- Kategori
- İlişkiler
Kırılgan yanım...

http://img2.blogcu.com/images/h/e/p/hephuzun/2262819.jpg
Bu günlerde kırılgan yanlarımı düşünüyorum, ne çok kırılgan yanımız varmış. Sanki yaşamın bileşkesi, yaşamın ayrıntıları, gizemliliklerimiz, kendimize yaşadıklarımız...
Bugünlerde kırılgan yanlarımı düşünüyorum, hayatın üstüme devirdiği ağır yanlarını, hayatın yaşanan bölümü, herkesten gizli olan kısmını...
Bugünlerde kırılgan yanımı düşünüyorum; buğulu bir banyoda çatlak bir aynada duran eski bir ruj lekesi gibi, her parçasında başka başka görüntü, ayrı ayrı taraflara düşüyor...
Bugünlerde kırılgan yanımı düşünüyorum; karda çıplak bir çocuğun üşüyen yalın ayakları gibi titrek yanımı.
Kırılgan yanım, acı çektiğim yanımdır. Hep "neden" sorusu ile beni yargılayandır. Çaresiz kaldığında, aşk bulamadığında, yaşama yenildiğinde... hayatın kendisine yaşadığın yani.
Çok şey düştü kırılgan yanıma, kimi kısa, kimi ise uzun zaman dilimini tüketti.
Kırılgan yanıma bir çocuk düşüyor önce, ürkek, titrek bir yaşamın kollarında salınıp duran mahzun yaşamı ile. Kirpiklerinden aşağıya süzülen damlaların temizliğindedir her yani. Sadece üşür yaşamı tanıdıkça... korkar. Her şey aynı anlam ifade eder onun için, yaşam ile ölüm arasındaki ayrıntının farkında değil, egosu henüz yoktur, sahiplenme, benimdir dediği bir sermayesi oluşmamıştır... onu alıp sürüklemek istiyorum ama nafile, zamanda takılı kalıyor, yeniliyor kırılgan yanım zamana...
Sonra kırılgan yanımın bir başka zaman dilimine bir kız düşüyor, ilk gizli yanımdır, kendime yaşadığım, kendimle sürüklediğim, demlendiğim yerdir. Aslında çocukluğumda gelen bir "düş"tür gerçekliği. Güzel, zarif, hoş... aşkı büyülüyor yaşamında edindiği benle. Çok şey sığdırmak istiyor kısa zaman dilimine. Olmuyor, zamana yenik düşüyor kırılgan yanım.
Kırılgan yanım tedirgin, ürkek, korkak... sarsılacağını biliyor, daha büyük depremler yaşayacağını. Ta küçüklüğünden beri aradığı, istediği menekşe tarlası bir aşktı; Mor gülüşlü, Gece Karası bakışlı, papatya yaprağı zarifliği... Ne Ankara'da kuğulu park aşklarının peşine düştü nede İstanbul'un günlük aşklarının. Hiç aramadı Hamburg'un neon ışıklı aşklarını nede Paris'te aldandı şehir aşklarına.
Nedense biliyordu sanki hepsi kısa ömürlüdür, sonrası zamana yenilen kırılgan yanımda sürüklenip gelendi; buruk bir acı, iz bırakan bir sancıydı sadece...
Kırılgan yanıma en çok da yalnızlık ve hasret düşüyor. En çok onları biriktirmişim, göz kirpiklerimde biriken yaşlarla birlikte. Kimsenin duymadığı zamanda hüngür hüngür ağlamış, bazen de sessiz, içine akıtmıştı. Hiç kimsenin bilmediği, dokunamadığı, zamanla sürüklenen kırılgan yanımı...
Kırılgan yanım, sessiz bir gece gibidir, her şey her kes konar, göçer. Bir o kalır geride. Her şey kırılgan yanımda saklı, yaşamıma tanıklığı en çok o yapar. İhanetlere tanık olur, vefasızlığa, zalimliğe, terk edilişe, haksızlığa, bahanelere... aslında hepsini biliyor nedenleri ile ama sessiz bir gece gibi sadece susar, acılarını biriktirir. Her eklenene çözüm olma telaşındadır.
Kırılgan yanıma birde çocukluk düşlerim düşüyor; bozkırda uçurtma uçurmak. Hani bütün zorluklara rağmen bir uçurtma edinirsin ya, sonra tam istediğin gibi bir rüzgara bırakırsın. Havalanır, yükselir ve sonra o çocukluk düşlerinle hesaplamadığın bir engele takılır, kırılır. O yere düşmeden önce, gözlerinde düşen yaşlar kucaklar toprağı.
Hani bazen biri olsun istersin, kırılgan yanını paylaşacağın. Sonra bir de bakarsın ki en çok o senin kırılgan yanında iz bırakarak gitmiş, dur gitme diyemesin, gitmiştir, ardından sadece bakmakla yetinirsin.
Kırılgan yanıma düşenlerle bir Cihan kurdum. Orda yaşamak en doğrusu. Olmuyor, başaramıyorum sahtekar yaşamayı, yalanlarla kendimi kandırmayı. O yüzden belki de en çok kırılgan yanlarım vardır.
Kırılgan yanıma bir çocuk, bir kız, acı ve özlem düştü. En çok onlarla yaşadım, herkesten gizli, herkesten uzak...