- Kategori
- Deneme
Kır kahvesi

Alıntı.Google.Görseller.
Sonbaharın son günleri, buğulu, sisli bir gecenin başlangıcı, vakit akşamüzeri, alacakaranlık. Dar sokakta Arnavut kaldırımları kayıyor kadının ayaklarının altından. Hızlı adımlarla ilerliyor kadın, montunun yakasını kaldırmış, üşüyormuş gibi değil ama sanki görünmemek, gizlenmek istercesine.
Koşarcasına ilerleyerek sokağın sonuna geldiğinde, karşısında duran küçük kır kahvesinin gıcırdayan kapısını açtı, usulca girdi içeri. Üstünü başını düzeltip şöyle bir etrafına bakındıktan sonra, cam dibindeki tahta masalardan birine oturdu. Sanki dışarısının sisi, pusu buraya da çökmüştü, ağırdı havası kahvenin. Sigara dumanıyla da karışınca daha da çekilmez olmuştu.Yanına yaklaşan kocaman zeytin gibi gözlü, sevimli çocuktan demli bir çay istedi, birde kül tablası. Bir sigara yaktı, çocuğun yarısını dışına dökerek getirdiği çayından bir yudum aldı. Eski model arabasıyla uzun süren yolculuktan sonra iyi gelmişti çay, tazeledi, beklemeye başladı.
“Duysa beni öldürür” diyordu yan masada oturan genç kadın karşısındaki orta yaşlı adama, “nereden duyacak ki” dedi adam, istemeden kulak misafiri olmuştu. Belliki bir giz paylaşıyorlardı, birilerinin duyduğunda mutlu olmayacağı bir gizdi bu büyük ihtimalle.”Artık bir son bulsun istiyorum" dedi kadın, ama adam pek de oralı değildi, arsız, umursamaz, riyakâr bakışları etrafta dolaşıyordu daha çok. Yazık diye geçirdi içinden genç kadına bakarken…
Derin derin düşünüyordu bir başka masada bir adam, herkesin bir derdi var, kim bilir ne düşünüyor ki bu kadar dalmış diye geçirdi içinden.
Buğulanmış camları sildi eliyle, akşamın loşluğuyla daha da kararmış denizi görmeye çalıştı buğulu camdan, ellerini kuruladı sonra, camların buğusundan ıslanan ellerini. Derin bir hüzün taşıyan gözleri, parmağındaki tek taşı düşmüş, incelmiş altın yüzüğe takıldı, annesini kaybettiği gün onun parmağından çıkarıp kendi parmağına takmıştı, o gün bugündür de parmağındaydı. Annesi geldi gözlerini önüne derin bir nefes aldı, ve hep yaptığı gibi dua etti onun için. Yanındaki sandalyeye bıraktığı çantasını eline aldı, açtı, içindeki ara gözden küçük bir çanta çıkardı.
Bekliyordu hala. Ne zaman bitecekti bu bekleme, yetmemiş miydi yıllardır beklediği. Bir gün mutlaka diye umutla beklemişti hep.
Hafif çarpık omuzlu, sırtı eğik, ufak tefek bir adam girdi içeri. Rengi solmuş bir pantolon, eski sayılabilecek bir kazak, kolları yıpranmış bir mont vardı üzerinde. Yüzünde yorgun bitkin bir ifadeyle, durdu öylece, etrafa bakındı, aradığı kimdi bilmiyordu. Seslendi kadın “buradayım” sese doğru gitti adam.
Bir süre baktılar konuşmadan, kız az önce çantasından çıkardığı resimleri uzattı, genç güzel bir kadın vardı resimlerde, çalakalem düzenlenmiş bir sahnede dans eden bir kadındı bu…Bir süre baktıktan sonra “son turneydi” dedi adam, ben daha erken ayrıldım onlardan” “Evet, biliyorum ve sonrasında da hep bekledi” dedi kız “Yıllarca bekledi, ve bu defteri sana vermem benden son isteğiydi, ve ben seni yıllardır aradım” Adam mahcup, üzgündü.
“Ben değilim aradığın” dedi adam o benim ikizimdi, o turne dönüşü, annen olmadan yaşayamayacağını anladığını söyleyerek, onun yanına gitmek için buradan ayrıldı. Fakat acı haber aynı gün geldi, kötü bir kaza geçirmişti ve cebinden de bu resimler çıktı öldüğü gün” Kadına uzattığı birkaç resim kadının çantasından çıkardıklarıyla benzerdi..
Umarım orada kavuşmuşlardır dedi kadın ve gözleri buğulu camlara daldı ve tekrar dua etti, bu kez annesine ve yüzünü hiç görmediği babasına…