Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ekim '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kireçlenmeye bire bir!

Kireçlenmeye bire bir!
 

Ne zamandır baş başa dışarı çıkalım diyorduk, yok oydu yok buydu derken bir türlü beceremediğimiz şeyi yaptık!

Hem de İzmir'e en yakışan mevsimde...

Sonbahar İzmir'e çok yakışır; ağaçlar yapraklarını dökmeye başlar belki ama usul usuldur... Ne deniz hoyratça kabarır ne de rüzgar kamçılar; yakıcı sıcak sonrası hoş bir huzurdur sonbahar...

Anne ayağında sallanan çocuğun hissettiği duygudur!

(O duyguyu hatırlıyorum, biraz bacaklarım sığmıyor gibiydi gerçi... Birilerini mi kıskanmıştım da beni de salla ayaklarında demiştim, bilmiyorum, hafif sersemletici ama bir o kadar da keyifli bir duyguydu... Bir kere güven dolu... Sevgi dolu...)

Özlem'le de ilişkimiz böyledir; ilkbaharın çoşkusu vardır ama dinginliği azdır! Biz İzmirli kızlar olarak bunaltıcı sıcaktan hafif serin günlere geçişteki keyfin kıymetini bilen kişiler olarak sonbaharı hazan mevsimi olarak değil de "kendine gelişin" mevsimi olarak görürüz.

Bu nedenle "İzmir'de sonbahar tadında" diye bir deyim, bir benzetme duyarsanız, biliniz ki "Çok kıymetli, kıymetinin değeri anlaşılmış" anlamındadır...

Neyse...

Özlem ve ben attık kendimizi İzmir'in Bostanlı sokaklarına!

(İnsanın yaşadığı yerin sokaklarına kendini atması da ayrı bir durum ama beş sokak sonrasında hayat başka akılyor arkadaş!)

Ayıptır söylemesi bir ocakbaşı yapalım dedik, "Aralık sonu Ocakbaşı" gibi süper manidar isimli mekan, ki sahibi tanıdıkmış, ocak başında oturmadık tabii ki bu mevsimde ancak kışın ille de ocak başında oturmak gerek!

Rakı, et, meze ve bol sohbet...

(İzmir'de kadın olmak güzeldir! İstediğin yere istediğin kişi ya da kişilerle gidersin, yalnız da gidersin, ne utanırsın ne de utandırılırsın!)

******

Türkü sevenlerdenim, folklör oynayıp da türkü sevmeyene de rastlamadım zaten!

Kalabalık ortamlarda türkü dinleme adresi de "Türkü Bar" lar...

"Mavi Bostan" diye bir türkü bardan söz ediliyordu, yine Bostanlı'da... 

Rakı-yemek üstüne gayet iyi gider diyerek kol-kola girerek yürüyüp gittik; gittik ki...

Arkadaş, insan kendini iyi bilir, mesela benim müzik kulağım hiç yoktur! Aynı zamanda elitist de değilimdir; türkü dinlemeye gitmişsem, isterse sesi en beter olsun, isterse mekan çok sakil olsun, etrafta oturanlar da ne olursa olsun, ruhumla dinlerim türküleri, yüreğim gümbürder davul sesiyle...  Mest olurum...

Şimdi, hak yemek olmaz; rast geldiğimiz grup, ki haftanın belirli günleri başka gruplar da oluyormuş, türküleri türkü tadında söylüyorlardı ve hakikaten de güzel ve söylemesi emek gerektiren türkülerdi...  (Vonk vonk diye kulağı rahatsız eden ses düzeni genelde var, maalesef, onu konu bile etmiyorum derken ediyorum da önemsemiyorum demeye getiriyorum! Olmasa çok iyi ya, neyse...)

Oturtulduğumuz yer kötüydü, olabilir... Kalabalıktı çünkü...  Tuvalete gittiğimde ilk gözüme çarpan çöp sepetine atılmış gibi duran ancak hemen hepsi çöp dışında olan ten rengi külotlu kadın çorabıydı... Bu da olabilir, fazla sıcak gelmiş ve çıkardıktan sonra çantasına koymak yerine atmış da olabilir biri, fena halde kaçmış olup da çıkartılmış, çöpe atmak isterken yan tarafa kaymış da olabilir...

Bunlar minik detaylar...  Çok mini elbise giyenler vardır, kimine çok yakışır, kimindeyse sakil durur; hem çok dar hem de çok mini her kadına yakışmaz, kadın gözüyle... Erkek gözü nasıl görür bilemem ama estetik anlamda hem popoya yapışacak hem de bacak bitimini ancak örtecek yeterlilikteki giysileri çok da estetik bulmuyorum. (Valla kıskançlık falan değil, dekoltenin ince bir sınırı vardır; bir taraf açılırken diğer taraf kapanır. Her tarafı açmak şıklığı bir tarafa bırakıp çıplaklığı tercih etmektir ki transparan bir giysi ile hem çıplak olunup hem de şık olunabilir!)

Şıklıktan öte çıplaklık anlamında giyinmiş kişiler yalnızca aklımı kurcalar, merak ederim neden diye...

Gittiğimizde bulunamayan daha uygun olan yer boşalmış olmasaydı, bizi alacaklarken yeni gelenleri oturtmasalardı merakımı belki giderebilirdim ancak yine de ilk kez yaşadığım bir duygu: İstediğin kadar eğlenirim dersen de, her ortamda olmuyormuş! (Maksat eğlenmek, gittiğim her yerde eğlenirim diyordum, aha bu da bana kapak olsun!)

******

Bir hışımla kalktık!

Kalkma nedenimiz bizi alacakları yere yeni gelen başkalarını almalarıydı ancak asıl nedenin türkü naifliğinde bir yer yakalayamamız olmasıydı!

Olmamıştı!...

******

Magazin diye bir yere girdik, yine bizim mahalle! Son yıllarda hiç bu kadar kendimi iyi hissetmemiştim!

İyi ki türkü bar sonrası evlere dağılmamışız; yoksa artık yaşlandım da eğlenmeyi mi beceremiyorum diye düşünmeye başlardım, kesin!

Nasıl güzel bir gençlik; çılgınca eğleniyorlar!... Birinin üzerinde bir tişört, diğerinin bir gömlek... DJ desen, süper!

Bar taburelerinin üzerlerine tünedik, altımız sağlam yerde, üstümüz ritim tutuyor! En az haftada bir gidilmesi zaruri; müzik eşliğinde kollarını, omuzlarını, başını sallıyorsun; kireçlenmeye bire bir!

 

Mail:gulgun_2006@hotmail.com.tr

https://twitter.com/Gulgunkaraoglu

 

 

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..