Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mayıs '10

 
Kategori
Güncel
 

Kılıçdaroğlu ve CHP: bardağın dolu tarafında neler var?

Kılıçdaroğlu ve CHP: bardağın dolu tarafında neler var?
 

Bir de bardağın dolu yanına bakalım ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP genel başkanlığına getirilmesiyle başlayan yeni sürecin bir süredir kilitlenmiş olan Türkiye siyasetine getirebileceği açılımları tartışalım. “Yeni süreç” dedim ama aslında bu bile tartışmalı bir adlandırma; gerçekten bir yenilik olacak mı bilmiyoruz. “Yeni”yi şimdilik sadece “CHP üst yönetimindeki değişiklik” olarak dar anlamıyla tanımlayıp ne anlatmak istediğimizi açalım.

İki önemli beklenti: Siyasetin normalleşmesi, CHP’lilerin normalleşmesi
Ben CHP’de Baykal’ın gönderilmesiyle başlayan yeni sürecin Türkiye sosyo-politiğine iki temel konuda değişiklik ve nispi bir rahatlama getireceğini tahmin ediyor, daha doğrusu bunu umuyorum. Birincisi; CHP yeni dönemde 2007 yılından bu yana izlediği “parlamento dışı siyaset” anlayışını terk ederek, siyaseti yeniden kendi doğal ve meşru mecrasına yerleştirebilir. Bu ne demektir? Şu demektir: CHP 2007 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinden başlayarak TBMM’de başa çıkamadığı AKP’yi engellemek için parlamento dışı yollara başvurmaya başladı ve zamanla bunu tek siyaset biçimi haline getirdi. Mecliste çözülmesi gereken sorunları yargıya taşıyarak yargının parlamento üzerinde, dolayısıyla halkın iradesi üstünde bir güç olmasını sağladı. Meclisi politika yapılan bir merci olmaktan çıkardı; göstermelik çalışmaların yapıldığı, sadece nutuk atılan bir yer haline getirdi. Hepimiz görüyorduk ki, TBMM hangi önemli yasayı çıkarırsa çıkarsın, CHP onu Anayasa Mahkemesi’ne götürecek ve o da CHP’nin isteği doğrultusunda iptal edecek. Nitekim öyle de oluyordu.

CHP böyle yaparak Meclisin varlık sebebini ortadan kaldırdı. AKP’yi etkisiz kılmak için yalnızca yargıyla değil, askerle, medyayla el ele verip elinde bulunan her türlü imkânı kullanarak siyaseti Meclis dışına taşıdı. Tabii burada CHP’nin kendisi baş aktör olsa da oyunun yapımcısı, senaristi, yönetmeni de devlet mekanizmasındaki yargı ve ordu gibi ortaklarıydı. Yani CHP’nin yaptığı, minderde başa çıkamadığı rakibini minder dışına çekerek faulle durdurmaya çalışmaktı. CHP’nin siyaseti bu şekilde olağan siyasetin dışına çekmesi toplumdaki ayrışmayı ve kamplaşmayı da arttırdı. Farklı görüşten insanlar birbirlerine “farklı fikirleri olan kişiler” değil, düşman olarak bakmaya başladı. İnsanlar siyaseti belli kurallara tabii bir yarış olarak değil, kazanmak için her yolun mübah görüldüğü bir savaş yöntemi olarak kabul etti. Bu da halen yaşamakta olduğumuz toplumsal gerilimin başlıca faktörlerinden biriydi.

İşte CHP değişecekse, Kılıçdaroğlu’nun Baykal’dan bir farkı olacaksa bunun ilk belirtisini burada göreceğiz. Tersinden ifade edersek, CHP’nin değiştiğini ilk önce buradan anlayacağız. CHP siyasetin merkezini yeniden parlamentoya taşıyacak, görüşlerini orada dile getirecek, muhalefetini o zeminde yapacak. Böylece siyaset normalleşecek; insanlar askeri darbelerden, yargı darbelerinden, Ergenekon provokasyonlarından çare beklemeyecek, rakibini sandıkta yenmeye çalışacak. Bu da ülkede demokrasinin yerleşmesine katkı sağlayacak.

Yenilgi kompleksi ve marazi nefret
Yeni CHP ve Kılıçdaroğlu’ndan beklenen ikinci önemli olumlu değişiklik ise ulusalcı kesimin çoktandır bozulmuş olan psikolojisini bir nebze olsun düzeltmesidir. Bu kesimde müthiş bir yenilgi duygusu hâkim. AKP’nin girdiği bütün seçimlerde CHP’yi sandıkta yenmesi bu kesimi hem öfkelendirdi hem de zaten az olan demokrasiye inancını tamamen yok etti. AKP ve Erdoğan, onlar için sürekli dayak yedikleri, sandıkta güçlerinin yetmediği güçlü bir rakip oldu. Seçim sandığında yenemediler; darbe tezgâhladılar çeşitli nedenlerle hayata geçirilemedi; ordu muhtıra verdi AKP geri adım atmadı; kitleleri sokağa döktüler o hava balon gibi sönüp gitti; darbe ortamı hazırlamak için ülkede kargaşa yarattılar ama bu da derin devletin suçüstü yakalanmasıyla sonuçlandı; seçime gidildi, AKP yüzde 47 oy aldı; bir AKP’linin cumhurbaşkanı seçilmesini engellemek istediler başaramadılar; AKP’ye kapatma davası açtılar uluslararası konjonktürün uygun olmaması nedeniyle kapatamadılar; dünyada ekonomik kriz çıktı, belki o AKP’yi yıpratır diye umut ettiler ama Türkiye krizden bekledikleri ölçüde etkilenmedi.

Kısaca, AKP’yi alt etmek için başvurdukları her yöntem ters tepip kendilerini vurdu. Bu yüzden AKP’den ve Erdoğan’dan ölesiye nefret ediyorlar. Bu nefret ve yenilgi kompleksi gözlerini öylesine karartmış ki, sırf AKP devrilsin diye razı olmayacakları hiçbir şey yok. Parti hiçbir hukuksal gerekçe yokken kapatılsın, askeri darbe olsun, büyük bir ekonomik kriz çıksın Türkiye’nin milli geliri onda birine düşsün, milyonlarca kişi daha işsiz kalsın, Erdoğan’a suikast yapılsın, bir ülke Türkiye’ye savaş açsın, hatta isterse İsrail uçakları AKP genel merkezini bombalayıp tüm AKP yöneticilerini katletsin. Bütün bunlara razılar… Yeter ki AKP devrilsin.

Musa’nın Gülleri!
Tabii bu insanlar bu marazi ruh haline sadece destekledikleri parti seçim kazanamıyor diye kapılmadılar. Yıllardır AKP ve Erdoğan hakkında darbeci psikolojik savaş odaklarından öylesine vahşi bir karalama kampanyası yürütülüyor ki, sıradan bir insanın bu propagandadan etkilenmemesi neredeyse imkânsız... Bugün Ergenekon sanığı olarak yargılanan bir kişinin yayınladığı, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün aslında Yahudi olduğu, İsrail’e hizmet ettiği gibi dangalakça tezleri işleyen kitaplar yüz binlerce sattı. O kitapları satın alıp okuyanların tamamına yakını CHP tabanından insanlardı. Sadece bu kitaplar değil, gazetelerden, televizyonlardan, derin devletin faaliyete geçirdiği internet sitelerinden sürekli biçimde pompalanan “Türkiye’yi sattılar”, “Erdoğan dünyanın en zengin başbakanı” gibi iddia edilen ama bir türlü ispat edilemeyen söylentilerle AKP ve Erdoğan sadece sandıkta yenemedikleri güçlü bir siyasi rakip değil, aynı zamanda şeytani bir kötülük sembolü haline getirildi. Bugün bu insanlar için AKP ve Erdoğan bir siyasi rakip değil, düşmandır…

Şimdi Kılıçdaroğlu CHP’si oy oranını arttırır da AKP’ye sandıkta ciddi bir alternatif olduğunu gösterebilirse bu kesimdeki bu yenilgi kompleksi ve ona bağlı nefret duygusu bir nebze ortadan kalkabilir. CHP tabanının demokrasiye inancı yeniden artabilir. Tabii bunun kadar Kılıçdaroğlu’nun tercih edeceği üslup da önemli; Kılıçdaroğlu Baykal’ın yolundan gidip gerginliği tırmandırma taktiği uygularsa bu beklenti boşa çıkar.

CHP değişmez, değişmesi de şart değil
Kılıçdaroğlu CHP’sinden olumlu beklentilerim bu iki noktadır. Şimdilik bunun ötesinde bir şey beklemiyorum. CHP devrimci barutunu 80 yıl önce kullanıp bitirmiş, hali hazırda statükocu, devletçi, elitist, otoriteryan, sağcı ve gerici bir partidir. Biliyorum ki, bu kendini solcu sanan birçok CHP’liyi yerinden zıplatacak bir nitelemedir. Ama onlar ne kadar kızarsa kızsın, maalesef CHP’ye dışarıdan bakıldığında görünen budur. Onların kendilerini solcu hissetmeleriyle değişecek bir şey de değildir. Bu haliyle CHP’nin liderliğine değil Kılıçdaroğlu’nu, Marx’ı mezarından kaldırıp getirseniz yine değişmez. Adamın hizmetçisiyle ilişkisini videoya çekip (vardı rahmetlinin öyle bir ilişkisi) basına sızdırarak iki gün içinde alaşağı ederler! Ama bugünün Türkiye’sinde CHP’nin ille de ilerici bir parti olmasına da çok fazla lüzum yok. Bugün Türkiye siyasetindeki en büyük eksiklik “normallik”tir. CHP Avrupa demokrasilerindeki sağ partiler gibi normal bir sağ parti olsun yine yeter; o bile büyük bir kazançtır. Dilerim bu umudum boşa çıkmaz.

.....

Blogumu takip eden arkadaşlar için not: Güncel siyaset yazmaktan sıkıldım. Siyasete bir süre ara verip asıl konularıma dönmek istiyorum. İnşallah başarabilirim :)

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..