor muydu?
Evet, Türkiye'de gelir adaletsizliğinin olması ve nüfusun önemli bir kesiminin açlıkla mücadele etmesi bir gerçekti. Ama fakirliği Ak Parti yaratmamıştı ki! Tam aksine, fabrıkaların kapandığı, rant ekonomisinin hakim olduğu, paranın cepte eridiği, krizden krize sürüklenen, esnafın yazar kasasını Başbakan'a fırlattığı bir Türkiye teslim almıştı AK Parti iktidarı...
Son 9 yılda, dünya krizine rağmen, Türkiye'de kriz olmadı. Gelir dağılımında göreceli de olsa bir iyileşme yaşandı. En azından insanlar yarına güvenle bakıyorlar.
Bırakın vatandaşları, bütün dünya bu gerçekleri görüyor ve konuşuyorken, siz çıkıp da, "Bu iktidar her şeyi daha da berbat etti" derseniz, vatandaşın insaf duygusunu zedelemiş, daha da önemlisi kendi güvenilirliğinizi aşındırmış olursunuz.
Bir taraftan iktidar hiçbir şey yapmadı deyip, bir taraftan da bol keseden vaatlerde bulunacak yerde, evet iktidar başarılı işler yaptı, ama ben daha iyisini yapacağım diyerek ayağı yere basan daha gerçekçi projeler ve politikalar üretseydiniz daha iyi olmaz mıydı?
Siz kolayı seçtiniz. Herkese mavi boncuk dağıtarak seçim kazanacağınızı zannettiniz. Yani populizm yaptınız. Populizmin peşinden yolsuzlukların ve krizlerin geldiğini vatandaş henüz unutmadı ki!
Vatandaş, sizin gibi basit hesapların içinde olmadı, istikrarı tercih etti. Sizin hesapsız kitapsız vaatlerinizin peşine takılarak maceraya kalkışmadı. Yani çok akıllı ve sağlıklı bir karar verdi.
İktidar halka zulmetmemişti ki. Kucağında bulduğu fakirlere kol kanat germişti. En azından aclıklarını gidermişti, ama siz buna sadaka ekonomisi diyerek karşı çıkmıştınız! Sağlık hizmetlerini ücretsiz karşılamıştı. Bu dönemde hastahanelerde rehin kalan hasta hikayeleri okumuyorduk artık. Siz SSK genel müdürlüğünden geldiğniz için, parası ve sosyal güvencesi olmadığı için ateşler içinde yanan hasta çocuğunu hastahaneye götüremeyen ve ilaç alamayan anne babaların çaresizliklerini siz çok iyi bilirsiniz. Belki bunu çok iyi bildiğinizden siz kendi okuyan çocuğunuzu ve bebek torununuzu sigortalı yaptırmıştınız. Oysa Erdoğan, 18 yaşına kadar bütün çocukları otomatik olarak sigortalı yapmıştı. Bu muydu zulüm?
Ortada zulüm falan yoktu ama tutarsız vaatlerinizle sizin inandırıcılık ve güven sorununuz vardı. Yani halkın güvenini kazanamadınız hatta kazandıklarınızı da kaybettiniz.
Ama size göre yine halk suçlu... Halk Stockholm Sendromu'na yakalanmış! Yani psikolojik hastaymış! Kendisine zülmedenleri seviyormuş ve onlara oy veriyormuş! Dolayısıyla yapacak bir şey yokmuş. Bu durumda kendisine hesap sormak da çok anlamsızmış!
Gerçekte halk mı psikolojik hasta yoksa siz mi?
Tamam... Psikoloji, Stockholm Sendromu'nu kabul ediyor, ama aynı Psikoloji insanla ilgili "savunma mekanizmaları"nı da kabul ediyor. Kendisine yönelik her eleştiriye karşı insan, haklı haksız ayırımına girmeden, hemen kendisini savunmaya geçer ve suçu başkalarına atmaya kalkışır. Bu doğal bir reflekstir. Bunu aşabilen iyi niyetli insanlar ancak özeleştiri yapabilirler.
Kılıçdaroğlu'nunki de böyle bir psikolojik tepki olmasın sakın! Başarısızlığa rağmen, piyangodan çıkmış olan o süslü ve havalı koltuğa oturmaya devam edebilme adına gösterilen bir tepki. Ben dört dörtlük bir liderdim. Ama ne yazık ki halk tedavisi imkansız Stockholm Sendromu'na yakalanmış! Onun için "Allah şifa versin!" demekten başka elden bir şey gelmemektedir.
Özetle; başarısızlığı hiç bir zaman kabul etmeyeceksiniz. Çünkü başarısızlığı kabul etmek, peşinden istifayı da getirir. Onun için hep yeni yeni bahaneler üreteceksiniz.
Hani bilirsiniz, bir düğünde gelin oyun oynamıyormuş...
Geline, "Neden oynamıyorsun?" diye sormuşlar...
"Yerim dar" demiş.
Yerini genişletmişler...
Bu defa da, "Tumanımın ağı dar" demiş...
Meğer gelin, oyun bilmiyormuş!