Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

19 Mayıs '10

 
Kategori
İnançlar
 

Kırk yaş

Kırk yaş
 

sesiz sözler


Yaşım kırk. Anladım Din-i İslam’ın neden realist göründüğünü. Kırk yaşında Muhammed’im şimdi. Ayakları üzerinde, tecrübesiyle, aklıyla, fikriyle hareket etmek durumunda kalan Muhammed. Tanrı hep yanında, ama o, tıpkı benim gibi, acılara müptela; zulümler ona reva...

Dün toydum İsa misali; uçuyordum. Hayallerim; bazen Yunus oldum; korktum, kaçtım, güvenemedim kendime. Çokça da İbrahim; arayan İbrahim...

İbrahim buldu aradığını; ateşler içinden gül derdi. Ben ateşleri hep gördüm; ama bir türlü eremedim güllere...

Adım Süleyman idi. Hep Süleyman olmak istedim. Güçlü ve ateşli. Rüyalarımı süslerdi Belkızlar. Süleymandı adım; ama kendim değil.

Bazen Nuhça evrilip çevrilmek, kırıp zincirlerini eski dünyanın yeni dünyalara açılmak umuduyla çalkantılı sulara bıraktım gönlümü. Görünür güvende yol aldım kamaramda, sakince... Çıkınca kapandığım karanlık kapıların ardından kaybolduğum eski dünyanın içinde sıkışmışlığıma kahırlandım. Bir adım atamamış olmanın ıstırabıyla yaşadığım hayal kırıklıklarını sarmanını yollarını aradım.

Musa olmak diledim. Aslında deli gönlüm çok kere bir yarı Musa idi. Gizli Musa; gören, bilen duyan; lakin bir türlü tatmin olamayan, ötesini merak eden, isteyen, ısrar eden Musa

Ya Muhammed, çocukluğumun sevdası, gençliğimin aşkı, kırk yaşımın yalnız insanı! Her dâim gören, bilen, duyan Rabbin çilekeş peygamberleri... Her birinden aldığım bir damla. Duyduğum, hissettiğim, yaşadığım kesik filimler. Fasılalı hayat. İçinde “ben”. Kimim ben? Süleyman. Saflığını hinlik sanan Süleyman. Kırk yaşın en aptalı... Bir adım ileri gitmeyi hayallerken dönüp dolaşıp tekrar iman ile küfür arasına sıkışıp kalan Süleyman.

Söylesenize Allah, aptalları yakar mı? Dünyada yakar bittecrübe sabit. Amma velakin öte dünyada ne olur? Bilemediğim o. Bir bilinmez bilmece. Garibe-i Süleyman. Yaşamın bu.

...

Kırka bir kala kırpılan kalbim. Kararan ruhum. Kanayan yüreğim. Karanlık. Neden karanlık dehlizlerdeyim? Kara bahtın kara hikâyesi mi kara geceler?

Kırk yaş umudun tükendiği yaş mı? Kırk Yaş, yalnızlığın olgunlaştığı yaş mı? Kırk yaş tanrısız kaldığın yaş mı? Kırk yaş zirveyi görüp tırmanmaktan inmesi daha güç olan yaş mı? Kırk yaş yuvarlanmaktan korktuğun, lakin yuvarlanmanın mukadder olduğunu kesin bir bilgiyle bildiğin yaş mı?

Kırk yaş gözyaşını kaybettiğin yaş mı?

Şeytan kenetledi ruhumu. Hani zincire vurulurlardı bazı zamanlarda. Hayır! Cirit atıyorlar. Garip gönlümün en mahrem ve muhkem köşelerinde.

Her yerde şeytanın nefesi, sesi, hilesi. Ağızların orucuyla, alınların secdesiyle geri duran, şeytana yol veren Tanrı, nerde?

Huzur, bir dem huzur. Anlamazlar içinde... tükendi güçler, sınırlar zorlanıyor. Tahammülsüzlükler, çaresizlikler, cesaretsizlikler...

Ne yapacağını bilmez bir hâl. Boyunda kement, ayaklarda zincir, eller arkada bağlı. Ne ölmeye derman ne de olmaya.

Nerdesin huzur? Nerdesin ölüm?

 
Toplam blog
: 51
: 885
Kayıt tarihi
: 27.02.07
 
 

Ben kimim? Kafa kağıdımdaki beyana göre 1969 tarihinde Burdur - Gölhisar'da, doğumuma şahit ala..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara