Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

14 Haziran '07

 
Kategori
Felsefe
 

Kimseyi üzecek kadar "değerli" değilim...

Kimseyi üzecek kadar "değerli" değilim...
 


Bugün değerli bir kardeşimin benle ilgili yazdıklarını okudum. Onu üzdüğümü söylüyordu.

Her şeyden önce bu değerli kardeşimi üzdüğüm için özür dilerim. Kimseyi üzecek kadar "değerli" değilim. Onun ya da benim yazılarımı okuyan herhangi bir insanın üzülmesini istemem. Doğrusu birisi tarafından üzülmek için ona değer vermek gerekir ve ben böyle bir değerim olduğunu da hiç düşünmedim. Çünkü "ben" dediğim şey aslında ötekidir ve "ben" yalnızca ölüdür. "Ben", aynı zamanda "hiç"tir...

Benim için varolmak, tıpkı meditasyon halindeki gibi sonsuz huzur ve zihinsizlik halinde olmaktır. O zaman evren bana iner ve içimden sevgi, huzur, paylaşım akmaya başlar. O zaman içimdeki dışıma taşmaya başlar. Bu benim için kutsal ve kutsanacak bir şeydir. Aksi halde kusmuk olur.

Evrene ve Tanrı'ya olan inancım, beni evrenle sonsuz uyumlu kıldığında, her şey dümdüz bir okyanus gibidir. Bana kim ne söylerse söylesin, kim ne yaparsa yapsın, o sonsuz uyum ve muhteşem denge bozulmaz.

Sonsuz bir evren gibi evrenin içimden taşmasını beklerim. Ve evrene, yaratıma yalnızca araç olmaktır isteğim...

Ne zamanki araya "Ersan Erçelik" adındaki "ben" girer, uyumu zedeler, ahengi bozar; bir başkası ya da söyledikleri değil.

Çünkü bilirim ki, araya ne zaman ego, hafıza, patoloji girerse, o zaman uyum zedelenir. Ben dediğimiz şey, kullanmayı en çok sevdiğimiz zamir nedir ki?

Ben ölüdür ama bilinç sonsuz ve zengin hayattır. Benlik bilinci, benliksiz olmaktır. Ben bilincinin olmaması, sizi bilinçli kılar. Ortada bir "ben" kalmayınca, asıl büyük benliğe, o muteşem birliğe kavuşursunuz.

İnsan küçük bir kum tanesi... Bu seyyarede, boşlukta uçan tozun içinde. Küçük bir dalga. Okyanusunu unutmuş bir dalga, ne olabilir? O dalgacık, bir hiçtir...

Oysa okyanusun bir parçasıyken, dev bir dalgaydı...

Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli her seyden şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi.

Yaşamındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye basladı.

"Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle:

"Acı" diye cevap verdi.

Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dişarı çıkardı. Sessizce az ilerdeki okyanusun kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu okyanusa atıp, oradan su içmesini söyledi.

Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu:

"Tadı nasıl?"

"Ferahlatıcı" diye cevap verdi genç çırak.

"Tuzun tadını aldın mı?" diye sordu yaşlı adam,

"Hayır" diye cevapladı çırağı.

Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi:

"Yaşamdaki ızdıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Izdırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ızdırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Izdırabın olduğunda yapman gereken tek sey ızdırab veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, okyanus olmaya çalış."

Tanrı "bir" bütünlüktür. Birdir, sonsuzdur.

Bu nedenle o değerli kardeşim de, başkaları da bana "değer" vermesin lütfen. Benim yazdıklarımdan üzülmemeyi seçecek olan, bir başkasının tavırlarından ya da sözlerinden üzülmemeyi tercih edecek olan yine sizsiniz.

Kimse "kendi izin vermedikçe" başkalarınca üzülemez. Kimse kimseyi üzemez...

Bardaksanız en ufak jestte, en ufak sözde taşar ve çatlarsınız. Okyanussanız size taş atsalar, kıpırdatamaz, sonsuz uyumu bozamazlar...

Hem Haydar Ergülen'in bir sözü vardır: "İnsan, kardeşleri kadar kutsaldır" diye... İşte bu yüzden beni kim ne yazarsa yazsın, ne söylerse söylesin üzmüyor.

Herkes aslında kendine söyler söyleyeceğini, benim yazılarım da "bana" der diyeceğini... Her sorum, her düşüncem benliğime söylenmiştir. Başkasına değil.

Sanıyorum ki kimse artık bana negatif ya da pozitif bir değer vermiyor, beni bir "hiç" olarak biliyordur.

Çünkü "ben" bir "hiç"im ve bunun farkındayım.

Tıpkı o muhteşem birliğin içine gömüldüğümün farkında olduğum gibi...
 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara