Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

26 Haziran '09

 
Kategori
Güncel
 

Kimi önyargıdan, kimi bilinçli...

Kimi önyargıdan, kimi bilinçli...
 

Soruşturma sonucu açıklandı


Hak, hukuk, adalet insanın ürettiği değerler ve bu değerlere ilişkin kavram ve kurumlardır. Bu açıdan; hak ve hukuku çiğnemek aslında insanı çiğnemektir. İnsanların eşitliğine ve hakkına hukukuna inanmayan, güçlünün güçsüzü ezmesinden yana ve yanında olanların hak ve hukuku çiğnemesini yanlış bulup bu tavırlarına katılmasam da, en azından böyle düşündükleri için böyle yaptıklarını anlarım.

Ama hak ve hukuku ve insanı çiğneyenler bunu yaparken bir yandan da insan haklarını savunmayı kimseye bırakmıyor ve insan hakları konusunda herkesten fazla çığırtkanlık yapıyorlarsa bu çelişkiyi anlamam ve kabul etmem mümkün değildir. Onlar benim gözümde art niyetli, kötü niyetli, ahlaki ilke ve kaygıları olmayan, tamamen bencil duyguları ve hayvani içgüdüleriyle yaşayan ya da önyargılarla gözleri ve beyinleri körelmiş kişilerdir.

Taraf’ın manşetinden verdiği “Belge” üzerine Askeri savcılıkça açılan soruşturma sonucunun açıklanmasından sonra olumlu olumsuz çeşitli tepkiler oluştu, yorumlar yapıldı doğal olarak. Bu tepkileri aklın süzgecinden geçirerek okuduğunuzda bazı soruların oluşmaması mümkün değil.

Askeri savcılığın raporuna göre;

1- Habere konu belge 15 Haziran günü incelenmek üzere Jandarma Kriminal Daire Başkanlığına teslim ediliyor. Yapılan inceleme sonrası düzenlenen raporda fotokopi belgeler üzerinden kesin sonuç alınacak bir inceleme ve karşılaştırma yapılmasının mümkün olmadığı, bununla birlikte belgedeki imza ile Çiçek'in mukayese imzaları arasında genel şekilleri yönünden benzerlik görüldüğü belirtiliyor. Bu rapor ASKERÎ laboratuarda hazırlanmış bir rapor.

2- Bu raporda “fotokopi belgeler üzerinde inceleme ve araştırma yapılmasının mümkün olmadığı” bildirilince Askeri Savcılık bu kez, hem imza incelemesi hem de diğer yönlerden incelenmek üzere belgeyi 17 Haziran’da Adlî Tıp Kurumu Başkanlığına gönderiyor. Adlî Tıp Kurumu’nun düzenlediği raporda da “inceleme konusu fotokopi belgedeki imzanın belgeye sonradan eklenip eklenmediği ve Albay Çiçek'in mukayese imzaları arasında biçimsel olarak benzerlik saptanmakla birlikte fotokopi belgeden yapılacak değerlendirmelerin sağlıklı olamayacağına işaret edilerek, inceleme konusu imzanın Albay Çiçek'in eli ürünü olduğu ya da olmadığı hususlarında bir tespite gidilemediği” bildiriliyor. Bu rapor SİVİL kurum laboratuarında hazırlanmış bir rapor.

3- Askerî Savcılık bununla da yetinmiyor; 19 Haziran 2009’da TÜBİTAK Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Enstitüsünden (UEKAE) yeni bir inceleme istiyor. UEKAE de raporunda “incelenen dokümanın fotokopi olması nedeniyle bir takım teknik yöntemlerin kullanılamadığı, grafoloji uzmanı bulunmadığından belge üzerindeki imza ve parafların Albay Çiçek'in eli ürünü olup olmadığı konusunda bir çalışma yapılamadığı, belgenin orijinalinde bulunmayan unsurların belgeye sonradan eklendiğine ilişkin olağan dışı bir görüntüye rastlanmadığı, ancak belgenin fazla sayıda fotokopi işlemine tabi tutulması sonucu yazı gövdesinin ve imza bloğunun korozyona uğramış benzeri bir görüntü oluşturduğunun belirlendiğini” ifade ediyor. Bu rapor da SİVİL kurum laboratuarından hazırlanmış bir rapor.

4- Biri askerî, ikisi sivil kriminal laboratuarlarda hazırlanmış üç rapor da fotokopi üzerinde yapılan incelemelerden belgenin Albay Çiçek tarafından hazırlandığına ya da hazırlanmadığına ilişkin bir saptama yapmanın teknik olarak olanaksız olduğunu söylüyor. Son iki laboratuarın Genelkurmay’ın emir komuta zinciri dışında olduğunun özellikle altını çiziyorum.

5- 22 Haziran 2009 günlü bazı gazetelerde Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuarları Dairesi Başkanlığınca (İstanbul) bir rapor düzenlendiği haberinin çıkması üzerine Askeri Savcılık aynı gün İstanbul Başsavcılığından bu raporun gönderilmesini istiyor. Bu başvuruya Başsavcılık gazetelere konu olan raporun henüz kendilerine ulaşmadığını bildiriyor ve daha sonra belgegeçer ile raporu gönderiyor. Bu raporda da aynı diğer üç raporda olduğu gibi hem “belgenin, fotokopi makinesi/bilgisayar yazıcısı vasıtasıyla usule getirilmiş olduğunun müşahede edildiği, bu tür belgeler üzerinde bulunan imza/imzaların grafolojik tanı unsurlarının tamamını belirlemenin mümkün olmadığı, montaj ve ilave gibi yöntemlerle yapılmış olması muhtemel tahrifat türlerinin de her zaman belirlenemeyebileceği” belirtiliyor ama buna rağmen ve hem de sonuç bölümünde “imzanın Albay Çiçek'in eli mahsulü olduğu ifade” ediliyor.

Şimdi; bana göre yanıt aranması gerekli sorular şunlar:

1- Polis laboratuarında hazırlanan raporun İstanbul Başsavcılığı'na bile ulaşmadan bazı gazetelere ulaşmasındaki garabet nedir? İster haber sızdırma deyin ister gazetecilik başarısı, bu durumda haber kaynağı(!) kim oluyor? Genelkurmay? Askeri Savcılık? İstanbul Başsavcılığı? Polis? Gizli bir soruşturmayla ilgili raporu savcının eline bile geçmeden medyaya servis eden bir ya da iki kişi midir yoksa polis kurumu içindeki bir örgütün elemanları mı? O örgüt hangi örgüt olabilir? Bunu yaparak kendi kendini yıpratmak isteyen Ergenekon mu, yoksa TSK’ni yıpratmak isteyen Fethullah Cemaati mi?

2- Polis’i de (asker değil anlamında) sivil sayarsak, biri asker üçü sivil dört laboratuar raporunun dördünde de belgenin fotokopi olması nedeniyle gerçekçi ve sağlıklı bir saptama yapılamayacağı ortak sonucu var. Polis laboratuarı da bunun mümkün olamayacağı konusunda diğer laboratuarlarla hemfikir olmasına rağmen, kendi ifadesine ters düşerek nasıl oluyor da imzanın Albay Çiçek’in eli mahsulü olduğunu kesin bir dille söylüyor? Bu ifade söz konusu belgeyi Albay Çiçek’in imzaladığı anlamına mı geliyor, yoksa “Evet bu imza Albay Çiçek’e ait ama gerekçede belirttiğimiz teknik nedenlerden ötürü belgeyi onun hazırladığı anlamına gelmez, montaj olabilir” demek mi istiyor? Eğer öyle ise niçin bunu açık şekilde yazmıyor? Bu durumda amaç “İmza Albay Çiçek’e ait” tümcesinin medyaya servis edilmesinden başka ne olabilir?

3- Jandarma Kriminal Laboratuarı bir yana, polisinki dâhil üç sivil kurum laboratuarının “Fotokopi olan bir belgeyle hüküm vermek mümkün değildir” yönündeki raporlarına dayalı Askeri Savcılık raporunun ardından medyada Askeri Savcılığın Genelkurmay’a rağmen “Genelkurmay’da hazırlanmıştır” diyemeyeceğini öne sürüp bu soruşturmaya güvensizlik belirtmenin ve bu Askeri Savcılık raporunu bir anlamda “Uyduruk” addetmenin gerekçesi ve açıklaması önyargı ya da asker düşmanlığından başka ne olabilir? Kaldı ki TÜBİTAK ve Adli Tıp’ın değil Jandarma’nın (yani askerin!) raporunda “benzerlik saptandığı” ifadesi bile var!

Görüldüğü gibi sadece rapordan bazı bölümleri olduğu gibi alıntılayıp bunlara dayalı sorular sordum ve yanıtlarını da vermedim. Aslında verdim de buraya yazmadım! Herkes kendi yanıtını kendi verecektir... Kimi önyargılarından sıyrılarak, kimi sıyrılamadan... Kimi aydın namusuyla, kimi kendini bile kandırmayı deneyerek... Kimi akıl gözüyle, kimi...

 
Toplam blog
: 195
: 688
Kayıt tarihi
: 04.10.07
 
 

Dünyanın internet sayesinde küçüldüğü günümüzde büyüyen sorunlara ilişkin duygu ve düşüncelerimi pay..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara