Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mayıs '07

 
Kategori
Mizah
 

Kiraevi cezaevi (2)

Kiraevi cezaevi (2)
 

Efendim bendeniz ev sahibim tarafından mahkemeye verilmiş ve hakim tarafından da içeri postalanmıştım. Suçsuz yere tabii. Bir yanlışlık vardı, düzelecekti. Şimdi ziyaret yerindeydim. Bir ziyaretçim gelmişti. Aaaaaaa. Bu.. Bu annemdi. dargındı kendisi şahsımla ama ana yüreği işte dayanamamıştı. Gerçi kendisi bana çok kızgındı ama. "Seni kesinlikle affetmeyeceğim. Sadece dayanamadım geldim."
"Bak kredi kartlarımı boşaltıyorsun. Efendime söyleyeyim cep telefonumdaki kontörlerimi yürütüyorsun. Ama bu kadarı da fazla."
Aniden bağırdı.
"Ne istedin benim peruğumdaaaan!"
Efendim kısaca izah edeyim sizlere. Arkadaşlar maskeli balo düzenlemişlerdi. Gerçi benim tipim maskeli baloya maskesiz gidecek kadar enteresandır ama yine de bir aksiyon yapalım dedik. Annemin peruğunu aldım. Tabii onu asıl kızdıran peruğu başındayken almış olmamdı. Çünkü kendisinden rica edecek, isteyecek kadar zamanım yoktu. Kendisi o sıralar emekli arkadaşlarıyla bir yıldönümünde idi ve eski müdürüyle dans ediyordu. Gerisini anlatmayım. Bu nedenle kırgındı annem bana.
"Avukatla konuştum" dedi.
"Seni kefaletle bırakacaklar."
"Anneciğim benim" dedim.
"Hiç heveslenme kefalet falan ödemeyeceğim."
"Anne yapma. Ben.. Oğlun.. Hapiste..."
"İyi işte. Aklın başına gelir..."
"Aklım başımda anne. Değiştim ben. Bak siyasiler gibi bende değiştim. Hem değiştim hem geliştim."
"Öyle miii?"
"Evet. Buradan çıkar çıkmaz hemen evleneceğim."
"Ben de inandım..."
"Normal vatandaş olacağım anne. Tam senin istediğin gibi. sabah dokuz iş akşam yedide evdeyim. Sekizde pijamalarımı giyeceğim. Bulmacamı çözceğim uyuyacağım. İçki içmeyeceğim, sigara yok. Rock da yok artık beraber ve solo şarkılar dinleyeceğim."
"Söylediklerinin doğru olduğunu bilsem öderdim kefaleti ama inanmıyorum."
"Bana bir şans ver anne. Bak çıkar beni buradan bir ay içinde evlenmezsem birdaha bir kasa birayı bir arada görmeyim ya."
"Buldum" dedi annem.
"Neyi buldun anne?"
"Buldum. Evleneceksin."
"Elbette. Bak sen çıkar beni buradan bul bir kız kafana göre hemen evleneceğim. Kızı sen seçeceksin."
"Ben seçtim bile..."
"Kim?" (Kim Bassinger olmadığından emindim. Espri bayat biliyorum ama cezaevinde bu kadarı yapılabiliyor)
"Kim olacak Şükriye..."
Düşündüm. Şükriye ile evlenmektense müebbete razıydım. Şükriye ile hiç bir ortak noktam yoktu. Olamazdı da. Sürekli sakız çiğneyen ve benim gibi bir erkeğe sorulmaması gereken tüm soruları soran birkızdı Şükriye. Allah'tan susmuyordu da cevap vermeme gerek kalmıyordu. Şükriye'nin sorularını hatırladım. Ses tonunu da. Şükriye'nin sesi sanki ağzının içinde tavuk varmış da tavuk konuşuyor bu play back yapıyor gibiydi. bilmem anlatabildim mi? İşte Şükriye soruları.
"Kemal buzdolobı çift kapılı olacak değil mi?"
"Kemal evlenince evin içinde sen hep terlikle gezersin değil mi? Yani hijyenik misin onu merak ediyorum?"
"Kemal bu küresel ısınma dedikleri şeyin şeynen bir ilgisi var mı? Hani bir arada güneş enerjisi mi ne onunla ısınacağız diyorlardı bu küresel ısınma yeni bir soba çeşidi mi?"
"Kemal ben sakız çiğnerken gamzem çıkıyo mu?" (Efendim hemen belirteyim hayatımda en nefret ettiğim şey sakızdır. Beni bağlayın bir yere karşımda biri sakız çiğnesin. İşkencesiz bildiğim herşeyi anlatırım)
İşte ben bu kızla evlenecektim. Elbette evlenmezdim. Annem bir ödesin kefaleti beni asla bulamazdı.
"Evlenirim anne" dedim. Annem şüphelendi.
"Hani sen Şükriye ile evlenmektense ömür boyu Lerzan Mutlu'nun kasetini dinlerim. O daha az acı verir diyordun?" "Anne değiştim. Aşık oldum Şükriye'ye. Burası değiştirdi beni."
"O zaman anlaştık" dedi annem.
"Yıldırım nikahıyla evleneceksin."
"Evlenirim. Sen öde kefaleti de hemen gidip işlemlere başlayalım."
"Önce evleneceksin. Cezaevinde evleneceksin. Sonra çıkacaksın."
"Anaaaaa...."
"Yaaaaaa."
...
Koğuşa döndüm. Annem vesselam köşeye sıkıştırmıştı beni. Kabadayı geldi. Kafayı takmıştı bana. Bela arıyordu. kabadayı dediğim adam da hakikaten iri kıyım bir vatandaşımızdı. Biz Türkiye gerçekten elimizdeki değerleri kullanamıyorduk. Bu adam Amerika'da olsa kesin NBA'da oynardı bu boyla. Nasıl anlatayım herifin yanında Mehmet Okur bile kısa boy kompleksine girebilirdi.
...
Herifin eli kürek gibiydi. Yani adam bu elle aynı anda birkaç kişiyi birden tokatlayabilirdi. Suratı da elbette ayrı bir makale konusuydu. Bu suratı anlatmak için en az beş altı yazarın ortak çalışma yapması gerekiyordu. Bu benim gibi amatör bir blogcunun becerebileceği bir iş değildi. Adamın suratında dehşet duygusunun tüm unsurları vardı. İnsan bu surata bakarken neresinden dehşete kapılacağını şaşırarak dehşete düşüyordu. Dünyanın en uzlaşmasız adamı bile bu suratın karşısında barış elçisi kesilirdi. Bendeniz de bir anda barış duyguları içindeydim. Çünkü bu yaratıkla girişeceğim bir kavgadan tek parça olarak kurtulma ihtimalim yoktu.
...
İşte bu yaratık eğildi bana.
"Kıllandım senden. Ne ayaksın sen? Bana bir garezin mi var?" dedi.
"Yok" dedim.
"Tam tersi ısındım ben sana."
"İyi" dedi.
"Neden düştün?" diye sordu.
"Kader kurbanıyım" dedim...
"Adam mı öldürdün?"
"Yok... Ev sahibimle anlaşamadım."
"Namus davası mı?"
"Yok yok... Küçük bir kaza oldu da..."
"Geçmiş olsun..."
Yaratık yürüdü gitti. Hani gitmese oraya... Neyse tuvalete yetiştim. ... Ertesi sabah yine ziyaretçim hatta ziyaretçilerim vardı. Bir gittim. Nikah memuru. Şükriye, annem. Şahitler. Şahit olarak da ev sahibim falan gelmiş kıllık yapacak ya. İçimden, "Sevdiğim sevemediğim evlenme hayali kurduğum tüm kızlar. Demi Moore, Hall Berry... Hepinize elveda" dedim... Evlenecektim...

To be contuned

 
Toplam blog
: 179
: 2576
Kayıt tarihi
: 21.01.07
 
 

Barışa ve kardeşliğe inanıyorum. Türkiye'nin yaşadığı tüm sorunların kardeşlikle çözümlenebileceğ..